İnsan manevi tekâmül içinde günlerini geçirmeli

Mahmud Erol Kılıç'ın 'Hayatın Satır Araları' adlı kitabı, modern zamanda kendini arayan insana kendini bulması için bir başlangıç kılavuzu niteliğinde. Yağız Gönüler yazdı.

İnsan manevi tekâmül içinde günlerini geçirmeli

"Ben benliğimden geçtim gözüm hicabın açtım/ Dost vaslına eriştim günahım yağma olsun" (Yunus Emre)

"Bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne, kov şu kemiyet fikrini, dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör, kendi içinde gör Allah'ını. Kendine dön, kendine bak, kendine gel..." (Peyami Safa)

İlk insandan bu yana insan hep bir arayış içindedir. Fakat neyi nerede aradığının o bile farkında değildir. Bir türlü farkına varamadığı için de işte aralarında beş asır bulunan iki ismin sözleriyle açılışı yaptım. Yunus Emre, benliğini geçerek gözünün hicabını (perdesini) açıyor, dosta ulaşıyor. Artık günahları umurunda bile olmuyor O'na erişince. Peyami Safa, sanki Yunus Emre hiçbir şey dememiş gibi adeta modern zamanın modern insanına bir kez daha aynı şeyi, daha sert bir üslupla söylüyor. Kendine gelmen için kendine dönmen, kendini bulman gerek diyor. Kendimizden kasıt "O" değil midir? "Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu" sözü, sadece nefsini bilenlerin Rabbini bileceğini en açık şekilde belirtiyor. Şeyh Gâlib de bu sözün üzerinden asırlar geçince dayanamıyor, "Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen" diyor. Kendine iyi bak çünkü alemin özü sensin. Devamında da "merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen", yani varlığın gözünün bebeği olan âdemsin sen. İşte Mahmud Erol Kılıç'ın "Hayatın Satır Araları" adlı kitabı, modern zamanda kendini arayan insana kendini bulması için bir başlangıç kılavuzu niteliğinde.

Bu kitabıyla biz modern insanlara sesleniyor, modern kölelere...

Modern kelimesi hayatımıza öyle bir girmiştir ki, yaşayışımızdan düşüncemize, edebiyatımızdan müziğimize kadar her şeyi baştan aşağı etkilemiştir. Yoksa yerle bir etmiştir mi demeliyiz? Artık üç notanın birbirini sürekli tekrar etmesine müzik diyoruz, kişisel gelişim kitapları okuyup şahsımızı yerli yerine oturtacağımızı zannediyoruz, akşam ne yiyeceğimizden sabah ne giyeceğimize kadar beynimizi gelip geçmekte olan hayatın boş meseleleriyle dolduruyoruz. Sabah susmuyor, akşam konuşmuyoruz. Aşk ve ölümü yalnızca özel günlerde, olağanüstü gelişmelerde, flaş haberlerde yahut sarsıcı olaylarda hatırlıyoruz. Arabalarımızın jantları, evlerimizin dış cephe kaplamaları, ayakkabılarımızın tabanları ve akıllı telefonumuzun güncellemeleri her şeyden daha önemli.

Dikkat edilirse görülecektir, kendimizden başka her şeye değer veriyoruz. Değeri kendimizden uzaklaştırdıkça hayat bizim için paha biçilmez oluyor. Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, bu kitabıyla biz modern insanlara sesleniyor, modern kölelere. "Okuyup geçtiğin hayatın satır aralarında gör bak neler saklı!" diyor. Demekle de kalmıyor, avaz avaz bağırıyor. Bu aslında bir yoldaş olmak isteği, derde deva bulmak isteği. İnsana manasını hatırlatma yolunda tasavvufa dayalı bir kitap Hayatın Satır Araları.

