Halil Cibran’ın “Ermiş” adlı eserini okuyanlar hatırlayacaklardır. Ermiş El Mustafa, diyarını terk edeceği esnada El Mitra adlı kadın söz alır ve El Mustafa’nın o zamana kadar elde ettiği bilgi ve hikmeti kendilerine aktarmasını ister.
“Sevgi'den söz et bizlere” diyerek başlar söze. El Mustafa da sevginin görünür tezahürlerinden görünmeyen mistik boyutlarına kadar hakkında izahlarda bulunur, soru soruyu açar. El Mitra, El Mustafa’ya “sevgi, evlilik, çalışmak, suç ve ceza, kanunlar, özgürlük, düşünce ve hırs, acı, kendini bilmek, dostluk, zaman, iyi ve kötü, tapınmak, zevk, güzel” gibi kavramlar hakkında bildiklerini sorar, cevaplarını alır. Yaşlı kadın sonra “bize ‘din’den de söz et, deyince El Mustafa: “Ben bu zamana kadar dinden başka bir şeyden mi söz ettim ki?” der. “Söylediklerimin hepsi dinden bağımsız, dinin dışında şeyler değil.”
İstiklâl Marşı’ndaki kavramların, kelime örgüsünün de böyle içiçeliği söz konusudur. Denilebilir ki İstiklâl Marşı’ndaki kelime ve kavramları dinî kavramlar, din dışı kavramlar olarak tasnif etmek mümkün değildir; metne böyle yaklaşmak Marş’ı anlamamak, saptırmak ve zoraki laiklik/sekülerlik yapmak olur ki laik zihniyet bile bu metni parça parça ele almamış, alamamıştır. Değiştirmeye güç yetiremedikleri için İstiklâl Marşı’na bütün olarak bakmaya yanaşmamışlar ve ilk iki kıt’ası ile diğerlerini unutturmaya, örtmeye çalışmışlardır.
İstiklâl Marşı’na böyle yaklaşmak ondan “iki bakışık parça çıkarmaya uğraşmak”tır.
Bilindiği gibi bilimsel makalelerde anahtar kavramlar (keyword) bölümü vardır. Makalenin özet bölümünün altındaki dizili “keyword”u okuyanlar; o makalenin hangi kavramlar üzerine inşa edildiğini, metnin anlam haritasını, konunun ana çerçevesini, hangi ilim dalı ile ilgili olduğunu, sınırlarını vs. öğrenir.
İstiklâl Marşı’na baktığımızda da bu tür kavramlar görürüz. Bu kavramlar İstiklâl Marşı’nın oturduğu temel zemini, şairin zihniyetini, metnin manevi boyutunu, çerçevesini ve geleceğimizin neye bağlı olduğunu öğretir bize. Her dikkatli bakış, İstiklâl Marşı’ndaki anahtar kavramların (keyword) şunlar olduğunu kolaylıkla bulur, bulabilir.
“Kurban (olmak), hilal, celâl, helâl, hak, Hakk’a tapmak; ezel, iman, haya, (hayasız); Hakk’ın va’dettiği günler, kefensiz yatan (şehid, şuheda), cennet (vatan), hudâ, ruh, ilahi, mabed, nâ-mahrem, ezan, şehadet, din(in temeli); vecd, secde, arş, ebed (iyen).”
Bilindiği gibi “sancak (bayrak) millet, hür(riyet), İstiklâl, toprak/yurt (vatan), kan (dökmek) kavramları tek başlarına yani sözlükteki karşılıklarıyla mukaddes ve dini, manevi yönü olan kavramlar değildir. Bu kavramlar dini, dili, ırkı, zamanı ne olursa olsun bütün milletler için kullanılabilir. Hatta kalemi elinde tutan kişi; zihniyetine, söylemek istediği düşünce ve duyguya göre bu kavramlara menfi, “öteki”, uzak durulması gereken, akıllara, nesillere zararlı anlamlar yükleyebilir ve söyletebilir. Nitekim komünist, despotik, masonik yönetimler bu kavramlara olumsuz anlam yüklemişler ve onun yerine üniversal karşılıklar teklif etmişlerdir.
