Sizlere bugün, 16. yüzyıldan günümüze kadar süregelen bir göçün hikâyesini anlatmak istiyorum.
16. yüzyılın ortalarında, İsviçre’de “Mennonite” isimli bir topluluk ortaya çıktı. Bu topluluk, Martin Luther’in başlattığı Reform hareketinin bir uzantısı olan Anabaptist (yeniden vaftiz) hareketine dayanıyordu. Hareketin adı, Hollandalı bir vaiz olan Menno Simons’tan gelmektedir.
Bu yeni inanç sistemi, Protestanlar ve Katolikler tarafından hiç de hoş karşılanmadı. Çünkü Mennoniteler, devlet ve kilise işlerinin birbirinden ayrı olması gerektiğini savunuyorlardı. Bu nedenle Almanya ve Hollanda’da dışlandılar, yargılandılar, idam edildiler. Akabinde Prusya’ya göç etmek zorunda kaldılar.
Ancak orada da artan baskılar sonucu, bu kez Rusya’ya yerleşerek tarımla uğraşmaya başladılar. Yeryüzünde sürekli göç ederek yaşayan bu topluluk, Sovyetler Birliği döneminde – özellikle Stalin döneminde – topraklarına el konulup, zorla askerlik yaptırıldıkları için bu kez Kanada’ya göç etmek zorunda kaldılar.
Ancak Kanada’da da devletin eğitim ve modernleşme baskıları onları yeniden yola çıkmaya zorladı. 1920’li ve 30’lu yıllarda binlerce Mennonite, Meksika ve Bolivya gibi ülkelere göç etti. Oralarda izole koloniler kurdular. Kendi dillerini, dinlerini, kıyafetlerini ve tarım yöntemlerini korudular.
Yıllar sonra, Latin Amerika’daki zor yaşam koşulları nedeniyle bazıları yeniden kuzeye, Kanada’ya dönmeye karar verdi. Ve La Crete, bu yeni yaşam için seçilen yerlerden biri oldu. Bugün hâlâ karşılaştığım birçok Mennonite, Bolivya’dan buraya göç etmiş.
La Crete halkı, yani Mennoniteler, gittikleri her yerde kendi kültürlerinden hiç vazgeçmediler. Frigler’de saban kırmanın cezası nasıl ölümse; durum burada biraz daha esnek olsa da, tarım Mennoniteler için aynı derecede kutsal. Onlar için tarım, bir yaşam biçimi. Çocuklar tarlalarda büyür, toprağı erken yaşta tanırlar.
Burada başlıca tarım ürünleri; kanola, patates, arpa, yulaf ve buğday. Tarım kültürü, aile yapısını da doğrudan etkiliyor. Çok çocuklu aile yapıları, erken yaşta evlilik ve akraba evlilikleri bu kasabada oldukça yaygın.
Dışarıdan göç almadığı için çok izole bir toplum yapısı var ve haklarında çok az bilgiye ulaşılabiliyor. Dolayısıyla buraya dair detaylı izlenimleri aktaran tek YouTuber olduğum için, burayı keşfetmek benim için paha biçilmez bir deneyim olmaya devam ediyor.
Burası Kuzey Kutbu’na yakın ve burada teknolojinin henüz sınırları zorlayamadığı, her alanda etkili olamadığı bir medeniyet var. Tam anlamıyla sessiz bir giz hâkim… ve ben bu gizemi keşfetmeye devam ediyorum.
Mennonite topluluğuyla ilgili daha fazla detay için @kuzeykasifi kanalını ziyaret edebilirsiniz.