“Bitki ve hayvanlar, insan vücudunun temeli ve esasıdır. İnsan vücudu da kendi kalbinin örtüsü, süslü ve değerli kubbesidir. İnsan kalbi de Allah bilgi ve sevgisinin yeri ve sırlarının barınağıdır.” Böyle kayda geçiyor büyük âlim ve ulu veli Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “İnsan-ı Kâmil” isimli risalesinde. Allah’ı bilme ve sevmenin yeri ve sırların barınağı olarak işaret ediyor Hazret insan kalbini. İsminin baş harfleri ACZ tutan şairimiz de “Bir kalbiniz vardır. Onu tanıyınız” diyor.
Geleneğimize ait pek çok eserde insana “kalbine dön” telkini yapılıyor. İş dönüyor dolaşıyor, kalbe geliyor. Kalbe örtü olan vücut süsünü aralayıp, aşikâr tecellisi için uğraşmayı salık veriyor büyükler… “Şeriat benim sözlerim, tarikat benim işlerim, hakikat benim hallerim” buyuran Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (sav) yolundan yürümeye gayret ederek dönmeye çalışıyor insan kalbine. Bu dönüşü hakkıyla yerine getirenlere ârifler deniyor.
İbrahim Hakkı Hazretleri de İnsan-ı Kâmil isimli risalesinde kalbin mahiyetini, mânâ âlemindeki kâlbin hâllerini ve âriflerin özelliklerini haber veriyor bizlere…
Allah, insanın kalbine bakar
Ne buyuruyordu Şem’î Hazretleri: “Vâsıl olmaz kimse Hakk’a cümleden dûr olmadan / Kenz açılmaz şol gönülde tâ ki pürnûr olmadan / Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede Hakk / Pâdişâh konmaz saraya, hâne mamûr olmadan”. O vakit aslolan kalp hânesini Allah’tan gayrısından temizlemek midir? “Öyledir” diyor Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri; kalbi Allah’tan gayrısından temizlemenin her türlü ibadetten daha üstün olduğunu söylüyor. Zahirde bir et parçası görünen kalbin hakikatte bütün sırların barınağı ve Allah’ın tecelligâhı olduğunu hatırlatıyor bizlere. Kalbin Allah’ın huzurunda durulacak yer, Allah’ı bilme ve anlamanın mekânı, insan ruhunun kaynağı ve ilahi marifetlerin yazıldığı yer olduğunun altını çiziyor.
Sonra bir telkinde bulunuyor: “Kalbin, Hak ile olsun, kalıbın, vücudun halkta kalsın.” Çünkü kalbini Allah sevgisi kaplayanın gözünden halkın düşeceğini belirtiyor. İnsan kalbinin Allah’ın merhamet, adalet, ihsan gibi sıfatlarını taşıdığını ve mü’minlerin kalplerinin Allah’ın evi, arzı olduğunu söylüyor. Kenan Rifâî Hazretleri bir nutk-u şerifinde bu hakikati, “Her yerde fakat ârifin kalbindedir Allah / Yoksa sen O’nu arz-u semâvâtta mı sandın?” diyerek pekiştiriyor.
İbrahim Hakkı Hazretleri de şöyle buyurarak ârif kişilerin tasvirini yapıyor:
“Ârif odur ki;
Hiçbir iş ve faaliyet onu Allah’ı ile meşgul olmaktan alıkoyamaz ve bir an bile Allah’ın huzurunda ayrılıp gâfil olmaz.
Kendisi susar ve Hak, onun sırlarından söyler.
Kendi tedbirini bırakır, Hakk’ın tedbirine sarılır, onu bekler ve ona önem verir.
Hiçbir şeyle üzülmez. Her ne olsa sevinir, üzüntüsü kalmaz.
Bu geniş dünya onun başına dar gelir, halktan kaçıp Allah’a varır ve O’nun huzur ve ünsiyetinde rahatı bulur.
Derin ve devamlı düşüncesiyle melekler âlemini aşar.
İrfanını, mutluluğun sermayesini bilir ve onu, ehli olmayan, anlamayan kimselere söylemekten çekinir ve tiksinir.
Kendi sıfatlarını Allah’ın sıfatlarında yok eder ta ki O’ndan gayrısını bilmeyip, O’nunla söyleyip O’ndan işite…
Âbidi yaşatan su ve ekmek, Ârifi yaşatan ise irfan nurudur.”
Mânâ âlemindeki kalbin hâlleri
“Midenin orucu yeme ve içmeden, dilin orucu lüzumsuz konuşmadan, kalbin orucu fikir, hayal ve kuruntulardan uzak durmaktır” diyen Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, insanların bu yolla kalp hânesini temizleme yolunda adımlar atabileceklerini, bunun sonucunda da kalpte görünmeyen âlemin idrakinin yavaş yavaş yeşereceğini belirtiyor. Kalbin görünüşte bir et parçası ancak hakikatte Allah’ı bilme ve sevme makamı olduğunu; büyüklüğü, şanı ve şerefinin de bu hasletten kaynaklandığını belirterek, mânâ âlemindeki kalbin hâllerini yedi şekilde özetliyor:
Akıllı insan, hak ile bâtılı ayırdedebilecek derecede kuvvetli bir mü’min olmaktır.
Göğsün açıklığıdır ki, Allah’ın kudretini düşünüp, göğsünün sevinçle dolmasıdır.
Kalbin, sevinç ve elemi unutup, görünmez âlemde uçuşmasıdır.
Nefsin arzularını susturup, ilâhî ilhamın kalbe akışını sağlamasıdır.
İlâhî cezbeye tutulup, dünya sevgisinden uzaklaşmasıdır.
İlâhî ilhamlarla dolan kalbin Allah’a kavuşmasıdır.
Allah’ın cemalini gören kalp, O’nun nuru, sevinç ve aşkıyla dolar. Zaman ve mekândan çıkar, gerçek makama yükselir. Peygamberler meclisine girer, ebedî huzur ve mutluluğa erişir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin İnsan-ı Kâmil isimli kısa ve fakat kallavi risalesini yayına hazırlayıp okuyucuların dikkatine sunduğu için Hisar Yayınevi’ne de ayrıca müteşekkiriz.
Metin Erol