Anadolu'daki farklılıklar 'bütün'de yer bulabiliyor

Üç bölüme ayrılan kitabın ilk bölümü "Kendini Bulmak" adında. Kaybolan denge ve çağdaş insan, değerler erozyonu, insanın öğrenci hâli, insanın kendine yolculuğu, tasavvufî düşüncenin imkânları, sufî dili, aşk: kâğıda yazıl(a)mayan, musiki yanımız, dostluğun metafiziği, yitik kimlik olarak derviş, anlam katmanları, "İki Anneden Süt Emdik" bu bölümün makalelerini oluşturuyor. Bu bölümün özeti İbn Arabî üstadın "Var oluşun yok oluşundadır", Aziz Mahmud Hüdayî hazretlerinin "Hoştur bana Senden gelen / ya gonca gül yahut diken" ve Niyazî-i Mısrî hazretlerinin "Lütf-u kahrı şey-i vahid bilmeyen çekti azap / ol azaptan kurtulup sultan olan anlar bizi" sözleridir.

İkinci bölüm "Modern Zamanlar" adında. Bir hayat tarzı olarak moda, televizyon (ve sinema) ne yapmak istiyor, bizim aile, doğum ve ölüm arasında, Kerbela, ah..., nevruzu karşılamak, kurbanın hatırlattığı, İslam peygamberi olarak Hz. İsa ve Arap Baharı'nın gösterdiği başlıklı konular bu bölümün makaleleri. Mahmud Erol Kılıç ayetleri ve hadisleri zihinlerden hiç çıkarmadan gerçekleşecek bir yaşayış içinde şunları söylüyor: "Her gün yeni bir gündür, dolayısıyla yeni şeyler söylemeli. İnsanın iki günü eşit olmamalı, manevi bir tekâmül içinde günler geçirmeli. Doğanın yeni elbiselerle görünmesi gibi insan da diri ve taze bir kalple hayata gitmeli."

Son bölüme "Anadolu'nun Ruhu" adını veren yazar, son sözünü en sağlam yerden söylüyor. Hz. Mevlâna'nın zaviyesi, Yunus Emre çizgisi ve Niyazî-i Mısrî'nin söylediği başlıklarıyla hepimizin kafasına birer birer kendi toprağımızın nurlarını atıyor. "Anadolu'daki farklılıklar 'bütün'de yer bulabiliyor. 'Birlikte çokluk' (kesret der vahdet) demişler arifler bu esasa. Yeniden birleşebiliriz." diyerek yazar aslında kitabının çağrısını da yapmış oluyor.

Modern insanın sıkıntılarının hiç bitmeyeceğini büyükler sıklıkla söylemişlerdir. Özellikle de Batılı bir eğitimle, Batılı bir zihin yapısıyla büyüyen nesil bu “anlam arayışı” sıkıntısını ömürleri boyunca yaşayacaklardır. Merhume Ayşe Şasa Hanımefendinin hayatı okunduğunda bu net biçimde görülebilir. Öte yandan 22 Kasım 1975 tarihinde “Dostluk Üzerine” yaptığı konuşmayla -ki daha sonra kitaplaştırılmıştır- merhum Fethi Gemuhluoğlu adeta günümüze kadar gelen modern insan sıkıntılarını şöyle özetlemiştir: “Şevki seçiniz. Aşkı seçiniz. Ben aşksız insanlar görüyorum: Huzur içinde uyuyorlar, gidiyorlar, gülüyorlar, vitrinlere bakıyorlar; hâlâ büyük pazarlıklar peşindeler, hâlâ büyük büyük ihâlelere giriyorlar... Türkiye'nin içinde bulunduğu felâketi idrâk etmiyorlar, huzur içindeler. Onun için onlara küsüm, kırgınım. Kırgınlıkta bir feyz buluyorum. Çünkü Allah diyor ki 'Gönlü kırık olanlarla beraberim'. Onun için gönlüm kırık. Onun için gönlümdeki kırıklığı hiçbir şey, hiçbir şevk, hiçbir neş'e bir ma'nâda tashîh etmiyor. Bir felâketin eşiğindesiniz.”

"Hayatın Satır Araları", modern zamanda kendini arayan ama bir türlü bulamayan, bulacağı yeri de hiç bilmeyen insanlara başlangıç ilacı. Üstelik içinde ruha-bedene aykırı kimyasal madde bulunmuyor ve çocukların ulaşacağı her yerde de bulundurulabilir.

Yağız Gönüler yazdı

YORUM EKLE