Cesur bir aksiyon ve dava adamı… Kutlu bir ışıkla başlayan hakikat yolculuğunun yılmaz neferi… Her daim ilkeli, hep maneviyatçı... Fikirleri ve eserleriyle toplumumuzda derin izler bırakan zarif ve güçlü bir kişilik… Doğudan beslenen bir zihin dünyası… Yiğitçe bir söylem ve meydan okuyuş…  Büyük bir şair, yazar ve mütefekkir… Üstad Necip Fazıl Kısakürek.

Kaldırımlar Şairi’ni edebiyat dünyamızda ‘Sultanu’ş Şuara’ yapan kusursuz şiirinin kaynağı neydi acaba? Geçmişle geleceği nasıl bir araya getirdi bu usta kalem? Yunus Emre'den Fuzuli'ye; Yahya Kemal'den Yakup Kadri’ye nasıl bir bağ kurdu. Büyük Doğu neydi, Sonsuzluk Kervanı ne ifade ediyordu? Sakarya Türküsü’yle nasıl bir mesaj veriyordu, Çile’de neler anlatmak istiyordu?

Kadim medeniyetimizin canlanması, gönül coğrafyamızın şenlenmesi için gayret eden bir kutup yıldızıydı Necip Fazıl. Onu tanımaya, eserlerini kavramaya, duruşunu ve mücadelesini anlamaya o kadar çok ihtiyacımız var ki. Hak ve hakikat yolunda yürümek, koşmak, yorulmak, terlemek, gözyaşı dökmek herkese nasip olmazdı. Ne mutluydu Üstad Necip Fazıl’a.

Ortaya koyduğu fikirleri ve kaleme aldığı eserleriyle toplumumuz üzerinde çok büyük bir iz bıraktı Necip Fazıl. O bir mektepti ve bu mektepte nice güzel insanlar yetişti. Estetik, incelik, zarafet onun için çok önemliydi. Mağrur bir kişiliği vardı. Onun seviyesinde entelektüel birikime sahip yazar çok azdır, belki de hiç yoktur. İslamî değerler onun için vazgeçilmezdi ve asla taviz kabul etmezdi. Düşünce tarzında, gündelik olaylara bakışında,  meselelere dair yorumlarında, kişilere olan tavırlarında hep İslâm’ı merkez aldı ve çözümü hep İslam'da buldu. “Ya İslam'la yükselir ya inkârla çürürsün.” hakikatini yüksek sesle haykırdı.

Necip Fazıl mücadeleci kişiliğiyle etrafındakileri fazlasıyla etkiledi. Şairliğiyle hayranlık uyandırdığı insanlar her nedense fikirleri sebebiyle düşman oldular. Bu hâliyle ‘Sanatına yazık etti.’ diyenler oldu. O, bu söylemlere asla aldırış etmedi ve “Her fikir, her inanış, tek mevsimlik vesselam;/Zaman ve mekân üstü biricik rejim İslam.” dedi muhataplarına. Ve ekledi “Yol onun varlık onun, gerisi hep angarya.”

Ülkemizin yetiştirdiği en önemli fikir ve dava adamlarından biri olan Necip Fazıl Kısakürek yazarlık hayatı boyunca çok sayıda hapis cezası aldı, defalarca cezaevine girdi. Ancak onu hiçbir engel yıldıramadı. Çünkü o zor zamanların adamıydı. Hapisten çıkar çıkmaz kendine yeni yollar buldu ve o yolda mücadelesine kaldığı yerden devam etti. Bedel ödemekten asla korkmadı, kimseye boyun eğmedi. Bütün zorluklara rağmen inancından asla taviz vermedi ve “Yarın elbet bizim, elbet bizimdir;/Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!” diyerek tavrını net bir şekilde ortaya koydu.

Necip Fazıl’ın hayatındaki dönüm noktaları –karşılaştığı kişiler, yaşadığı olaylar- çok önemlidir. Yanlıştan doğruya, kötüden iyiye, siyahtan beyaza bir geçiş görürüz onda. Batıldan Hakka doğru samimi bir yürüyüştür bu. Zıtlar arası ahenktir adeta. Onu anlamak için hayatındaki detayları da bilmek gerekiyor.

