Modern hayat hepimizi etkiliyor. Vaktimizi gönlümüzü daraltıyor. 40 yaş altındaki gençlerin 680 sayfalık kitabı okumaya vakit bulması zor. Türkiye’nin münevver (entelektüel) kabul edilenlerinin her renk, her ton, her cinsini ihtiva eden bu kitaptan 15 kıymetli zevatın mütalaalarını -üstad Karakoç hakkında- derlersek o kadarını okuyanlar zengin renkli, tutarlı bir fikir sahibi olabilirler. Biz de Ramazan günlerimizde bir küçük hizmeti yapmış oluruz diye düşündük.
Merhum üstad Sezai Karakoç 1933 de Diyarbekir Ergani’de dünyaya gelmiş. İlkokulu Ergani’de, orta-liseyi Maraş’ta bitirmiş. Ondan dolayı Sezai Bey’i de Maraşlı bilen çoktur. 7 güzel adamla yakınlığı, dostluğu da bu kanaati desteklemiş. Daha sonra Ankara’da SBF Cemal Süreyya ile sınıf arkadaşlığı var, aşinalığı oradan. Sonra Maliye Bakanlığı’nda kontrolör oluyor.
Sezai Bey İstanbul’da çalışırken Rasim Abi de İstanbul Hukuk’a kaydoluyor. İrtibatları orada başlayıp kuvvetleniyor. Bir büyük mütefekkir şair olarak entelektüellere kendini kabul ettiriyor.
Merhum Rasim Özdenören abinin anlattığına göre memuriyet sınavında ikisi de kazandığı halde bıyıkları sebebiyle Sezai Beyi Kontrolör, bıyıksız olan Cemal Süreyya’yı Maliye Müfettişi yapıyorlar.
Sezai Bey’e rahmet olsun, ne erken ne güzel ne ihatalı anlamış Resûlullah Efendimizin tebliğini. Ve onu anlatmayı dava, gaye edinmiş, “Ya Hayy” sıfatıyla her an yaratmakta, diriltmekte olan Cenab-ı Hakkın bu sıfatını hatırlatan “Diriliş” meşalesini uyandırmaya devam etmiş.
Üstadın hayrülhaleflerinden vefakâr insan Mustafa Kirenci Bey Büyüyen Ay Yayınları’ndan neşrettiği “Sabah Yıldızı” adlı 680 sayfalık örnek çalışmasıyla üstadı yaşatmaya devam ediyor. Yunus’un dediği gibi zaten “Aşıklar Ölmez” miş.
Modern hayat hepimizi etkiliyor. Vaktimizi gönlümüzü daraltıyor. 40 yaş altındaki gençlerin 680 sayfalık kitabı okumaya vakit bulması zor. Türkiye’nin münevver (entelektüel) kabul edilenlerinin her renk, her ton, her cinsini ihtiva eden bu kitaptan 15 kıymetli zevatın mütalaalarını -üstad Karakoç hakkında- derlersek o kadarını okuyanlar zengin renkli, tutarlı bir fikir sahibi olabilirler. Biz de Ramazan günlerimizde bir küçük hizmeti yapmış oluruz diye düşündük.
Aşağıda kıymetli ilim ve fikir adamlarımızın Sezai Bey’e mütalaalarını naklediyoruz.
“Şiirimiz ve tefekkürümüzün yıldızlarından biridir. Ben ondan çok şey öğrendim. O kendi neslinin yazarları ve şairleri içinde öğretici ve yol gösterici olmuştur. Bir gün Cemal Süreya'nın bir vesileyle Sezai Karakoç'a: "Biz yazmayı senden öğrendik" dediğini hatırlıyorum”. S.236
Rasim Özdenören, Kitap Dergisi Sayı: 93, Aralık 1998.
“Sezai Karakoç çok ilgiyle okuduğum bir şair. Onu aynı zamanda bir inanç insanı olarak görmek gerekir. Ait olduğu geleneğin böyle bir özelliği var, o da öylesi bir bilinçle hareket etti. Her zaman kendine ait bir dünyayı gerek şair olarak gerek siyaset insanı olarak kurmayı ve korumayı bildi. Cemal Süreya ve bilhassa Ece Ayhan gibi Türk şiirinin çok ilginç isimleriyle aynı yıllarda Mülkiye'de okudu ve onlarınkinden hayli farklı bir şiir yazdı. O şiir bugün kendi görüşünü savunanlar tarafından bile bence yeteri kadar anlaşılmıyor, hatta okunmuyor. Oysa ince çözümlemelerin öznesi olması gereken bir örgüyü dokur o şiir”. S.363
Hasan Bülent Kahraman, Sabah Gazetesi, 30 Aralık 2011.
