“Bir âlim ne kadar güzel söylemiştir: ‘Gününü bir hakkı ödemeden, bir farzı edâ etmeden, şerefini pekiştirip güçlendiren bir iş yapmadan, hamd edilecek bir iş başarmadan, hayırlı bir işin temelini atmadan, bir ilim öğrenmeden geçiren kişi gününü zayi etmiş, kendisine de haksızlık etmiştir.’”
Ömrümüzü ve ahirimizi ihâta eden bir mefhumu inceleyeceğiz: Zaman. Bu mevzuya eğilişimize vesile olan Abdulfettâh Ebû Gudde ’nin “Zamanın Kıymeti” isimli eseridir, Allah ondan razı olsun.
Zaman, Türk Dil Kurumu Sözlüğü ’ne göre “Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit” mânâsını taşıyor; Kubbealtı Lugatı’na göre “Olmuş ve olacak hâdiselerin birbiri ardınca cereyan edişinin düşüncemizde meydana getirdiği başı ve sonu belli olmayan soyut kavram, vakit” mânâsına geliyor; Kâmûs-ı Türkî’ye göre ise “vakit, hengâm, çağ” karşılıyor zamanı.[1] “İbn Seyyide el- Mursî’nin “Muhkem”inde şöyle geçer: Zaman ikindi anlamındadır.(...) Zemenun ve zâmin, güçlü, katı, sert anlamındadır. Ezmene’ş-şey dendiğinde üzerinden uzun zaman geçtiği kastedilir. (...) Ezmene bi’l-mekân dendiğinde bir süre orada kalındığı kastedilir. (...) Keza zaman iki aydan altı aya kadar devam eden süredir. Dehr ise kesintisiz vakit dilimidir.”[2] O hâlde vakit, dehr ve zamanı içine alır ve her birinin müstakil bir mânâsının olduğu ilân edilmiş olur.
Lügat karşılığını bulmakta dahil zorlandığımız bu mücerret mefhumun kıymetini Yüce Allah, Kitab-ı Mukaddes’in birçok âyetinde insanlara idrak etmeleri için tekrarlamıştır. Hattâ ve hattâ zamanın üzerine yemin edilmiştir (Bkz. Leyl, 1-2; Müddesir, 33-34; Tekvir, 17-18; Fecr, 1-2; Duha, 1-2; Asr, 1-2). Bu âyet-i kerimelerden dördünü yazımıza dahil edelim:
1. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da onun emrine bağlıdır. Elbette bunların her birinde aklını başına alıp düşünenler için dersler vardır.
(16/ Nahl, 12.)
2. Geceyi ve gündüzü kudretimize delalet eden birer delil kıldık. Bir delil olan geceyi kaldırıp yine bir delil olan gündüzü –Rabbinizin bol nimetini aramanız, yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilmeniz için– aydınlık kıldık. Biz, her şeyi apaçık olarak beyan ettik. (17/ İsrâ, 12.)
3. (Ortalığı) bürüdüğü zaman geceye andolsun, açılıp aydınlandığı zaman gündüze andolsun. (92/ Leyl, 1-2.)