Aslen Maraşlı olan Necip Fazıl, 26 Mayıs 1904’te İstanbul'da dünyaya geldi. Ailesi ona “Ahmet Necip” ismini verdi. Çocukluğu Çemberlitaş'ta geçti ve  ilk derslerini de dedesinden aldı. Farklı okullarda okumakla beraber ilkokulu Heybeliada Numûne Mektebi'nde tamamladı. Peyami Safa bu yıllarda tanıdığı önemli isimlerden biridir. Bahriye Mektebi’nde eğitimine devam eden Necip Fazıl “Ne oldumsa bu mektepte oldum.” diyerek bu okulun önemini vurguladı. Ayrıca Yahya Kemal BeyatlıAhmet Hamdi AksekiHamdullah Suphi TanrıöverNâzım Hikmet gibi isimleri de burada tanıştı. "Şair” lakabını burada aldı, “Nihal” adlı haftalık bir dergi çıkararak hem ilk şiir çalışmalarına başladı hem de yayıncılık faaliyetine atıldı. Ahmet Necip olan adı da artık bundan sonra “Necip Fazıl” oldu.

Yükseköğrenimine İstanbul Darülfünûn Hukuk Fakültesi'nde başladı, sonrasında Edebiyat Fakültesi Felsefe Şubesi'ne geçiş yaptı. Ahmet HaşimYakup Kadri KaraosmanoğluFaruk NafizAhmet Kutsi gibi dönemin ünlü edebiyatçılarıyla burada tanıştı. İlk şiirleri Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı Yeni Mecmua dergisinde yayımlandı. Ardından Sorbonne Koleji Felsefe Bölümü'ne girdi ve bu okulda sezgici ve mistik filozof Henri Bergson ile tanıştı.

İlk şiir kitabı Örümcek Ağı ve ardından Kaldırımlar’ın yayımlanması onu genç yaşta edebiyat çevresinde üne kavuşturdu. Ankara’daki bankacılık yıllarında Falih Rıfkı ve Yakup Kadri ile sürekli irtibat hâlinde oldu. 1932 yılında Ben ve Ötesi’nin yayımlanmasıyla şöhretinin zirvesine ulaştı ve artık Üstad Necip Fazıl Kısakürek olarak anılmaya başladı.

“Tam otuz yıl saatim islemiş ben durmuşum;/Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.” diye tarif ettiği Abdülhakîm Arvâsî ile tanışmasından sonra büyük bir değişim yaşadı. Bu tanışmayı kendisine milat kabul etti ve “Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten/Affet, senden habersiz aldığım her nefesten.” diyerek geçmişe ait her şeyi bırakıp kutlu bir mücadeleye başladı. O ve Ben adlı otobiyografik eserinde bu dönemi anlatmaktadır. Bundan sonra hayata bakış açısı “Benim istediğimi Allah istemiyorsa konu kapanmıştır.” şeklinde oldu. Ömrü boyunca yüksek sesle İslam idealini savundu, İslam’ı bir hayat tarzını insanların gündemine soktu. Birçok konuya el aldı,  açıkladı ve değerlendirdi.

1938 yılında Ulus gazetesinin açtığı yarışmada Büyük Doğu Marşı adlı bir şiir yazan Necip Fazıl bu güzel ismi daha sonra çıkardığı Büyük Doğu dergisine verdi. Büyük Doğu dergisi 1943-1978 arasında 512 sayı olarak yayın hayatında devam etti. Çok sayıda ünlü isim dergiye yazılarıyla katkıda bulundu. Peyami Safa, Nurettin Topçu, Nihal Atsız, Cemil Meriç, Sabahattin Zaim, Şevket Eygi, Sezai Karakoç,  Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ziya Osman Saba, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Sabahattin Kudret Aksal, Sait Faik, Oktay Akbal, Semiha Ayverdi’yi bu isimler arasında sayabiliriz. Büyük Doğu dergisi çıktığı yıllarda büyük bir etki uyandırdı, İslamcı bir dergi olarak dikkatleri üzerine çekti. İçeriğindeki yazılar dolayısıyla zaman zaman yayın hayatına ara vermek zorunda kaldı. 

Büyük Doğu dergisiyle birlikte Büyük Doğu Hareketi'ni başlatan Necip Fazıl bu vesileyle halkı bilinçlendirmek için Türkiye'nin her tarafını şehir şehir, kasaba kasaba dolaşıp yılmadan, yorulmadan konferanslar verdi ve geniş kitlelere ulaştı. Bu konferanslar serisi daha sonra yurt dışında da devam etti. Bu dâva horbu dâva öksüzbu dâva büyük!” diyerek camilerin,  tekkelerin,  zaviyelerin ve medreselerin içine kapanan cemaati sokağa ve dolayısıyla mücadeleye taşıdı. Onlara güç verdi, yol gösterdi. Hayatın her alanına eserleri ve söylemleriyle müdahale etti.

