Okuma alışkanlığını çocuk yaşlardan itibaren edinmiş, kütüphane yollarını ezber etmiş, fakülte sıralarında kitaplarla haşır neşir olmuş kimseler, kendilerince bir vazgeçilmezler listesi hazırlayacak olsa, ilk sırayı elbette kitaba tahsis ederler. Kitap okumanın bir “boş zaman aktivitesinden” ziyade, bir tarz olduğunun idrakine varmış okurlar, okuma ameliyesinin bir takım gereklerini de yerine getirirler. Söz gelimi, kimileri bir yazarın bütün eserlerini külliyat halinde okumadan o yazarı okunmuş saymaz. Kimileri bir kafenin veya çay bahçesinin en uç köşesindeki masada çayını yudumlarken okumanın tadından ve keyfinden söz eder. Kimileri de vardır ki, okumayı bir meslek edinmiş ve iş ahlakının gerektirdiği şekilde çalışma odasında masasına oturur, ciddi sayılabilecek bir kıyafetle işinin başına geçer ve titizlikle okumasını yapar.
Kitapla ilk karşılaşma
Okur, kitapla bir kitabevinin vitrininde, bir kütüphanenin tozlu sayılabilecek raflarında veya hayli kalabalık fuarların hayli kalabalık tezgâhlarında karşılaşabilir. Eğer bu ilk karşılaşma kitabevinin vitrininde veya fuar tezgâhında gerçekleşmiş ise okur, kitaba şöyle bir alıcı gözle bakar. Kitabın adına, yazarına, kapak fotoğrafına, arka kapak yazısına, fiyatına vs. Hayran olduğu ve okumaktan büyük haz aldığı bir yazarın kaleminden çıkmışsa elindeki kitap, az evvel saydığımız şeylerin hiçbir önemi kalmaz aslında. Hemen alıverir. Bazen ne kadar yazarına hayran olsa da, kitabı ne kadar beğense de sırf fiyatından dolayı alamaz. İşte bu durumda, yaşasın “ikinci el kitap.”
İkinci el kitaplar yahut eski[meyen] kitaplar
Geçmişseverlikleriyle ve hatıralara olan alakalarıyla maruf bir okuma zümresi vardır ki, onlar ikinci el kitap alma konusunda oldukça hassas davranırlar. Şimdilerde test kitapları içinde kaybolmuş sahafları saatlerce dolaşmaktan ve bir kitabın peşinde günlerce koşmaktan büyük keyif alan bu okurlar, artık bir takım internet sitelerinden istifade etmektedirler. Bu okurların zihinlerinde ve gönüllerinde eski kitapların ayrı bir yeri vardır. Yıllara meydan okuyarak hayatta kalmayı başarmış bir kitabı eline alır almaz, orta sayfalardan birini rastgele açıp kokusunu ciğerlerine dolduran okurlar için “gerçek okur”desek mübalağa etmiş olur muyuz?
Eski kitapların hikâyeleri
Eski kitaplar size hikâyeleriyle birlikte gelir. Önce ilk sayfada hiç tanımadığınız bir isim ve imza ile karşılaşırsınız. Sonra bir köşede muhakkak bir tarih görür ve hemen kitabın sizden önceki sahibi ile aranızdaki yıl farkını hesaplarsınız. Ne kadar eski, o kadar kıymetli… Eğer şanslı biriyseniz ve talihiniz çoğu zaman size yarenlik ediyorsa, kitabın içinden çıkacak birkaç küçük notla karşılaşacaksınız demektir. Sizden önceki okur bir yerlerin altını çizmiş ve sayfa kenarlarına bir şeyler karalamış ise, talihinizle aranız hakikaten iyi demektir. Bu çizgiler ve notlar, sizin hikâyeler uydurmanıza hiç şüphe yok ki yardımcı olacaktır.
Kitabı okurken sizden önceki okurla aynı şeyleri hissetmiş ve düşünmüş olma ihtimalini aklınızdan çıkarmayacak, böylece hiç tanımadığınız biriyle aranızda “okurluk bağı” oluşacak. Nasıl mı? Mesela, muhteşem bir aşk hikâyesinin anlatıldığı eski bir kitabın sayfalarındaki lekelerin gözyaşlarından kaynaklandığını düşünüp şu türküyü hatırlayacaksınız: “Seher vakti burada kim ağlamış/Çimenler üstünde gözyaşları var.”
İsmail Alperen Biçer yazdı