İsmail Hakkı Bursevî, iyi bir Müslüman olma gayreti içerisinde olmuştur.

Tasavvuf göğünün yıldızlarından biri olan İsmail Hakkı Bursevî, Ekim 1653'te (Zilkade 1063)  bugün Bulgaristan sınırları içinde bulunan Aydos’ta doğmuştur. Uzun süre Bursa’da yaşadığı ve burada vefat ettiği için “Burûsevî” (Bursevî), bir müddet Üsküdar’da ikamet ettiği için “Üsküdârî”, Celvetiyye tarikatına mensup olduğu için de “Celvetî” isimlerini de kullanmıştır. Fakat o, "Bursevî" adıyla bilinir ve tanınır olmuştur.

İsmail Hakkı Bursevî'nin, İstanbul'da tasavvufî çevrelerle yakın ilişkisi olan babası Mustafa Efendi, İstanbul’un Aksaray semtinde doğup büyümüş, evi yandığı için bugün Bulgaristan toprakları içinde kalan Aydos'a yerleşmiştir. Annesi Kerime Hanım ise evlâdı İsmail Hakkı henüz yedi yaşındayken hayatını kaybetmiştir. Bu yüzen de büyükannesinin yanına yerleşmek mecburiyetinde kalmıştır. Bursevî, "Kitâbü’s-Silsileti’l-Celvetiyye" ve "Tamâmü’l-Feyz fî Bâbi’r-Ricâl" isimli eserleri başta olmak üzere, diğer bazı eserlerinde kendisi ile ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir. Bu eserler onun hayatına ışık tutmaktadır.

İsmail Hakkı Bursevî, küçük yaşta babası ile birlikte Osman Fazlı Efendi’nin sohbet ve zikirlerine katılmış ve yedi yaşında iken tahsile başlamıştır. Hoca Şeyh Abdülbâki ile birlikte Edirne’ye giderek ondan din ve fen bilgileri dersi almıştır. Buradan icazetnamesini aldıktan sonra İstanbul’a gelerek Atpazarı’ndaki hocası Şeyh Osman Efendi’nin dergâhına yerleşmiştir. Kısa zamanda manevî olgunluğa erişmiştir. İrşad için Bursa’ya, bir müddet sonra da Üsküp’e gönderilmiştir. Orada bir zaviye yaptırmış ve irşada başlamıştır.

On yıl boyunca Üsküp’te kalan İsmâil Efendi, hocasının manevî işaretiyle 1685 tarihinde Bursa’ya geri dönmüştür. Hocasının Magosa’ya gittiğini duyunca o da Magosa’ya gitmiştir. İsmâil Hakkı Efendi hocasının vefatından sonra Konya, Seydişehir, Söğüt, İznik ve İstanbul güzergâhı ile Bursa’ya gelmiştir. Sultan II. Mustafa’nın daveti üzerine Edirne’ye gitmiştir. Daha sonra tekrar Bursa’ya geri dönerek orada dergâh, mescit ve çilehane odalarından oluşan bir külliye yaptırarak, bu yerin adını "Câmi-i Muhammedî" koymuştur.

Çok küçük yaşta Kur’ân-ı Kerîm okumayı öğrenen İsmail Hakkı Bursevî, iyi bir Müslüman olma gayreti içerisinde olmuştur. İki defa kutsal topraklara giderek hac ibadetini yerine getirmiştir. O, İbn-i Arabî’ye olan sevgisiyle ve muhabbetiyle bilinirdi. Onun içindir ki İbn-i Arabî’nin kabrinin bulunduğu Şam'a giderek üç sene boyunca burada yaşamıştır.

