Toplumu ilgilendiren siyasî, sosyal, kültürel konuların ve gündelik hayata etki eden olayların edebî eserlerde yer almaması mümkün değil. Savaş, toplumları birçok alanda etkisi altında bırakan, izleri uzun süre silinemeyen toplumsal olaylardan biridir. Savaşın yol açtığı maddi sorunlar yanında manevi sonuçları da vardır. Bunlar bütün sanat dallarının ilgi alanına girer. Edebiyat da savaşın manevi sonuçlarını bazen kurmaca metinlerde temel olarak kullanır, bazen de üzerinden zaman geçtikten sonra yaşananları yeniden tasvir eder.
Savaşın bir zemin olarak kullanıldığı ya da konu edildiği eserler, toplumun ihtiyacına yanıt olarak karşımıza çıkabilirken; yazarın tarafından kendini ortaya koymak niyetiyle de üretilmiş olabilir. Kimi zaman da gerçeklerin yansıması olarak topluma ayna tutabilir. Edebi eserlerin yazılış amacı ne olursa olsun; eser, hakkında yazılan olayın gerçekleştiği ya da yazıldığı dönem ile değerlendirilmelidir.
Savaşın yarattığı maddi ve manevi sonuçların konu edildiği bir eseri anlamak için savaşın tüm alanlarda yarattığı etkiler göz önünde bulundurulmalıdır. Savaş dönemlerinde yazılmış ya da savaşı anlatan edebi eserler, kurmaca olma işlevleri dışında döneme ait ipuçlarını, toplum hayatını, sosyo-ekonomik şartları, hayata bakış açılarını, bireylerin hayatlarını okuyucuya sunan önemli araçlar olmuşlardır.
Dünya tarihini, birçok anlamda etkileyen, “insanlık tarihinin kara lekesi” olarak ifade edilen 1939'da İngiltere ve Fransa'nın Polonya'yı işgal eden Almanya'ya savaş ilan etmesiyle başlayan II. Dünya savaşı, edebiyata konu olan önemli hadiselerden biri olmuştur. Almanya, İtalya ve Japonya'nın oluşturduğu Mihver Devletleri ile Fransa, İngiltere, ABD ve SSCB'nin oluşturduğu Müttefikler dünyanın hemen her bölgesinde savaşmış, savaşa giren ülkelerin tüm kaynakları ve insan gücü savaş için kullanılmış, askerlerin yanı sıra milyonlarca sivil insan da hayatını kaybetmiştir. Dünyanın pek çok bölgesine maddi ve manevi zarar veren bu savaş, Almanya'da Adolf Hitler'in diktatörlüğünün, can kayıpları ve büyük acılar pahasına, yıkılmasıyla; SSCB ve bazı Doğu Avrupa ülkelerinin yeni topraklar kazanırken, Japon ve İtalyan imparatorluklarının dağılmasıyla sonuçlanmıştır.
Savaş ortamında tutulan bir günlük
Büyük yıkımlar yaratan II. Dünya Savaşı, romanlara konu olmuş, o dönemde yaşanan hikâyeler kaleme alınarak yaşananlara ayna tutulmuştur. Bazen gerçek kahramanların o dönemde yaşadığı hayatlar gözler önüne serilmiş, bazen de kurmaca hayat hikâyeleri üzerinden dönemin bir atmosferi okuyucuya sunulmuştur.
Anne Frank’ın Hatıra Defteri bunlardan biri. Kitap, II. Dünya Savaşı sırasında 13 yaşındaki Yahudi bir kızın, ailesiyle saklanarak yaşamını sürdürdüğü süreci anlattığı bir günlüktür. Dolayısıyla kurmaca bir metin değildir. Anne Frank’ın o dönemde yaşadıklarını yazdığı defterinin ölümünden sonra, babası tarafından yayımlanmasıyla çıkmış kitap ortaya. 12 Haziran 1942 ile 1 Ağustos 1944 yılları arasında tutulan günlük, Hollanda’da yaşayan Frank ailesinin Hitler’in Yahudileri toplama kamplarına göndermesiyle başlar ve Anne Frank’ın babasının çalıştığını yerde bir gizli bölmede saklanarak geçirdikleri iki yılı anlatır. Bu iki yılın sonunda ihbar üzerine yakalanarak kamplara gönderilirler. Aileden hayatta kalan tek kişi baba Otto Frank olmuştur.
Anne Frank, 16 yaşında gönderildiği kampta hayatını kaybetmiş, yazdığı günlük ise babası tarafından kızının bir yazar olma isteği düşünülerek kitap halinde yayımlanmış. İlk kez 1950 yılında Almanya ve Fransa’da basılmış. İlk kopyası 100 binden fazla satılan kitap, 70’ten fazla dile çevrilmiş. Dünya tarihinin kara lekesi olan II. Dünya Savaşı döneminde yaşananların bir genç kızın gözünden anlatımı olan bu kitap, dünyada en çok okunan eserler arasında yer alır. Anne Frank’ın iki yıl boyunca Amsterdam’da ailesiyle birlikte saklandığı ev, günümüzde ziyarete açılmış durumda. Anne Frank’ın Hatıra Defteri birçok kez beyazperdeye de aktarılmış.