“Mona Roza'yı sesli sesli okuyabilmek, en sevdiğim şiirdir diyebilmek için 1990'lı yılları beklemek gerekecekti.. Üstat Sezai Karakoç pencereleri kapattı. Perdeleri çekti. Görmek ile görünme hiyerarşisinin yer değiştirdiği “yeni düzene" bir fotoğrafını bile bağışlamayacak kadar durduğu yeri terk etmedi. Aldığı “büyük ödüller" pencereyi açmaya, perdeyi kıpırdatmaya ikna edemedi”. S.368
Fatma Barbarosoğlu, Yeni Şafak Gaz. 2 Ocak 2012..
“Zarifoğlu, Karakoç'un şiiri için, "Bizim beslendiğimiz ana gövde, biz o gür kaynağın kollarıyız", derdi. Gerçekten Karakoç, Yunus ve Mevlana gibi, Anadolu'nun öz medeniyetine bağlı, kültür ve sanat öncülerinin beslendiği en büyük ve en derin kaynaklardan biri oldu”. S.250
E. Nazif Gürdoğan, Yeni Şafak Gaz. 6 Temmuz 2000.
“Sezai Karakoç da, özgün bileşim şairidir bence. Modern şiirimizde manevî ve dinsel değerleri evrensel kültürle birlikte özümseyerek, gelenekle yenilik arasında dinamik ilişkiler kurarak benzeri olmayan bir "mitopoesis” yaratmıştır. Karakoç, bir düşünür olarak İslamiyete getirdiği yeni yorumların ötesinde, şiirinde çok yönlü ve özgün bir senteze ulaştı. Hızırla Kırk Saat bu tarzın bir başyapıtıdır. Eleştirmenlerimizin Karakoç'un ruh dünyasını ve şiir estetiğini genişlikleri ve derinlikleriyle incelememiş olması, bir kayıptır”. S.276
T.Sait Halman, Hece Dergisi 73, Ocak 2003.
“…Karakoç'un gençlik yıllarında ülkemizde öyle bir Batı rüzgârı estiriliyordu ki, o medeniyete eleştirel biçimde bakabilmek hem bir seviye hem de kendine güven meselesiydi; çünkü Batı'dan şüphe etmek cinnetle eşdeğerdi. Kültürün din, tarih, coğrafya ile derin bağlantısı olduğunu, hiçbir kültürün yozlaştırılmadan transfer edilemeyeceğini görebilmiştir. Kültürümüzü savunurken gözlerimizi dışarıya kapamalıyız da dememiştir, belki onun kadar Batı'yı takip eden bir Batıcı da yoktur. Fakat o bir mütefekkir olarak şu gerçeği kavramıştır; biz kültürümüzü canlı tutabilirsek, temas ettiğimiz kültürler de kendisine lazım olanı teşhis edip alır, yerli yerine oturtur...
Ülkemizde amme hukukunu meslek edinmiş bunca öğretim üyesi bulunmaktadır. Bunların hiçbiri gelecekteki devletin muhtaç olduğu şartları onun gibi görebilmiş değildir. Sezai Karakoç, teknolojinin bugünkü gelişimi karşısında devletlerin çoğunun Ortaçağ'daki derebeyliklerin durumuna düştüğünü kavramakta, bir bütün oluşturmadıkları takdirde silinip gideceklerinin altını çizmektedir. Yakın gelecekte devlet olabilmenin şartlarını şöyle belirlemektedir; asgari on milyon kilometrekare toprak, iki yüz elli milyon nüfus, ileri teknolojiye kavuşmuş bir sanayi ve bunlara denk bir kültüre sahip olmak. Bunu yerine getiremeyenlerin uğrayacakları felaketleri de haber veriyor: "Tarihin kanunları acımasızdır, gerekli önlemi almayan topluluklar, en amansız felaketlerin kayalarına çarpıp tuzla buz olurlar." Sadece bu tespit bile Sezai Karakoç'un nasıl bir idrake sahip olduğunu bizlere göstermektedir”. S.380
Mehmed Niyazi Özdemir, Zaman G. 6 Mayıs 2013.
