Hat sanatı, kalem, kağıt ve yazı denilince benim aklıma bir hadis-i şerif gelir. Miraç bahsinde geçen hadis-i şerife göre Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Cibril beni öyle bir yere kadar çıkardı ki orada kalemlerin cızırtılarını duyar oldum.”
Bu hadis-i şerifi okuduktan sonra içimde bir hattat hikayesi yazma duygusu uyandı. Kalbime Kur’an-ı Kerim yazan hattatların kalemlerinin cızırtıları geldi. Onlar sanki meleklere eş bir iş yapıyorlardı. Allah’ın ezeli bilgisi ile vahiy suretine bürünen ilahi kelamı kayda geçiriyorlardı. Hattatlar sadece vahiy katibi olmuyorlar böylece meleklere de yaklaşmış oluyorlardı. Meleklerin yazdıkları kader ilmi ile hattatların yazdıkları Kur’an-ı Kerim arasında aslında büyük bir fark yoktu.
Acaba hattatlar özel olarak Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifleri yazarken neler hissediyorlardı. Bunları öğrenirsem hikayeyi daha kolay yazacağımı düşündüm ve hattatların hatıralarının peşine düştüm. İlk olarak okuduğum eser İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın Son Hattatlar adlı kitabı oldu.
Maalesef hattatların bu konuda bir hatırası yoktu kitapta. Doğrusunu isterseniz bu hususta hattatları çok ketûm buldum. Hattat olmadığım için hikâyeyi yazamadım. Ancak hattatlarla ilgili eserleri okumaktan vazgeçmedim.
En son M. Uğur Derman’ın Ömrümün Bereketi-3 adlı eserini okudum. Eser tamamen hat sanatına ayrılmıştı.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Uğur Derman Hoca, bu kitapta hat sanatı ve hattatlara dair yapılan araştırmaları incelerken iki isim üzerinde duruyor. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Kilisli Muallim Rıfat Bilge.
Bu iki alim, hat ve hattatlar konusunda en eski zamandan beri yazılmış kitapları tespit etmiş, okumuş, kitapların münderecatı hakkında izahlarda bulunmuşlardı. Tabii bunlarla yetinmemiş ve kendi döneminde yaşayan diğer hattatlara da yer vermişlerdi kitaplarında.
Üstad böyle yaparak hat sanatı üzerinde ilmî, akademik çalışma yapacaklara bütün literatürü takdim etmiş oluyor. Bir yönü ile kolaylık, çünkü kitabiyat hazır. Diğer yönü ile zorluk. Çünkü bunları bulup okumak ve onlardan bir sonuca varmak ayrı bir marifeti gerektiriyor.
Haddimiz olmayarak, bu çalışması ve bundan önce yayımladığı Ömrümün Bereketi ve diğer hat merkezli eserleri ile Uğur Derman’ın; İbnülemin’in ve Kilisli Rıfat’ın yanına, bu iki isme ilave edilmesi gereken bir imza olduğunu söylemek istiyoruz.
Bu konuda göstereceği tevazu bizi aldatmamalıdır. O kadar ki Derman hoca, eslafın kitaplarında ve bu iki imzanın yayınlarında görülen eksik ve yanlış bilgilere işaret etmektedir ki bu evsafta bir kalem yok günümüzde.
Aslında söze böyle girmeyecektik fakat zuhurat böyle oldu.
Ömrümün Bereketi-3 dediğimiz gibi, hat ve hattatlarımızı merkeze alan bildiri, makale, hatıra ve araştırmalardan meydana geliyor. Ele alınan konular, hat örnekleri, yerler, hattatlar, metinlerin okunuşları, bugünkü Türkçe karşılıkları ile yer alıyor. Bu yazıları okuyabilecek kaç hattatımız kaldı acaba?
Kaybolan hat sanatımız değil sadece
Kitabı okurken aklıma Uğur Derman hoca mutlaka bir “Hat Sözlüğü” hazırlamalı, o sözlük ele alınan her bir bilgiyi hatlarla göstermeli, yine onların okunuşları, özellikleri, bulundukları yer, yazıldıkları dönem gibi hususlara işaret edilmeli ve hattatlar da bu sözlükte yer almalı diye bir düşünce geldi. Sonraki sayfalarda gördüm ki Şevket Rado ile böyle bir plan yapmışlar ve fakat plan akim kalmış. Ne kadar çok üzüldüm. Böyle bir el kitabına ihtiyaç var ve bunu Uğur Derman hoca yapabilir ancak. Böyle diyerek ve haddimizi aşarak Uğur Derman Bey’e bir vazife vermiş olmaktan da hazer ederim. Bu haddini bilmezlik olur. Fakat gerek bu kitabı gerek daha önceki eserlerini okuduğumda öyle kavramlara rastladım ki bu kelime ve kavramları ancak onları kullananlar bilir, yazar ve izah edebilir. Kaybolan hat sanatımız değil sadece. Devasa bir söz varlığı, bir lügat. Böyle olunca bu kelime ve kavramların kaybolması nasıl önlenebilir sorusuna bundan başka cevap bulamadım.