Hepimiz biliriz ki yazarına, şairine, telaffuz eden kişiye göre değer ve anlam kazanan bu kavramlar; sözlükte nötr, duygu değeri olmayan karşılıkları ile yer alır. Bu kavramlara mânâ kazandıran temel unsur; insandır, çünkü kavramların gerisinde insan vardır; değer de insanların yükledikleri anlamlardan doğar.
İstiklâl Marşı’na sıradan bir metin olmaktan çıkaran ve hatta (kutsal veya mukaddes demeyelim) manevi bir kıymet kazandıran hususlar da onun örgüsünde yer alan kavram haritasıdır ve o kavram haritasının çizdiği manevi iklimdir.
Zihinsel düzeyde dinî bir duyuş uyandıran bu kavramlar biz Müslümanlara müspet karşılıkları ile gelir. Aslında diğer kavramlar gibi sözlükte bu kavramlar da nötr, duygu değeri olmayan kavramlardır. Ancak anlam örgüsünde (metnin bir örgü, bir dokuma, bir nesc olduğunu hatırlamalıyız) yan yana geldiği diğer kavramlarla birlikte ele aldığımızda onların manevi bir değer ve anlam kazandıklarını görüyoruz. Sadece anlam kazanmıyorlar; şairin onlara yüklediği ruh ve duygusal değeri de yansıtıyorlar ki okuyanda kalan iz, tesir; bundan dolayı kavram olmaklığı aşıyor. Böylece kelimeler edebi bir metin hüviyeti kazanıyor ve Marş, bir imge ve metafor denizi haline geliyor.
İstiklâl Marşı’ndaki manevi etkiyi hissi olarak hamasete; söyleyiş olarak ondaki sehl-i mümteniye yaslamak eksik bir tasvir olur. İkincisi, bu kavramları sadece ilk kullanıldıkları kıt’larla sınırlı tutmak da metni tam olarak duymamızı engeller.
Şair bizden, Marş’taki bu kavram haritasını birbirinden ayırmadan, mânâ ve duyuş olarak bütün diğer kelime ve kavramlarla birlikte ele almamızı istiyor. Bu duyuş, İstiklâl Marşı’na bütünüyle sindirilmiştir ve şair, meseleyi bizim edebiyat bilgimize bırakmamış, çare olarak ruhumuzu ele geçirmeyi düşünmüştür ve bunu da gerçekleştirmiştir.
Ne demek istediğimizi kavramlar arasında kurduğumuz korelasyonla somutlaştıralım:
Öncelikle belirtelim ki İstiklâl Marşı’nın en temel kavramı fedakârlığın en ileri derecesini ifade eden ‘kurban olmak’tır. Bilindiği gibi kurban, bir ibadettir ve Hz. İbrahim’in (ve de Müslümanın) en çok sevdiği varlığı/oğlunu Allah için boğazlamayı anlatır.