4. Andolsun zamana ki insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak imân edip sâlih ameller işleyenler, birbirine hakkı tavsiye edenler, birbirine sabrı tavsiye edenler başka (onlar ziyanda değillerdir). (103/ Asr, 1-3)
Demek ki zaman pek kıymetlidir, onda nice nimetler saklıdır. Gecenin gündüzün peşine, gündüzün ise gecenin peşine gelmesinde akıl sahibi kimseler için ibret vardır. Zaman bir sırdır, hikmeti Allah katındadır ancak kullarına bu ilmin bir kısmını bahşetmiştir. Geceyi ve gündüzü saatlere bölmek, mevsim, ay – güneş hesabı yapmak, yere ve göğe dair ilmin üzerine düşünmek mümkün ve hâsıl olmuştur. [3] Zaman üzerine Allah’ın yemini olduğunu idrak edecek irade sahipleri olarak yaratıldığımıza göre zamanın üzerimizde hakkı olduğunu ve lehimize yahut aleyhimize şahitlik edeceğini de incelikleriyle anlamamız gerekir. Bir şeyin varlığı, peşinden ona dair ilmi getirdiğine göre o hâlde bunun bir mesuliyeti getirecek olması kaçınılmaz bir hakikattir. Neticesinde Müslümanın kendine tayin edildiği saatlerinin bilincinde yaşaması, ibadet ve amelleriyle yâni meşgul olduklarıyla iki cihanını da güzelleştirmesi üzerine vazifedir. “Senin üzerine vazife değil.” Kalıbını bazen kulak ardı ederek vazifelerimizi düzenlemeliyiz. Nitekim “Tirmizî’nin Ebû Berze el-Eslemî’den rivayet ettiği üzere Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: ‘Kıyamet günü kula ömrünü nerede tükettiği, ilmiyle hangi hususta amel ettiği, malını nereden kazanıp nerede harcadığı, bedenini nerede yıprattığı sorulmadıkça ayakları bastığı yerden oynamaz.’ Tirmizî hadise, hasen-sahih demiştir.”[4] Ömrü ilim uğruna harcayan bazı kimselerin hâline acınır; o kimseler ki ilimleriyle amel etmezler, “peşinden amel gelmeyen hayatta hayır yoktur”[5]. Dolayısıyla şunları vazife bilmek elzemdir:
· Ömrünü; faydalı ilim, amel-i salih, helal kazanç ve halis ibadetlerle imar et!
· Bedenini Allah’ın razı olacağı yerlerde kullanmaya hırslı ol!
· Dilinin, ellerinin ve ayaklarının aleyhinde şahitlik yapacağı işlerden sakın!
“Bir âlim ne kadar güzel söylemiştir: ‘Gününü bir hakkı ödemeden, bir farzı edâ etmeden, şerefini pekiştirip güçlendiren bir iş yapmadan, hamd edilecek bir iş başarmadan, hayırlı bir işin temelini atmadan, bir ilim öğrenmeden geçiren kişi gününü zayi etmiş, kendisine de haksızlık etmiştir.’ ”[6]
ÂLİMLERE GÖRE ZAMAN
Fadl İbn Yunus’un söylemesiyle gece olunca ömrümüzden tam bir gün geçtiğinin, gündüz olunca ise ömrümüzden tam bir gece geçtiğinin farkında olmak yaptıklarımızın ve yapacaklarımızın muhasebesine ilâveten zamanı Müslümanca idare edebilme muvaffakıyetimizi de arttıracaktır.
Vaktini yapacağı işlere göre taksim etmek çoğu âlimin ortak hasletidir, özellikle geceyi değerlendirmekte hassas olduklarını görürüz: Gecenin bir kısmında ibadetle meşgul olurlar, bir kısmında uyurlar, diğer kısmında ise ilim öğrenmek (yazmak – okumak) ile meşgul olurlar.
