Felsefe meraklılarına okuma ziyafeti sunan sözlük

Rıza Tevfik'in 'Kâmûs-ı Felsefe'si günümüzde artık yalnızca bir sözlük değil. Onu bir felsefe tarihi ve felsefe ders kitabı olarak da okuyabiliriz. Ömer Yalçınova yazdı.

Felsefe meraklılarına okuma ziyafeti sunan sözlük

Rıza Tevfik, Türkiye’nin siyasi, edebi, felsefi tarihine göz atıldığı zaman, her birinde ayrı ayrı karşımıza çıkacak bir isim. Gerçi Meşrutiyet dönemi aydınlarının böyle çok cepheli olmak gibi bir yönleri vardır. Onlar bir yandan edebiyatla, felsefeyle, diğer yandan siyasetle, günlük politikayla iştigal etmişlerdir. Çoğunun da tefsir, kelam, hadis, tasavvuf bilgileri vardır. Arapça ve Farsça bilirler, Fransızcaya hakimdirler. Bunlar düşünceyle edebiyatı, edebiyatla siyaseti, siyasetle tarihi ve inancı birbirinden ayrı ele almayan, aralarındaki bağlantıyı çok iyi gören ve değerlendirmeye çalışan isimlerdir.

Rıza Tevfik de aynı gelenek ve ortamdan geliyor. Lakabı “feylesof”dur. Demek ki diğerlerine nazaran felsefeyle daha çok uğraşmış. Birçok yerde felsefe dersleri vermiştir. Bunlar da kitap olarak neşredilmiş. Fakat edebi yönü de vardır. Özellikle hece vezniyle yazdığı şiirleriyle tanınmış ve sevilmiştir. Onun bir de siyasi hayatı vardır. Aşırı hareketlidir. Tahsil yıllarında başladığı örgütlenme, siyasi hareketlere katılma, ülke siyaseti üzerine söz alma yönü dikkat çekicidir. Bunları tarihçiler enine boyuna tartışabilirler. Çünkü Rıza Tevfik’in gerçekten tartışılması, düşünülmesi gereken, bugünden bakıldığında çok anlam verilemeyecek yönelimleri olmuştur. Fakat ne olursa olsun, düşünce dünyamızda öyle veya böyle, sallantılı, tartışmalı da olsa bir yere sahiptir. Hiç olmazsa halen Tanzimat’tan Cumhuriyet’e düşünce dünyamız, felsefe geleneğimiz dediğimiz zaman ilk akla gelen isimlerden biridir.

Kavramlar hakkında bir sözlük yazmak gereği duydu

Onun Kâmûs-ı Felsefe’si birçok açıdan ilginçtir. Önsözünden öğrendiğimiz kadarıyla, öğrencilere dönük olarak hazırlanmıştır. Çünkü ona göre, felsefe geleneğimizin olmaması veya felsefe yapamamamızın sebebi, kavramlar üzerinde mutabık kalamamış, kavramları tam olarak düşünce dünyamıza yerleştirememiş olmamızdan kaynaklanmaktadır. Öyle ya, bir kavrama her düşünür başka bir anlam yüklerse, oradan herhangi bir verim almak mümkün olmaz. Rıza Tevfik, bugüne kadar böyle bir kargaşalık süregelmiştir, bizden sonrakiler bari bunu yapmasın, böyle bir kargaşalıkta yollarını aramak zorunda kalmasınlar diye, kavramlar hakkında bir sözlük yazmak gereği duyar. Fakat işin doğrusu, yazıldığı dönemde, her ne kadar böyle kısıtlı bir amaçla kaleme alınmış olsa da Kâmûs-ı Felsefe’nin bugün için anlamı daha büyük ve önemlidir. Çünkü o, artık öğrencilere dönük olmaktan çıkmış. Günümüzde aydınların bile kolay kolay altından kalkamayacağı bir ağırlığa, değere ulaşmıştır.

