Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin müjdeci ve uyarıcı olarak gönderildiği haber verilir. (Ahzab 45-Fetih 8) Büyük çilelere maruz kalan peygamberler için de ümmetini müjdelemek muhakkak ki sevindirici olmalıdır. Peygamber Efendimiz (sav), bu müjdeleri mübarek gülümsemesi eşliğinde insanlara duyurmuştur.
Efendimiz (sav), abdest alan insanları görünce mübarek yüzünde tebessüm belirir. “Neden güldünüz Ya Resulullah” diye sorarlar. “insanlar, abdest azalarını yıkadığı zaman günahlarının su ile akıp gittiğini görüyorum. Onun için seviniyorum” der Efendimiz.
Bahaeddin Karakoç, yola çıkmaya hazırlananlar için nasihat niteliğinde yazdığı şiirinde abdestin nasıl alınması gerektiğini anlatır;
Öyle bir abdest al ki, su bile sarhoş olsun
Sen yaprak ve çiçek ol, gördüğün kuru dala
Hep gönül şehri onar, kâinata sevgi sun
Her ham söze sağır ol, azıksız çıkma yola.
Efendimiz ’in (sav) gözümün nuru dediği namazdan önce, olmazsa olmaz olan abdest, Kur’an-ı Kerim’de haber verilmiş, peygamberimiz tarafından talim ettirilmiş bir temizlenmedir. Günümüzde atmosferde çok fazla kimyasal var. Elimizden düşmeyen ekranlarda ise cildi hassaslaştıran ve zamanla tahrip eden radyasyon ancak su ile temizleniyor. Müslümanın kalkanı olduğu söylenen abdest için Peygamberimiz bizim göremediğimizi görmüş ve günahları temizlediğini müjdelemiştir.
Bazen müjde bir sıkıntının ardına gizlenmiştir.
Müslümanlar Kâbe’yi ziyaret etmek maksadıyla yola çıkmışlardı. Ancak sonuç istedikleri gibi olmadı. Kureyşliler onları kabul etmediler ve Hudeybiye’de durdurdular. Görüşmeler yapıldı ve bir anlaşma imzaladılar. Kâbe’yi ziyaret edemeden geri dönmek zorunda kaldılar. Hz. Ömer çok sinirlenmişti. Efendimize arka arkaya sorular sormaya başladı.
-Sen Allah’ın Peygamberi değil misin, dedi
-Evet, ben Allah’ın Peygamberiyim.
-Bizim dinimiz hak ve onların dinleri batıl değil midir?
-Evet öyledir.
-O halde neden üstünlüğü onlara bırakıyor da aşağılığı biz kabul ediyoruz?
-Ben Allah’ın Peygamberiyim, bana neyi emrederse onu yaparım.
-Sen bize Beytullah’ı tavaf edeceğimizi söylemedin mi?
-Evet söyledim.
-Neden tavaf etmeden gidiyoruz?
-Sana bu yıl tavaf edeceğiz dedim mi?
-Hayır.
-O halde ey Ömer bilesin ki bir kısmınız tıraş olmuş, bir kısmınız da saçlarını kısaltmış olarak sizler Kâbe’yi tavaf edeceksiniz.
Geri dönüş yolculuğu devam ederken Hz. Ömer’in öfkesi geçmiş, içine bir korku düşmüştü. Peygamberimize sert sorular sormuş, O’nu sıkıntıya sokmuştu. Resulullah kendisini çağırdığında korkudan dizlerinin bağı çözüldü. Kendisini kınayarak yanına vardı. Peygamber Efendimiz ’in yüzünde, Hz. Ömer’in içini huzurla dolduran bir tebessüm vardı. Hz. Nebi, Fetih Suresi’ni okumaya başladı. Aleyhlerine gibi görünen o anlaşma aslında Mekkeliler için büyük bir mağlubiyetti.
-“Şüphesiz biz seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik” Fetih -8
Müslümanlar için müjdelerle dolu Fetih Suresi Efendimizin mübarek tebessümü ile insanlara duyuruldu.
Bazı müjdeler, ölümün kıyısında gelir. Bizim için neyin hayır, neyin şer olduğunu bilemeyiz çok zaman.
Peygamber Efendimiz, Bedir Savaşında galip gelerek pek çok esir aldı. Amcası Abbas da esirler arasındaydı. Esirler gece boyu ağlayıp feryad ettiler. Artık canlarından ümidi kesmiş ölümü beklemekteydiler. Bir ara Efendimiz (sav) onlara bakıp güldü. Esirler bu gülüşten müteessir oldular ve Peygamberimizin düşmanlarına karşı kazandığı zaferin nefsani hazzını yaşadığına hükmettiler. Onların bu düşüncelerine vakıf oldu ve şöyle buyurdu;
-“Haşa! Ben düşmanlarımı yendiğim için veya onları ziyanda gördüğüm için gülmüyorum. Şu sebepten gülüyorum ki, bir kavmi cehennemden, kara dumanların arasından halkalar ve zincirler ile çeke çeke cennet tarafına götürdüğümü, hâlbuki onların: bizi helâk olunacak yerden o gülistan tarafına neden çekiyorsun diye nefret içinde feryad ettiklerini sır gözüyle görüyorum. “
“Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer olabilir” denilmiştir. İşte şer gibi görünen ama ardında büyük bir hayır gizleyen bu hikâye Hz. Zeyd’e aittir.