İstiklâl Mücadelesi ve mücadelede Türk milletinin yaptığı fedakârlığın adı, dindeki karşılığı kurban ile eş değerdir. Allah’a yakınlığın bir ifadesi olarak “kurban oluş” İstiklâl Marşı’nda şu kavramlarla ilişkilidir:
sancak (bayrak)(uğruna): kurban (olmak)
millet için : kurban olmak
hür(riyet)/İstiklâl uğruna : kurban olmak
toprak/yurt (vatan) için : kurban olmak
kan (dökmek) : kurban olmak
hilal uğruna : kurban olmak
Celâl ( e): kurban olmak
helâl ( e ) kurban olmak
Hak, Hakk’a : kurban olmak
Ezel / Ezeliyet uğruna : kurban (olmak)
iman( için) : kurban olmak
haya(ya) : kurban olmak
hakk’ın va’dettiği günlerin gelmesi için : kurban olmak
kefensiz yatan (şehid, şuheda)ya : kurban olmak,
cennete : kurban olmak,
Hudâ’ya : kurban olmak
(ilahi) Ruh’a : kurban olmak
mabed (e ) : kurban olmak
mahrem (e ) :kurban olmak
ezanlara : kurban olmak
şehadete, din(in temeline : kurban olmak
vecd ile : kurban olmak
secde ile : kurban olmak,
arş’ın sahibine : kurban olmak
ebed (iyet) için : kurban olmak
Görüldüğü gibi bize İstiklâlimizi hediye eden, hürriyetimizi kazandıran, dinimizi, imanımızı koruyan en önemli değerimiz fedakârlıktır. Milletimizin fedakarlığıdır. Bu kavram bize aynı zamanda dönemin maddi, manevi, askeri, teçhizat/silah vs. kıtlığını, ihtiyacını, yokluğu ve yoksulluğu da anlatır.
Fedakârlık, Milli Mücadele’nin diğer adıdır. İstiklâl Marşı fedakârlığın tecessüm etmiş halidir. Bundan böyle de geleceğimiz olacaksa, fert ve millet olarak göstereceğimiz fedakârlığa bağlıdır. Bu fedakârlık sadece maddi varlığımızla sınırlı değildir, malımız, evladımızdan öte hırslarımızdan, ikbal beklentilerimizden, öfkelerimizden, dünyevi olan her şeyden gösterilecek fedakârlıktır.
İstiklâl Marşı’nda bu kadar çok kurban olduğumuz memleket nasıl bir vatan/yurt acaba?
Cennet vatandır.
“Sancağın (bayrak)’nda hilal bulunan vatandır.
Hilal İslâm’ın simgesidir ve Milli Mücadele; Haç’a ve Haçlılara karşı verilmiş bir mücadeledir.
Vatanın fertleri “Hakk’a tapar”; bundan böyle de ibadetini yalnız Hakk’a yapmak, teslise, haça yapmamak ve yaptırmamak için bu uğurda şehit olmayı göze almıştır ve bu toprakları kefensiz yatan (şehid, şuheda)ların kanları ile yoğrulmuştur.
Böyle bir vatandır.
Bu vatan; mabedine nâ-mahrem ellerin değmemesi istenen vatandır. Burada Mekke’nin fethinden sonra müşriklerin ebediyen Mescid-i Haram’a girmelerinin ayetle yasaklandığını hatırlamalı ve ayeti gayrimüslimlerin, Kabe’nin şubeleri olan mabedlere saygısızca girmeleri ile birlikte düşünmeliyiz.
Yine vatan denilince; mahrem ve nâ-mahrem kavramlarını çağrışım olarak namus, izzet, şeref, iffet ve ırz vb. kavramlarla birlikte düşünmeliyiz. Bu vatan; minarelerinde ezanların okunduğu, şehadet kelimelerinin yükseldiği vatandır.
Bu vatan, toprağına vecd ile secde edilen vatandır.
Bu vatan; secdede başların, arşa/miraca yükseldiği vatandır.
İstiklâl Marşı yıllarında Kudüs hâlâ bizim vatanımıza aittir; Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmamıştır daha.
Bu topraklar; ikide bir Şark meselesini gündeme getirip Türkleri Küçük Asya’ya göndermek isteyen ve bunun için Anadolu’ya gelen Haçlılara karşı verdiğimiz Milli Mücadele sonucunda Allah’ın bize hediyesi ve emaneti “ebed (i) vatan”ımızdır.
Ebediyen dalgalanması istenen sancak nasıl bir sancaktır?
Üzerinde Müslümanlığın simgesi hilalin bulunduğu sancaktır.
Sembolik okumaya göre “hilal” kelimesi ile “Allah” lafzının harfleri ve ebced değeri aynıdır.
Uğruna kan dökülen sancak; Müslümanın canına, malına, namusuna, dinine, maddi/manevi değerlerine kasteden müşriklerin, kâfirlerin kanlarını dökmeyi helal kılan bir inancın sembolüdür.