Bir gönül sultanı olan İsmail Hakkı Bursevî, ömrünü ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirmiştir. İsmail Hakkı Bursevî'nin ders aldığı hocalar arasında Atpazarî Osman Fazlî İlâhî, Şeyh Ahmed Efendi, Şeyh Abdülbakî Efendi, Şeyh Muhammed b. El-Kurra ve Hafız Osman gibi isimleri sayabiliriz. Onun manevi şahsiyetinin gelişmesinde Muhyiddin İbn Arabî, Sadreddin Konevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Celvetiyye tarîkatinin büyüklerinden Mehmed Muhyiddin Üftade ve Aziz Mahmud Hüdayî önemli bir yer tutar.

Söz ustası, mütefekkir ve mutasavvıf İsmail Hakkı Bursevî'nin şairliği

Asıl adı "İsmail" olan İsmail Hakkı Bursevî, şiirlerinde "Hakkî" mahlasını kullanmıştır. Bu isim zamanla onun adının bir parçası olmuştur. İsmail Hakkı, özellikle Balkanlarda vazifeliyken yazdığı eserlerinde “en-Nâsıh” unvanını kullanmıştır.

Çok sayıda şiir kaleme alan İsmail Hakkı Bursevî, şiirin muhtevasının kötü olmadıktan sonra şiirin sakıncalı olmayacağını savunmuştur. Kendisi de bu minvalde şiirler yazmaya gayret etmiştir.  Ayetlerden ve hadislerden süzdüğü mesajları şiir diliyle geniş kitlelere ulaştırmıştır. Yazdığı şiirlerde sade bir dil kullanmaya (anlaşılır olmaya) çalışmıştır.

İsmail Hakkı Bursevî, bir şair olmaktan ziyade, büyük bir mutasavvıftır. O, eserlerinde daha çok tasavvufun esas temel unsuru olan vahdet-i vücûd meselesini sade bir şekilde açıklayan bir din âlimi ve arif kişidir. Bu nedenle onun eserlerinin ekserisi şerh mahiyetinde olmakla birlikte, bilhassa bu yorumlarının çoğu tasavvufî konuları en kolay bir şekilde halletmesi bakımından diğer mutasavvıflar arasında ayrı bir yere sahiptir. O, manzumelerinde edebî sanat ve hüner göstermekten çok, tasavvufî anlayışları dile getirme amacı gütmüştür.

Çok sayıda manzumesi olan Bursevî, mürettep bir divan sahibidir. Kaleme aldığı manzumelerinin 10 binden fazla olduğunu bizzat kendisi haber vermektedir.Onun şiirleri Allah'ın birliğine ve övgüsüne yöneliktir. O yüzden de bu şiirler okuyucularına huzur ve sükûn verir. Şiirleri düzyazılarından daha sade ve anlaşılırdır. Şiirlerinde ayet ve hadislerdeki hükümlere yer verilmektedir. Atasözleri ve kıssalar da onun şiirini daha etkili kılmaktadır. Yine o, şiirlerinde tasavvufî terbiyeden ve tarikatların işlevinden bahseder. Mürşid-i kâmil, mürîd-i sâdık, sûfî, tevhid, zikrullah, Allah’ın isim ve sıfatları, Hz. Muhammed ve diğer bazı peygamberlerin özellikleri, zühd ve irfan gibi konular üzerinde durur.

İsmail Hakkı Bursevî 'nin şiire dair en önemli eseri olan "Divan"ı 1687'den bu yana yazdığı şiirlerden meydana gelmektedir. Toplam beyit sayısı 3153 olan bu nüshadaki şiir mevcudu 360 gazel, on bir tanesi hece vezniyle altmış altı ilâhi, elli dört rubâî, elli müfred, bir mesnevi, bir tahmîs, iki terkibibend, bir terciibend ve değişik şekilli on dokuz manzumeden oluşmaktadır. Bir diğer şiir kitabı olan Mi‘râciyye (1709) Bursa’da yazılan 477 beyitlik manzumeden meydana gelmektedir. Bir diğer eseri ise "Manzûmât" adını taşımaktadır. Bu eserde şairin 1705 yılında kaleme aldığı 150’yi aşkın manzumesini kendi el yazısı ile kaydettiğini görüyoruz. Yine onun şiir sahasında "Ferâhu’r-rûh", " Rûhu’l-Mesnevî", " Kitâbü’l-Envâr", " Şerḥ-i Naẓmü’s-sülûk", " Şerh-i Pend-i Attâr", " Şerh-i Ebyât-ı Hacı Bayrâm-ı Velî", " Şerh-i Ebyât-ı Yûnus Emre", " Şerh-i Nazm-ı Ahmedî", " Şerh-i Nazm-ı Hayretî", " Şerh-i Ebyât-ı Hasan-ı Kādirî" adlı farklı şairlerden yaptığı şiir şerhleri vardır.