“Allame Taşköprüzâde zikrediyor: ‘Muhammed ibn el-Hasan eş-Şeybânî el-Kûfî el-Bağdâdî, imam, fakih, müctehid, muhaddis, İmam Ebû Hanîfe’nin öğrencisi. Allah ikisine de rahmet eylesin. Geceleri uyumazdı. Yanına kitaplar alır, birinden usanınca ötekine bakardı. Uykusunu su içerek giderir ve şöyle derdi: ‘Uyku hararetten kaynaklanır.’ ”[7]
İbn Cerîr, vaktini ve yapacağı işleri şöyle tanzim ederdi: “Yemeğini yedikten sonra sandal ağacı yaprağı ve gül suyuyla boyanmış, kolları kısa, hayş gömleğiyle uyurdu. Daha sonra kalkar, öğle namazını kılar, ikindiye kadar eser yazardı. Peşinden dışarı çıkar, ikindiyi kılardı. Namazdan sonra insanlara faydalı olmak için oturur, akşama kadar okutturur, kendisine okunurdu. Akşam ile yatsı arasında da fıkıh ve kendi çalışmaları için otururdu. Daha sonra da evine giderdi. Azîz ve Celîl olan Allah’ın muvaffak kıldığı gibi, gece ve gündüzlerini kendisine, dinine ve insanlara faydalı olmak için taksim etmişti.”[8]
İbn Akîl ömürdeki bir saatin ne denli kıymetli olduğunu bilir ve o saati israf etmezdi. “Kalkarken yazacağım şeyleri düşünmüş olarak kalkarım. Şu seksen yaşımda ilme olan hırsımı, yirmi yaşımdaki hırsımdan fazla buluyorum.”[9]
Birûnî, yalnızca doğu âlimleri yahut Müslüman âlimler tarafından değil, cihan âlimleri tarafından da gıpta ile bahsedilen kıymetli âlimlerimizdendir. Hakkında “eli kalemden, gözü tetkikten, kalbi tefekkürden ayrı kalmazdı,”[10] denilmiştir.
ÂLİMLERDEN TAVSİYELER[11]
· Vaktin kıymetini sadece başarılı insanlar bilir.
· Vakti değerlendirmeye dikkat etmek ömrü uzatır, fazla eser vermeyi sağlar.
· Eser yazmak hafızayı güçlendirir, kalbi parlatır, kişiliği olgunlaştırır, konuşma kabiliyetini güzelleştirir, güzel şekilde anılmayı ve çok sevap elde etmeyi sağlar, dünya durdukça kişiyi ölümsüzleştirir.
· İlim bir avdır, yazmak onun bağıdır.
· Kitap bostanı aklı cilalar, zihni biler, kalbi diriltir, yeteneği güçlendirir, insan tabiatına yardımcı olur, aklın ürünlerini dışarı çıkarır, kalplerdeki defineleri uyandırır.
· Her nefes bir hazine sandığıdır; sandığın boş olmasından sakın. (İbnü’l Cevzî’nin oğluna nasihati)
· Zamanı güzel değerlendirmeye yardımcı olan husus mümkün olduğunca tek başına kalmak, karşılaşılan kişiye sadece selâm vermek veya mühim bir ihtiyacı arz etmekle yetinmek, bunun yanında az yemekle iktifa etmektir. Çünkü fazla yemek, çok uyumaya ve geceyi boşa geçirmeye sebep verir. Nitekim Müslümanın ruhuna iyi bakmasının sırrı birçok âlime göre az yemek, az uyumak ve az konuşmakta saklıdır.
· Düşünceni mühim olmayanla meşgul ederek mühim olanı hakir görme.
· Ezan ömrünün geçtiğini hatırlatandır; gafillerden olma.
· Ey kardeşim! Sana tavsiyem: İşlerin için gündüz çalışırsan istirahat etmek için gece uyursun ancak işlerini yapman gereken gündüz uyursan (kafandaki) endişelerden dolayı gece uyuyamazsın.
· Vakti gelmezden, olgunlaşmadan önce kendini yetiştirmekten kopup aceleci olma aksi takdirde ilimden yana nasibin mahrum kalmak olur.
· İlmin başlangıcı dinlemektir. Sonra susmak, sonra ezberlemek, sonra amel etmek, en son olarak da yaymak gelir.
· Gençliğinde ve hayatının vakitlerinde ilim tahsilinde acele edilmelidir. Sonra yaparımlara ve emellere aldanılmamalıdır. Çünkü ömrün her saati geçmektedir ve bunun ne bir bedeli ne de bir karşılığı vardır. İlim tahsili için talep edilene odaklanabilmek, bütün gayretini sarf edebilmek ve büyük ciddiyetle çalışabilmek için elden geldiğince lüzumsuz meşguliyetlere son verilmelidir.
· İlim yolunda azmin yüksek olsun. Daha çoğunu öğrenmek için imkân varken az ilimle yetinme.