Milli Mücadele’yi yürüten öncü kişilerinin de ifade ettiği gibi bu savaşın gayesi; hilafeti kurtarmaktır, sancak da Sancak-ı Şerif’tir ve İslâm/Türk ordusunu temsil eder.
Uğruna can verilen/şehit olunan sancaktır.
Hürriyet ve istiklâlin sembolüdür.
Görüldüğü gibi İstiklâl Marşı’nın bütün kelimeleri arasında sağlam bir irtibat, bir anlam örgüsü vardır.
Başlangıçta yer verdiğimiz Halil Cibran’a ait ima ve ihsasa dönersek şunları söyleyebiliriz:
İstiklâl Marşı’nı okurken, dinlerken sadece yurttan, topraktan, milletten bahsetmiş olmayız; mevzu sadece bu kavramlarla sınırlı kalmaz; zihin haritamız “kurban (olmak), hilal, celâl, helâl, hak, Hakk’a tapmak; ezel, iman, haya, (hayasız); Hakk’ın va’dettiği günler, kefensiz yatan (şehid, şuheda), cennet (vatan), Hudâ, ruh, ilahi, mabed, nâ-mahrem, ezan, şehadet, din(in temeli); vecd, secde, arş, ebed (iyen)” gibi kavramlara da uzanır ve böylece dinden, İslam’dan bahsetmiş oluruz.
“İstiklâl Marşı milli mutabakatımızdır” ne demek?
İstiklâl Marşı’nın milli mutabakatımız olması da metindeki bu kavram haritasının kaynaşmışlığı sebebiyledir.
Ne demek milli mutabakat?
Bu topraklarda yaşayan, onlara millet olma vasfı kazandıran, değerler İstiklâl Marşı’nda tadat edilmiştir. Bu değerler değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez, bu değerlere hakaret edilemez, bu değerler küçümsenemez.
Bu değerler bayrakta yerini almıştır ve Müslümanlığı temsil eden hilal ve beş köşeli yıldızı temsil edilen İslâm’ın beş şartıdır. Yani Müslümanlık’tır.
Bayrağı, sancağı hedef alan aslında onun üstünde temsil edilen imanı, İslâm’ı hedef almıştır.
Bu memleketin en birleştirici çimentosu; Müslümanlığın icra makamı ve şeairi camilerdir/mabedlerdir.
Mabedleri hedef alan aslında milleti, milletin geleceğini ve millet oluşu hedef almıştır.
Bu memleketin insanlarını kelime-i şehadet kardeş yapmıştır. Kelime-i şehadet kardeşliği ırktan, soy-soptan, bölgeden ve diğer şeylerden daha üstün, daha önemli ve daha kıymetlidir. Kelime-i şehadeti bozan, onu hedef alan aslında memleketi hedef almıştır.
Müslümanın malı, canı, namusu, mabedi ve diğer değerleri nâ-mahrem olanlara teslim edilmez, edilemez. Onlar mahrem değerlerimizdir. Kim ki mahrem değerlere el uzattı, onlara zarar verdi, onun kanı helal olur.
Bu vatanın insanları Celâl’in, İlah’ın, Hakk’ın, Huda’nın kullarıdır. Sadece O’na secde ederler, O’na taparlar.
En önemli değerleri; helal-haram, haya, iman, ezan, kelime-i şehadet, Hakk, şehidlerdir.
Bütün bu değerler hilal ve yıldızın bulunduğu sancakta/bayrakta sembolize edilmiştir. Bunun yanına başka bayrak, başka sancak konulamaz.
Bu vatan ebediyen vatan olarak seçilmiştir.
Bu, son ocak söndürülünceye kadar böyle devam edecektir.
Özetle; “İstiklâl Marşı mutabakat metnimizdir” derken aslında mutabakatın İslâm veya Müslümanlık olduğunu söylemiş oluruz.