Velût bir kalem ve mutasavvıf  olmanın ötesinde aynı zamanda bestekâr da olan İsmâil Hakkı Bursevî, kendisinin ve Aziz Mahmud Hüdâyî’nin bazı ilâhilerini bestelemiştir.

İsmail Hakkı Bursevî, bir rivayete göre 136 kitap kaleme almıştır.

18. yüzyıl Osmanlı ulemasının en büyük sufîlerinden biri olan İsmail Hakkı Bursevî, ömrü boyunca başta tefsir, tasavvuf, hadis, fıkıh ve kelâm dallarında olmak üzere, birbirinden kıymetli 136 eser yazmıştır. Yani bildiği her malumatı insanlarla paylaşmıştır. Eserlerinin çoğu Türkçe, kırk kadarı ise Arapçadır. Birbirinden kıymetli bu kitaplar arasında şunları sayabiliriz:  "Nuhbetü’l-letâif, Mecâlisü’l-va’z ve’t-tezkîr, Şerhu Mukaddimeti’l-Cezerî, Şerhu Risâle fî Âdâbi’l-münâzara li-Taşköprî-zâde, Şerhu’l-Hadîsi’l-erbaîn, Şerhu’l-Fıkhi’l-Keydânî, Mecâlisü’l-müntehabe, Kitâbu’l-Furûk, Mecmûatü âyâti’l-müntehabe, Mecmûatü’t-tefâsîr, Makâlât-ı İsmâil Hakkî, Dîvân-ı İsmâil Hakkî veya Fütûhât-ı Burûsevîyye, Es’île-i Şeyh-i Mısrî’ye Ecvibe-i İsmâil Hakkî, Levâih teteallaku bi--ba’dı’l-âyâti ve’l-ehâdîs, Risâletü’t-Tehaccî fî hurûfi’t-teheccî, Mecmûâtü âyâti’l-müntehabe, Şerhu’l-hadîs “el-Mü’minü mirâtü’l-mü’min”, Mecmûtü’l-esrâr, Kitabü Tamâmi’l-feyz fî bâbi’r-ricâl, Ferahu’r-rûh (Şerhu’l-Muhammediyye), Şerhu Salevâti İbn Meşîş, Es’iletü’s-Sahafiyye ve Ecvibetü’l-Hakkıyye veya Şerhu’l-atâ li-ehli’l-ğıta, er-Risâletü’l-câmia li’l-mesâli’n-nâfia, Vâridât-ı Hakkıyye (Vâridât-ı Kübrâ), Risâletü Eyyühe’l-bülbül, Kitâbü’ş-Şecv, Kitâbü’l-Hutabâ, Mecmûa, Mecîü’l-Beşîr li-ecli’t-tebşîr, Rûhu’l-Mesnevî (Şerhu’l-Mesnevî), Şerhu’l-kebâir (Rumûzü’l-künûz), Rûhu’l-Beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, Min vâridâti’l-fakîr eş-Şeyh İsmâil Hakkî min evâhiri Zilhicce min seneti, Min ba’dı mâ nazamehü’l-fakîr eş-Şeyh İsmâil Hakkî bi’l-lisâni’t-türkî min evveli seneti, Şerh-i ebyât-ı Hacı Bayrâm-ı Velî, Şerh-i ebyât-ı Yûnus Emre, Ecvibetü’l-Hakkıyye an es’ileti’ş-Şeyh