Ömrümün Bereketi-3’ten neler öğrendik? Öğrendiklerimizin hepsini buraya dercedersek kitabı okuyarak zevk alacakların önünü kesmiş oluruz. Hem herkesin dikkati farklı olduğu için her okuyan farklı ayrıntılar yakalayacaktır. Tadımlık olsun diye söyleyelim:
Hattatların Kur’an-ı Kerim yazmaya onuncu cüzden başladıklarını bu kitaptan öğrendik. Sebebini söylemeyiz. Kitapta yazılı.
İstanbul’da üç yüzün üstünde namazgâh olduğunu biliyor muydunuz? Peki, bu namazgâhlar günümüze kadar nasıl gelmiş? Çünkü namazgâh işareti olarak dikilen taş veya diğer sütreyi evliyaya ait mezar taşı sanmışız da dokunmamışız.
Batılaşma macerası hayat tarzımızı değiştirdiği gibi dilimizi, musikimizi, mimarimizi de değiştirdi fakat bundan sadece hat sanatı menfi etkilenmemiş. Neden acaba?
Yârin yüzünü yazılmamış sayfa, yüzdeki ince ayva ve şeftali tüylerini hat/yazı olarak okuyan klasik şiirimizde buna hatt u hal denildiğini biliyoruz. Hatt u hali hatırlatan diğer bir yazımız da “gubariyazı”dır. Her yazı cinsinin çok küçük ve çok ince yazılan biçimi için kullanılan gubari yazı, daha çok posta güvercinlerin kanadına bağlanan mektuplardaki hatlarda tercih edilirdi. Cepte taşınacak veya savaşta sancaklara takılacak kadar küçük boydaki Mushaflar da gubari yazı ile yazılmıştır.
Ömrümün Bereketi-3 bize bir gubari hattatı da tanıtıyor ki bu bilgi ayrıca önemi haiz.
Kâdıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılarak Ohannes Mühendisyan eliyle hakkolunan Risale-i İtikadiyye’nin örnek sahifelerini bu eserden başka yerde bulamazsınız.
Uğur Derman, derleyip toparlamasaydı biz nerden bilecektik Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Belleteni diye bir mecra olduğunu ve Üstad’ın burada bir makale yayımladığını.
Birçok sanat, taklidi olumsuzlar. Ancak hat sanatında taklit yazının özgün hat kadar kıymeti varmış ki bu da mukallidin ustalığını gösteren hususlardan biri imiş.
Sülüs ne demek, tuğralar nasıl okunur, Şevket Rado ve Nihat Çetin’in hat sanatına olan katkıları, Bosnalı Hattatlar vs.
Bursa Ulu Camii’deki hat yazılarını kimler yazmış?
Bursa Ulu Camii’ni ziyarete gideceklere söyleyelim. Bu eserdeki hatların hattatlarını, tarihlerini, metinlerin okunuşunu ve anlamını Ömrümün Bereketi-3’te bulabilirsiniz.
Kendi adıma hem bu camideki hat örneklerini hem de kitapta yer alan diğer örnekleri sadece seyretmekle yetinmedim, okumaya da çalıştım. En azından ecdadın kalem-kağıt değdirdiği o ayetlere, hadislere, şiirlere dilim dudağım değsin istedim. Siz de böyle yapabilirsiniz.
En önemli sonucu yazının sonuna sakladım.
Kitaptan öğreniyoruz ki hattatlar bu sanatı öğrenmek isteyenlerden bir ücret almazlarmış. Onlar maişetlerini bu sanatın dışındaki gelirlerden karşılıyorlar. Ancak ecdadımız onları incitmeden zamanlarını bu sanata ayırmalarını ve yeni Kur’an-ı Kerim’ler, En’âm-ı Şerifler, Dua Mecmuaları yazabilmeleri için hususi eserler ısmarlıyorlar. Hattatlarımız da bu siparişleri büyük bir itina ve zevk ile yazıyor ve padişaha, sadrazama, Hanım Sultan’a ve de mal mülk sahibi olup da bu sanata hizmet etmek isteyen sanatseverlere veriyor. Böylece hattatımız kimseye muhtaç olmadan, emeğinin karşılığını almış olarak iaşesini temin ediyor, sanatından da ayrılmamış oluyor.
Acaba diyoruz günümüzün servet sahipleri böyle bir hizmetten haberdar mı ve bu geleneği yaşatıyorlar mı? Servet sahiplerini geçelim, yönetimde bulunan ve bu işlerden anlayan devlet adamlarımız bu geleneği sürdüremezler mi?
Biz sorumuzu soralım ve cevabını ilgililere bırakalım.
Son söz:
Uğur Derman kitaplarına “Ömrümün Bereketi” adını veriyor. Biz okuyucular sadece ‘bereket’ kısmına odaklanıyoruz. Halbuki “ömrümün” kısmına da bakmamız gerekiyor. Çünkü bu birikim için bir ömür vermiştir Üstad. Daha güzel, daha derinlikli, daha çok eser için belki ömürler sarf edilmeli. Aramızdan bir kişi çıkmış, farz-ı aynı üzerimizden düşürmüş ve ömrünü hat sanatı olmak üzere gelenekli sanatlara ayırmış. Allah bu kutsi sanata hizmet ettiği için ve daha çok hizmet etsin diye Uğur Derman’ın da ömrünü bereketlendirmiş.
Mübarek olsun. Sâyi meşkûr olsun.
Yazının başlığına hüsn-i hat, hüsn-i hayat demiştik. Bu tabire ve tabii ki hayata hüsn-i hatime yakışır.