Necip Fazıl 1939'da  Çile adını verdiği destansı bir şiir yazdı. Yaşadığı büyük dönüşüm dönemine ait şiirleri -bu kavrama ayrı bir önem verdiği için-1962'de Çile adıyla kitaplaştırdı ve bu çalışmayı ‘baş eser’ olarak gördü. 1936’da Ağaç Mecmuası’nı çıkardı. Ahmet Hamdi TanpınarCahit Sıtkı Tarancı gibi önemli edebiyatçılar da yazılarıyla bu dergide yer aldılar.

1975’te MTTB tarafından Necip Fazıl’a bir ‘Jübile’ tertip edildi. 1980’de Türk Edebiyatı Vakfı tarafından ‘Şairler Sultanı’ unvanı verildi ve 1982’de Yılın Fikir ve Sanat Adamı seçildi.

Necip Fazıl “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış/Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.” dizeleriyle “Allah’ı aramak” olarak özetlediği sanat anlayışıyla çok değişik türde eserler verdi. Onu sadece şair değil çok yönlü bir yazardır. Şiirin yanında roman,  hikâye,  tiyatro,  de­neme,  fıkra, inceleme, makale, senaryo türlerinde eserler ver­di. Eserleri edebiyatın yanında din, tarih ve siyaset olmak üzere hemen hemen her alanı kapsar. Dergicilik ve gazetecilik de hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca muhasebe şefi, müfettiş, subay, bankacı, öğretim üyesi, edebiyat öğretmeni görevlerinde bulunduğu da bilinmektedir.

Mistik bakış açısıyla şiire yeni bir ses ve ahenk getiren, şiiri ‘mutlak hakikati arama işi’ olarak gören Necip Fazıl’ın şiir kitapları Çile, Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı ve Şiirlerim’dir.

Aynadaki Yalan roman türünde yazıl­mış tek eseri sayılmakla birlikte Kafa Kâğıdı,  O ve Ben, Babıali adlı eserleri de roman üslubuyla ortaya koyduğu çalışmalar arasındadır. Hikâyelerinden seçilmiş çalışmalar, Hikâyelerim adıyla yayımlandı.

Güzel sanatların zirvesi olarak gördüğü tiyatroya ayrı bir önem verdi, kitlelere daha kolay yoldan ulaşmak için çok sayıda oyun yazdı. Tohum, Bir Adam Yaratmak, Künye, Para, Namı Diğer Parmaksız Salih, Reis Bey, Abdülhamit Han’ı tiyatro eserleri arasında sayabiliriz.

Namık Kemal, Esselam, Çerçeve, Son Devrin Din Mazlumları, Hac, İman ve İslam Atlası, Türkiye Manzarası, İdeolocya Örgüsü, Ata Senfoni, İman ve Aksiyon, Maskenizi Yırtıyorum, Hitabeler, Çöle İnen Nur’u da değişik türlerde yazdığı eserlerinden bazıları olarak belirtebiliriz.

Nihal, Ağaç, Büyük Doğu, Borazan, Rapor, Son Devre Büyük Doğu Necip Fazıl’ın çıkarmış olduğu dergilerdir. Ayrıca Yeni Mecmua dergisinde de yazılar kaleme aldı. Büyük Doğu’yu bir dönem gazete olarak çıkarmış olmakla birlikte Yeni İstanbul, Son Posta, Babıali’de Sabah, Bugün, Millî Gazete, Her Gün ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı.

‘Zaman bendedir ve mekân bana emanettir’ şuuruyla ‘sağına soluna bakınmadan, ben varım’ diyerek ortaya atılan Necip Fazıl, haklı davası uğruna arkasına bakmadan’ yürüdü. İslam dünyasının dirilişi, yeniden şahlanışı için büyük bir mücadele verdi ve ‘surda mukaddes bir gedik’ açtı. Bu hâliyle o ‘Sonsuzluk Kervanı'nda bir öncüdür, yol göstericidir. “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur." diyen üstadın derdi hiç bitmemiş, ‘yokuşlarda susasa’ da mukaddes mücadelesinden asla geri dönmemiştir, Onun ‘alın yazısı’ böyleydi ve o, bu durumdan hiç şikâyet etmemiştir.

Necip Fazıl, 25 Mayıs 1983’ün gece vakitlerinde “Demek böyle ölünürmüş.” diyerek İstanbul'da hayatına gözlerini yumdu. Cenazesi ‘dört inanmış adam’ın omuzlarında taşındı ve Eyüp Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi.‘Çilehane’ dediği bu dünyaya veda etti.

Büyük şair, yazar mütefekkir Necip Fazıl kendisini “Beni, Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından birtakım sesler bırakmış dîvânesi olarak arada bir hatırlayınız.” diyor. Biz de onu her daim ‘Allah yolunun dîvânesi’ olarak hatırlayalım ve dudaklarda kalan şarkısını’ hiç unutmayalım.