Abdurrahmân, Risâle fî beyâni’l-halve ve’l-celve, Risâletü’l-Mi’râciyye, Sülûkü’l-mülûk (Tuhfe-i Aliyye), Şerhu Nazmi’s-sülûk li’ş-Şeyh Ömer ibni’l-Fârız, Kitâbü’l-Envâr,  Tefsîru Âmene’r-Rasûlü, Kelimetün zâbbe ammâ yeridü alâ metni dâbbe, Şerhu “Yâ eyyühe’n-nâsü’budû Rabbeküm”, Risâletü’l-Umâriyye, Tefsîru Sûreti’z-Zelzele, Risâle, Şerh-i ebyât-ı Yûnus Emre, Şerh-i Nazm-ı Ahmed veya Ahmedî, er-Risâletü’ş-Şem’ıyye, Şerhu Şuabi’l-îmân, Mecmûatü’l-hutab ve’l-vâridât, Şerh-i ebyât-ı Yûnus Emre, Risâle-i Gül, Tefsîr-i Âmene’r-Rasûlü, Risâle-i Ma’nâ-yı Şerîf-i İsm-i Muhammed, Ta’lîka alâ evâili Tefsîri’l-Beydâvî (Şerh-i Tefsîr-i Fâtihâ), Şerh-i ebyât-ı Yûnus Emre, Şerhu Nuhbeti’l-fiker, Kitâbü’l-Mir’ât li hakâikı ba’dı’l-ehâdîs ve’l-âyât, Kitâbü’l-Hitâb, el-Vâridât, Kitâbü’d-Düreri’l-irfâniyye, Mecmûatü’l-fevâid ve’l-vâridât, Risâle-i Hakâik-ı Hurûf-i Teheccî, Tuhfe-i Recebiyye, Vâridât, Kitâbü’n-Necât, Mecmûa, Mecmûa-i Hakkî, Risâletü’l-Hazarât, Tuhfe-i İsmâiliyye, Tuhfe-i Halîliyye, Tuhfe-i Atâiyye, Kitâb-ı Kebîr, Kitâbü’z-Zikr ve’ş-şeref, Kitâbü’s-Sülûk (Tuhfe-i Vesîmiyye), Şerh-i Ebyât-ı Fusûs, Tuhfe-i Bahriyye, Risâle-i Hüseyniyye, Kitâbü’l-Hakkı’s-sarîh ve’l-keşfi’s-sahîh, Kitâbü Hucceti’l-bâliğa, Kitâbü Nakdi’l-hâl, Tuhfe-i Hasakiyye, Risâle-i Bahâiyye, Kitâbü Zübdeti’l-makal, uhfe-i Ömeriyye, Şerh-i Esmâ-i Seb’a, Kenz-i Mahfî, Vesîletü’l-merâm, Müteferrikât-ı Şeyh Hakkî, Kitâbü Münzîli’l-ahzân, Kitâbü Hayâti’l-bâl, Kitâbü’l-Izzi’l-âdemî, Şerh-i Pend-i Attâr, Kitâbü’n-Netîce, Şerhu’l-Erbaîne hadisen, Silsilenâme-i Celvetî, Şerhu’l-Usûli’l-aşere, Şerh alâ tefsîri’l-cüz’i’l-ahîr li’l-Kâdi’l-Bedâvî, Risâle-i Nefesi’r-Rahmân

İsmail Hakkı Bursevî'nin en mühim eseri kendi el yazısıyla kaleme aldığı "Ruhu'l-Beyan"dır. Bu tefsir günümüzde 10 cilt halinde basılmıştır. Suriyeli âlimlerden Ali Sabunî, bu tefsirin bir hulâsasını hazırlamış, 1988 senesinde İslâm dünyasının hizmetine sunmuştur.