Küçük yaşta ailesinden uzaklara köle olarak götürülmüştü. Köle pazarından, Hz. Hatice’nin yeğeni tarafından satın alındı. Hatice Annemiz ’de onu Efendimize hediye etti. Bir daha da O’nun yanından hiç ayrılmadı. Zeyd b. Harise Bedir, Uhud, Hendek gazvelerine, Hudeybiye seferine ve Hayber fethine katıldı. Hz. Zeyd’in ailesi onun Mekke’de olduğunu haber aldılar. Fidye parasını da yanlarına alarak Mekke’ye geldiler. Peygamber Efendimize onu geri almak istediklerini söylediler. Efendimiz Onu azat ettiğini isterse gidebileceğini söyledi. Hz. Zeyd kabul etmedi ve “Allah’ın Peygamberi” ile kalmak istediğini söyledi. Bunun üzerine Allah Resulü tebessüm etti ve: “ Beni tercih edeni ben hiç kimseye tercih etmem” buyurdu. En büyük özgürlüğü tatmıştı Hz. Zeyd. O, hakikatin ve muhabbetin gönüllü kölesi olmuştu.
Seher vakti müjdelerin alındığı vakitlerdir. Pek çok şairin dizelerinde bu kutlu saatler hatırlatılır. Bahaeddin Karakoç, bu müjdeleri bir kez daha sıralamış bizim için.
“Hızır seher vakti geçer, beyaz laleler ölçeği
Bırakır tutsak kuşları, ezanlar çağrı çiçeği
Gider gelene gelene, gider gelene gelene”
Bazı müjdeler ise cennetle cehennem arasında sıkışıp kalmış kullara yetişir.
Abdullah ibni Mesud (ra)’dan rivayet edilir. Kıyamet kopmuş, mizan kurulmuş ve hesap görülmüştü. Cehennemin kapısında bir kişi belirdi. Can havliyle kaçmaya çalışıyordu. Biraz koşuyor ancak ardı sıra gelen güçlü alevler onu yakalayıp yere deviriyordu. Bu hal üzere mücadele ederek biraz uzaklaştı. Çok yorulmuş ve susamıştı. Uzakta yanından dere akan bir ağaç gördü. Rabbine niyaz etti: “Allah’ım beni şu ağaca ulaştır.” Rabbi duasını kabul buyurdu ve onu ağaca ulaştırdı. Biraz dinlenip soluklandıktan sonra etrafına bakındı. İleride daha büyük bir ağaç ve suyu daha gür akan bir nehir gördü. Yeniden niyaz etti: “Allah’ım, beni şu ağaca ulaştırırsan senden başka bir şey istemeyeceğim” dedi. Rabbi onun duasına icabet etti ve onu diğer ağacın yanına ulaştırdı. Bu hal birkaç defa daha tekrarlandı. Uzaktaki çok büyük ağacı işaret edip, “oraya gideyim, bu son başka bir şey istemeyeceğim” dedi. Bu kez Allah (cc) “Sen ne kadar sözünde durmayan birisin. Senin isteklerinin sonu yok mudur? Sana dünya büyüklüğünde cennetten bir yer vereyim ister misin?” diye sorar. Adam şaşkın: “Ya Rabbi! Sen kâinatın hükümdarı olduğun halde benimle alay mı ediyorsun?” der. Peygamberimiz burada güler. Niçin güldüğü sorulunca “burada Allah (cc) da gülmüştür” dedi. Resulullah (asm) şöyle buyurdu: “Kulun bu sorusu üzerine Allah u Teâlâ ‘ben alay etmiyorum fakat dilediğimi yapmaya gücüm yeter” buyurmuştur.
Bir müjde de Nusret Tura Hocamızdan alalım;
Girdinse yola sıdk u safâ enisin olsun
İçtinse eğer bâde-i aşk afiyet olsun
Seyrân yaraşır salike eğlenme bir yerde
Yaptınsa dili beyt-i Hudâ müjdeler olsun
Allah hepimize uyarıldığımız şeylerden sakınmayı, müjdelendiklerimize vasıl olmayı nasip etsin. Efendimiz’e ve adı geçen mübareklere selâm olsun.
Kaynaklar:
Fîhi Mâ Fîh - Mevlânâ C. Rûmî
Rûhu’l Beyan-İsmail H. Bursevî
Erler Demine- Nusret Tura
Dört Ulu Çınar-Ahmet Lütfi Kazancı