Kâmûs-ı Felsefe günümüzde artık yalnızca bir sözlük değil. Onu bir felsefe tarihi ve felsefe ders kitabı olarak da okuyabiliriz. Kâmûs-ı Felsefe’de kelimeler, değişik dillerdeki anlamlarıyla verilmez sadece. Onda sanki her kelime, bir ansiklopedi maddesidir. Hatta ansiklopedilerde bile maddeler bu kadar detaylı anlatılmaz. Rıza Tevfik her kavramı, önce onların farklı dillerdeki karşılığını vererek, daha sonra da felsefe tarihindeki farklı dönemlerde nasıl anlaşıldığını belirterek, en sonunda da günümüzdeki anlamını, önemini tartışarak işler. Bu yönüyle gayet öğreticidir. Her kavramın bir tarihi olduğunu okuruz. O tarihten günümüze nasıl geldiğini, tarihle günümüz arasındaki bağlantısını kavrarız. Kavram, kavram olmaktan çıkar, hayata, düşünceye, akımlara dönüşür. Bu şekilde Rıza Tevfik ilerleyen yıllarda düşüncesinin nasıl hareket etmesi gerektiğine dair bir arayış içine de girmiştir.

Günümüz felsefecilerine ayrı bir bakış açısı sunuyor

Meşrutiyet dönemi aydınlarının arayış içinde olduklarını söyleyebiliriz. Bu arayış Tanzimat’tan beri süregelmiştir. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemi aydınlarında görülen devasa bilgi birikimi de arayıştan kaynaklanmıştır. Onlar düşünceyi her yerde aramışlardır. Rıza Tevfik Batı felsefe tarihiyle birlikte Doğu felsefe tarihini bilmektedir. Onun eserleri Batıyla Doğu felsefe tarihini kıyaslaması açısından halen çok önemlidir, bu yönüyle ön plana çıkmıştır. Doğu düşüncesi derken, kendi medeniyetimizi, yani Osmanlı ve Selçuklu devletlerini anlamaktadır. Her ne kadar Hint ve Çin medeniyetlerine atıflarda bulunsa dahi, onun için Doğu’yu Doğu yapan İslam’dır. Bu yüzden Rıza Tevfik Batı kaynaklı felsefe kavramlarına kendi medeniyet dilinden karşılıklar ararken, şu dini terimdir, bu siyasidir, o edebidir diye ayrım yapmaz. O, çağdaşları gibi düşünceyi her yerde arar ve bulur.

Rıza Tevfik’te birçok çağdaşlarında olduğu gibi, biz şiir yazmışız, bizde düzyazı yokmuş, o yüzden felsefemiz de olmamış diye bir düşünceye rastlanmaz. O, Batılı terimlere karşılık ararken bazen Kur’an-ı Kerim’den ayetler zikreder, bazen hadis-i şeriflere başvurur, bazen İbn Sina ve Farabi’ye gider, bazen de Abdulhak Hamit Tarhan’ın şiirlerine yoğunlaşır. Bu konuda Rıza Tevfik gayet rahattır ve kendinden emindir. Her ne kadar bazı şiirlere aşırı anlamlar yüklese de. Bu yönüyle de günümüz felsefecilerine ayrı bir bakış açısı sunabilmektedir.

Maalesef Kâmûs-ı Felsefe tamamlanamamış bir çalışma. Rıza Tevfik C maddesinde kalmış. C maddesine gelene kadar zaten iki cilt yazmış. Bu haliyle bile felsefe meraklılarına bir okuma ziyafeti sunmayı başarıyor.

DoğuBatı Yayınları'ndan çıkan Kâmûs-ı Felsefe’yi yayıma Recep Alpyağıl hazırlamış. Onun felsefe gelen-ekimiz üzerine yaptığı çalışmalar, her yönden takdire şayan. Yayıma hazırladığı eserlerle de teşekkürümüzü hak ediyor.

Ömer Yalçınova yazdı

YORUM EKLE