· Tembellik arızaları ve yönetici (iş – aile yönetimi gibi düşünülebilir) engelleri ortaya çıkmadan önce boş vakti, dinç olduğu zamanı, afiyet dönemini, gençliğin baharını, zekânın keskinliğini, meşguliyetlerin azlığını fırsat bilmek ve değerlendirmek gerekir.
· Bir işini sakın vaktinden sonraya erteleme çünkü ertelediğin zamanın yapılması gereken başka bir işi vardır.
· Zamanın çoğunu bırak azı bile gevşeklik gösterip elden kaçırılmamalıdır. Küçük de olsa her şeyi lâyık olduğu yere koymak için çaba gösterilmelidir. Adalet her şeyi yerli yerine koymaktır; zulüm, yerine koymamaktır.
· Boş vakitlerin de belli bir gâye için harcanması gerekir. Ya meşrû dairede vücuda faydalı sporla ya ruha tat veren ilmî tetkiklerle yahut Kur’an, hadis, okumak, nafile ibadet ve taatler gibi ruhî gıdalarla meşgul olunmalıdır. (Misalen boş vakitlerinde hoşuna giden fakat bilginin bulunmadığı bir alan seçerek onu geliştirebilirsin. Böyle yaparak yeni bir güçlü yön edinirsin; kendine ve başkalarına faydan olur. Günümüzde “pomodoro tekniği” olarak bilinen 25 dakika kuralını uygulayabilirsin. “İbadetlerin en sevimlisi az da olsa sürekli yapılandır.” Hakikatine göre değerlendirirsek ve farz ibadetler gerçekleştirmek şartıyla iki vakit arasında helal dairede meşgul olduğumuz amellerimiz de ibadet hükmündedir.)
· Bir saat başka bir saatten daha bereketlidir. Keza bir gün Allah katında başka bir günden daha faziletlidir. Aynı şekilde bir ay da başka bir aydan daha kıymetlidir. O hâlde bereketli, faziletli ve kıymetli olan vakitlerin hakkını ver.
· Günlük işlerini erken saatlerde yap; o saatlerde vücut dinç, azim ve neşe yerinde olur.
· Her gün nefsine şunu sor: Bugün boş zamanımda ne yaptım? Sıhhatime yarayan bir iş, mal veya ilim kazanma yolunda bir uğraş; kendime veya başkalarına yönelik faydalı bir faaliyet yaptım mı? Bir bak bakalım: Boş zamanın aklına boyun eğmiş mi? Senin güzel bir hedefin vardı. Bak bakalım zamanını o yönde sarf edebilmiş misin? Cevabın “evet” ise başardın demektir. Yok eğer cevabın “hayır” ise başarmak için çalışmalısın, gayret etmelisin.
· Henüz yapmadıysan şimdi yap ve vakit olarak sana takdim edilmiş olan bakiyenden yararlanmaya başla. Her dakikandan hatta her saniyenden istifade et.
[1] Lügatlardaki ilk mânâlar esas alınmıştır.
[2] Abdulfettâh Ebû Gudde; Zamanın Kıymeti, s. 43 (üçüncü dipnot), Takdim, 4. Baskı, Ankara.
[3] Mevzu hakkında ilim ve fikirler derinleştirilmek üzere Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın “Mârifetnâme” eserinde yer alan “Birinci Fen – İkinci Bab” bölümüne bakılabilir.
[4] Abdulfettâh Ebû Gudde; Zamanın Kıymeti, s. 51, Takdim, 4. Baskı, Ankara.
[5] A.g.e., s. 53.
[6] A.g.e., s.61 – 62.
[7] Ag.e., s.73.
[8] A.g.e., s.90 – 91.
[9] A.g.e., s.104.
[10] A.g.e., s.100.
[11] “Zamanın Kıymeti” isimli eserin farklı sayfalarından aldığım notlardan oluşmaktadır. Cümleler ya birebir alınmış yahut aslına göre yorumlanmıştır.