“Sezai Karakoç, temelleri çölde, karnına taş bağlamış bir Nebi tarafından atılan, harcı her doğan çocukla yeniden karılan, bu yüzden inşası hiç bir zaman bitmeyecek bir uygarlığa inanmış, ömrü boyunca bu uygarlığın işçiliğini yapmıştır. Rivayet edilir ki bu büyük işçi, altı oğlunu Batıya kurban vermiş bir babanın yedinci oğluydu ve bir gün o da kardeşleri gibi Batının yolunu tutmuştu. “En büyük Batı kentinin en büyük meydanında" durmuş, öteki kardeşleri gibi değişmemek için uzun uzun yakarmıştı Tanrı'ya. Orada, o büyük Batı kentinin alnında görünmez bir kitabe vardır; üzerinde şöyle yazar: "Doğulu olarak ölmek istiyorum ben..."
2011 senesinde Cumhurbaşkanlığı büyük ödülüne layık görüldü Sezai Karakoç. Biz hepimiz onun bu ödülü almaya gitmeyeceğini biliyorduk. Çünkü şair, bize gösterdiği resme hiçbir zaman ihanet etmedi. Ondan emindik...” s.381
Ali Ayçil, Gerçek Hayat, Haziran 2013-23 (658).
“Özgür. Çok özgür. Arap ve Fars şiirinden, çağdaş Batı düşüncesinden çevirilerini görünce, ufkunun ne denli geniş ne denli kucaklayıcı olduğu anlaşılır. Kâinatta hiçbir şey yabancısı değildir onun. Özgür, çünkü özü gür bir kültürün köklerinden alıyor can suyunu. Diriliş arayışının engellerini aşacak ruh genişliğiyle ilerlemektedir meydana...
Şiirinin can suyu, pırıl pırıl zekâsı, duru Türkçesidir. Yeni ufukların ardına düşmüş, arayışına kendini adamış bir erendir, o. Bir bütün. Her şeyiyle. Şiiri hayatında, hayatı şiirinde, kavgası, umudu, ibadeti, imanı hayatında, hayatı şiirinde. Batılıların l'homme integral dediği bütün insan. Kemale seyreden bir yolcu. L'homme intérieur, iç insan...
Şunu söyledi bize: Şiirsiz medeniyet olmaz. Şiirini yitirmiş bir toplum kokuşur. Dirilişini aramayan bir kültür yok olur”. S.390-391
Ahmet İnam, Türk Dili Dil ve Edebiyat Der. 744, Aralık 2013
“Her şairin bir "bilge" tarafının olduğu kabul etmemiz gerekir. Büyük şairlerin hepsinde vardır bu bilgelik. Bizim tarihimiz "âlim-şair" lerle, "sufi-şair” lerle doludur. Sezai Karakoç bir "âlim-şair"dir mesela”. S.399
Mustafa Aydoğan, (Röportaj), Star Gaz. 25 Şubat 2014.
“Sezai Bey iki parti kurmasına rağmen bana göre politikacı değildir. Fakat Türk şiirinin iki büyük politik şairinden biridir. Diğeri Nazım Hikmet'tir. Nazım Hikmet'in karşıt muadili hep Necip Fazıl gibi görülür, fakat bana kalırsa, 19 yaşlarında Diriliş düşüncesinden söz eden, inancını şiirinde temellendiren Karakoç'tur. Nazım Hikmet komünist ütopyanın, Karakoç ise inancın ütopyasının şairidir”. S.399
Haydar Ergülen, Yeni Şafak Gazetesi, 25 Mart 2014.
“- Sezai Karakoç'un şiirlerini Bosna'ya çevirme projeniz vardı.
- Evet! Sezai Karakoç... İsmini anınca bile mutlu oluyorum. O be nim kardeşimdir, ağabeyimdir, öğretmenimdir. Her geçen gün şiirleri daha derinden etkiliyor beni. Bazı şiirlerini çevirdim ama asıl bir antoloji projemiz var, inşallah onu da kısa zamanda bitireceğiz. Ve bitince kendi- sinin Bosna'ya gelmesini çok isteriz, davet edeceğiz. Umuyorum ricamızı kabul edecektir.
- Üstad Sezai Karakoç'u ziyaret ettiğinizde size kitabını imzaladığını duymuştuk, bu doğru mu yoksa şehir efsanesi mi? Bilmiyorsunuz sanırım, Üstad neredeyse yarım asırdır asla kitap imzalamıyor.
