Kanada… Dünyanın %60’ına yakın gölüne ev sahipliği yapan su cenneti. İki milyonu aşkın göl, sadece doğanın değil, insanın da ruhuna dokunan yansımalardır burada.
Ben bu yolda, hayatı anlamlandırmanın huzuruyla yürüyorum. “İnsan; doğar, yaşar, ölür” anlayışından çıkıp, en uç basamaklarda yürürken “insan, doğar, gezer ve ölür” felsefesine sığınıyorum. Çünkü gezmek, aklın sınırlarını zorlayan bilgeliklerle, keşiflerle şekilleniyor her adımınızda.
Dolayısıyla benim ne bir varış noktam var, ne de bir hedefim.
Sadece görmek, duymak, hissetmek ve belgelemek için yollardayım.
Gökyüzünün altında sessizce yürüyen bir yolcuyum.
Bazen bir İnuit köyünde, bazen Mennonitlerin fısıltılarında, bazen de kadim Kızılderili topraklarında buluyorum kendimi.
Her adım, bilinmeyene doğru bir dua gibi.
Falcon Lake: Derin Bir Giz
Serin bir Mayıs akşamı varıyorum Falcon Gölü’ne ve iki milyon göl içinden bir tanesini daha keşif defterime yazmış oluyorum. Bu göl; Whiteshell Provincial Park’ın kalbinde, Manitoba’nın doğusunda uzanan Falcon Lake, adını gökyüzünü süsleyen yırtıcı kuşlardan almış.
Ama bu gölde sessizlik hüküm sürüyor. Su yüzeyi öyle durgun ki, sanki zamanı yutmuş bir ayna gibi.
1967’de yaşanan bir olay bu gölü efsaneleştirmişti: Stefan Michalak adlı bir adam, burada UFO gördüğünü ve gökyüzünden gelen sıcak ışınlarla yaralandığını iddia etti. Bu olay, Kanada tarihinin en çok araştırılan UFO vakası oldu.
Ama ben burada uzaylıları değil, içsel sessizliği buldum. Sabahın ilk ışıklarıyla sis gölün yüzünden usulca çekilirken, hayatımda ilk kez “hiçbir şey yapmadan var olmanın” huzurunu yaşadım.
Terrace Bay: Canlı Bir Kartpostal
Ontario’nun kuzey kıyısında, Superior Gölü’ne nazır bir kasaba: Terrace Bay.
Burası sadece bir yerleşim değil, adeta bir zaman kapsülü. Rüzgârın bile dikkatli estiği bu yerde, bin yıllık bir ritüelin parçası oluyorsun. Çam ormanlarıyla çevrili koyda tilkiler su içmeye geliyor, kartallar gökyüzünde halka çizerken tarih tekrar tekrar yazılıyor.
Burada sabahlar, gündelik yaşamdan değil, doğadan doğuyor.
İlginçtir: Terrace Bay’in yakınlarında bulunan Slate Islands, geçmişte kar fırtınalarından kaçan kar ayılarının izlerini taşır. Bilim insanları, burada yaşayan kar ayılarının genetik olarak izole olduğunu ve zamanla farklılaştığını keşfetmişti.
Yani sadece insanlar değil, hayvanlar da burada kendi yolculuklarında.
Bu yolculuk sadece göllerin değil, halkların ve yalnızlığın da hikâyesi.
Mennonitlerin zihnimde Frigleri çağrıştıran yönleri; tarımı bir ibadet olarak görmeleri ve bunun için 10-12 çocuk sahibi olmaları (tarımda çalışacak nüfus ihtiyacından dolayı), 18-20 yaşındaki Mennonite gençlerinin hâlen tuşlu telefon kullanmaları, sosyal medyadan, teknolojiden uzak sade yaşamlarına şahit olmak; yolculuğuma daha da anlam kattı.
Yol, beni hedeflediğim varış noktalarına çıkarırken, ayrıca İnuitlerin buzla şekillenmiş bilgeliği kuzey kutbunda bana hep yol gösterici olmuştur.
Bilhassa Kızılderili halklarının bu topraklarda asimile edilip alkolle (Kızılderililer alkole “Fire Water” derler. Alkol içtiklerinde içleri yandığı için böyle bir isim bulmuşlar.) bütün değerleri ellerinden alındığını gördüğümde, modern hayatın asırlardır uzağında yaşayan bu halkın kültürel yok oluşlarına şahit oldum.
Ben buradayım, yani Kuzey Kutbu’nun ayak basılmayan yerlerinde…
Çoğu zaman, haritalarda hakkında bilgi olmayan bir lokasyonu keşfedip bunu insanlarla paylaştığımda yolculuğum anlam buluyor.
Ve yeni bir yere varmanın heyecanıyla bazen küçük bir kulübede geceyi geçiriyorum, bazen de kamp ateşinde donmuş parmaklarımı ısıtıyorum.
Ama her seferinde doğa bana şunu fısıldıyor:
“İnsan, varmak için değil; anlamak, keşfetmek ve bulmak için yürür.” Daha fazlası için Youtube kanalımı “Kuzey Kaşifi” ziyaret edebilirsiniz.