Kendi ülkesinde bile yasaklı bir roman
II. Dünya Savaşı döneminde bir çocuğun yaşadıkları üzerinden kaleme alınan bir başka eser, Polonyalı yazar Jerzy Kosinski’nin 1965 yılında yayımlanan ilk kitabı Boyalı Kuş’tur. “1939 yılının sonbaharı, İkinci Dünya Savaşı’nın ilk haftaları. Binlerce benzeri gibi, altı yaşındaki o küçük çocuk da, Orta Avrupa’nın büyük bir şehrinde yaşayan annesiyle babası tarafından uzak bir köye gönderildi.” Sözleriyle başlayan hikâyede ailesi tarafından uzaklara gönderilen çocuğun, köy köy dolaşarak yaşadıkları anlatılır. Yirmi bölümden oluşan romanda her bir bölüm, bir hikâye iken; bu hikâyelerde şiddet, işkence, ensest ilişkiler, kötülükler karşımıza çıkar. Yazar, kötülüklerin ve vahşetin yanında, farklı olanların cezalandırıldığı, yok edilmek istendiği bir dünyayı ve hayatın acımasızlığını ele alır.
Altı yaşındayken evden ayrılan, Nazi işgalindeki köylerde işçilik, hayvan bakıcılığı ve çiftçilik yapan yazarın hayatının, roman kahramanının yaşadıklarına benzemesi esere otobiyografik bir özellik de kazandırıyor. Yazdığı roman yüzünden birçok sıkıntıyla karşılaşan yazar, 57 yaşındayken intihar eder. Kitap, yazarın kendi ülkesi olan Polonya’da bile yasaklanmıştır. Birçok dile çevrilmesine rağmen, çok fazla eleştiriye maruz yazar; 1976 yılında kitaba şu son sözü eklemiştir:“Eğer olabilecekleri daha önceden görseydim, Boyalı Kuş’u asla yazmazdım.”
Savaş Türk edebiyatına nasıl yansıdı?
II. Dünya Savaşı’nı bir zemin olarak kullanan romanlar için Türk edebiyatına baktığımızda Rıfat Ilgaz’ın Karartma Geceleri adlı romanını ele alabiliriz. Rıfat Ilgaz, 1974 yılında yayımlanan romanında II. Dünya Savaşı döneminde kitabı toplatılan öğretmen ve şair Mustafa Ural’ın hikâyesini anlatmıştır. Karartma Geceleri’ni otobiyografik bir roman olarak değerlendirmek doğru olabilir. Rıfat Ilgaz’ın da şiir kitabı nedeniyle soruşturmaya uğraması, hikâyenin kahramanı olan Mustafa Ural’ın yakalandığı hastalık, yazarın kahramanın gözünden değerlendirdiği dünya ve politik görüşü buna zemin hazırlıyor. Yazar, kitabı bir anı olarak değil, bir roman olarak kaleme almış. Anlatılanların gerçek olması da romana canlılık ve inandırıcılık kazandırmış.
Konu İstanbul’da II. Dünya Savaşı döneminde geçer. Şehirde baskın durumuna karşı geceleri karartma yapılmaktadır. Bu dönemde Türkiye’de ayrıca sağ-sol davaları ve sıkıyönetim söz konusudur. Kitabın kahramanı Mustafa Ural yazdığı kitaplardan dolayı tutuklanır. Savaş döneminde ülkenin içinde bulunduğu siyasi, sosyo-ekonomik sıkıntılar etkileyici bir şekilde okuyucuya sunulmuş. Karartma Geceleri, Yusuf Kurçenli tarafından 1990 yılında beyazperdeye uyarlanarak, 9. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde en iyi Türk filmi seçilmiştir.
II. Dünya Savaşı dönemini anlatan kitaplara Ayşe Kulin’in Nefes Nefese adlı romanını da örnek verebiliriz. Amerikan edebiyatından Madde 22 adlı romanı da örnek verebiliriz. II. Dünya Savaşı sırasında İtalya'da Amerikan ordusu adına görev yapan, bombardıman uçağı pilotu Yossarian'ın hikâyesi anlatmaktadır.
Savaşlar, edebiyata yeri geldiğinde kaynak, yeri geldiğinde ilham olmuştur. Dünya tarihinin kara lekesi, her türlü vahşetin gerçekleştiği 2. Dünya Savaşı da dünya edebiyatında büyük bir yer kaplar. Onlarca, binlerce kitap mevcut, bu konuyu işleyen. Bir o kadar da anlatılmamış acı hikâye…
Tutku Uluca
Karartma geceleri iyi bir tavsiye, alisveris listeme ekledim.