- (Gülüyor) Evet, imzaladı. Ben de kendisine Srebrenitza Cehennemi kitabımı imzalayıp takdim ettim, birlikte fotoğraf da çektirdik. Kıblesi Kâbe olan, büyük bir Müslüman, büyük bir şair o”. S.402
Cemalettin Latic (Röportajı) [Röportajı yapan: Yusuf Genç]
Yeni Şafak Gazetesi Pazar Eki, 8 Mart 2015.
“Ne olursa olsun, ayırdına vardım ki, Sezai Karakoç'u anlayabilmek için, arınmış bir ruhun peşinde olmak, hiç değilse buna samimiyetle niyet etmiş bulunmak gerekiyormuş...” s. 419
Turan Karataş, Dergâh Edebiyat, San. Kül. Der. Sayı: 321, Kasım 2016.
“Gönüldaşım Sezai Karakoç
Sanki Sezai Kâdirî
Ben Rıfâî
Aydınlık Orta Çağdan kalma
Ne denli uzakta bulunsak da
Toz konduramadığımız içten yakınlık
Sürüp gitti aramızda
Konuşmadan konuşurduk biz
İki kardeş idik ikiz.” S.431-432
Güllük, Milas, 9 Ekim 2020
Mehmet Rami Ayas, Yedi İklim Sayı: 368, Kasım 2020.
“Bu kitap [Yunus Emre] Yunus Emre üzerine yapılacak sağlıklı çalışmaların formülüdür. Akademisyenlerin istif ve kullandıkları Batıcı metodlar nedeniyle, yol alamadan, yol aralayamadan üst üste yığıldıkları boğazlar, şartlanmışlık, bu kısa eserde aşılmaktadır. Yazar düğümleri çözüyor...
Niçin Yunus Emre diye düşünmüştüm... Bu cevabın iki kolu var. İlki, bu eser bize metafizik şiire bakmayı da gösteriyor. Yaklaşma yollarını gösteriyor. Bu yollardan biri de Sezai Karakoç’un kendi şiirine çıkar… İkincisi ve en önemlisi, Yunus çağının şartının, kılık değiştirmiş olarak, çağımızın da şartı oluşu…” s.193-194
Cahit Zarifoğlu, Yeni Devir Gazetesi, 14 Nisan 1978.
“Karakoç, günümüz şiirinde, kendisine İslâmî düşünceyi modern şiirdeki gerçek üstücülükle kaynaştıran; mistisizmden, enbiya-evliya kıssalarından yararlanan, çarpıcı benzetme ve imgelerle, denenmemiş sentezlere ulaşan, bağımsız sayfalar açtı”. S.190
Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsiml. Söz. Varlık Yay. 1977
“Karakoç, bence, yaşama konumu olarak da tek ve benzersiz bir kişi. Tek ama, 1960'tan bu yana mukaddesatçı kesimde boy gösteren sanatçı ve yazarları en çok o etkilemiş. İsmet Özel bile yeni yöneliminde ilk onu aramıştı. Özdenören kardeşler Anadolu'ya Kafka yaratıkları salarken ondan ışık almışlardı.
Karakoç ise bir yerde inancının çılgını. Onunla delici bir ideolojiye ulaşmak ister. Bunun için her şeyi bilmesi gerektiği kanısındadır. İnancı hem silâhı, hem çocuğudur. Düşüncesini iyice soyut bölgelere götürür. Mantığını yitirir, bir başka mantık bulur...
Zaman zaman kaybeder. Ama rövanşı mutlaka alır.
Sultanahmet Camii'nin külliyesinde dergi çıkardı.
Öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Rimbaud da bilir. Salvador Dali de sever. Nazım da okur.
Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçak gönülle katı yüksek uçuyor. Şemsiyesi yok”. S.208
Cemal Süreya, İkibine Doğru Der. Sayı: 51, 11 Aralık 1988.
Başta Üstad Sezai Karakoç olmak üzere dârı bekaya teşrif eden kıymetli zevata rahmet ve mağfiret, hayatta olanlara da sıhhat afiyetle uzun ömürler niyaz ediyoruz. Daha MERHAMETLİ, daha MUHABBETLİ daha ADALETLİ bir Türkiye ve dünya için fikir üretmeye ve beyan etmeye devam etmelerini ümid ve temenni ediyoruz.