İsmail Hakkı Bursevî'nin felsefî çerçevede akıl ve din tasavvuru

Hayatını düşünme ve yazma üzerinde temellendiren İsmail Hakkı Bursevî'nin İslâm'dan ve onun temel kitabı olan Kur'an-ı Kerim'den beslenen kendine has bir düşünce dünyası vardır. O, görüş ve tenkitlerinde genel anlamda geleneğin dışına çıkmaz. O; sufi gelenekten gelen, dinî duyarlılığı (hassasiyetleri) üst düzeyde olan bir İslâm âlimidir. O da tıpkı Gazâlî gibi aklın ilâhiyat sahasında herhangi bir otoriteye sahip olamayacağını vurgular. Yani onun gözünde akıl, dinî ilimler alanında herhangi bir belirleme gücüne sahip değildir. Ona göre akıl, meseleleri anlamada zayıftır. Onun içindir ki akla tabi olmayı ev hanımına veya hizmetçiye tabi olmaya benzetir. O, akıl temeline oturtulmaya çalışılan dinin neticede harap olacağı kanaatindedir. Zira hakikate varmada akıl yolda kalmaya mahkumdur. Akıl insanı tek başına doğru yola iletmekten acizdir. Zira akıl gözü, birçok şeyi puslu görür.

Bursevî, bütün meselelere özellikle ve öncelikle dinî perspektiften bakma yolunu tercih etmiştir. Yani hadiselere bakışında temel kriteri din olmuştur. O, yaşayışı bilginin önüne koyarak önceler. Ona göre faydalı olanla faydasız olanın ölçüsü dindir. Yani dine uygun olan yararlı, dine uygun olmayan zararlıdır. O, faydasız ilimle uğraşmayı kerih, kendi tabiriyle "isrâf-ı ömr" olarak görmüştür.  Sırf bu yüzden bir kısım çağdaşlarını yermiştir. Ona göre marifet, kerametten çok daha üstündür; keramet velâyet için şart değildir.

Bursevî'ye göre marifet, eşyanın mânâda yok olmuş hâlidir. Marifet kişinin kendi nefsini bilmesi, dolayısıyla da Rabbini bilmesidir. Ona göre ârif, kendi nefsini bilen, yani hakîkatine eren ve bu yolla Hakk’ın zâtı, sıfatları, isimleri ve fiillerinin sırlarına vâkıf olandır. Yani arif,  Allah'ın dışındaki şeylerden kendisini soyutlamış kişidir. Arif daima halk içinde Hak'la beraberdir. Kendini dünyadan ve onun içindekilerden soyutlamıştır, onlara hiçbir şekilde iltifat etmemiş, onlardan daima uzak durmuştur. Böylece mânâ âleminde yaşamıştır.

Celvetî şeyhi İsmail Hakkı Bursevî, tasavvuf düşüncesi bakımından sünnî anlayışını benimsemiştir. Bursevî, bütün ömrünü camilerde vaaz etmekle, nasihatlerde bulunmakla, yazmakla ve eserleri vasıtasıyla insanları irşat etmekle verimli bir şekilde geçirmiştir.

Arkasında eser bırakanlar maddeden aramızdan ayrılsalar da manen yaşamaya devam ederler. Mutasavvıf şair ve mütefekkir İsmail Hakkı Bursevî,  eserleri vasıtasıyla bugün de aramızda yaşamakta, o eskimeyen düşünceleriyle insanları irşat etmeye devam etmektedir.

İslâm dünyasının en nadide şahsiyetleri arasında yer alan İsmail Hakkı Bursevî, 1725 yılında Bursa’da vefat etmiştir.  Kendi imkânlarıyla Tuzpazarı’nda yaptırdığı caminin kıble tarafında bulunan hazîreye defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.