Şiire adanmış bir hayat Mehmet Akif İnan

Edebiyatımızın önemli şairlerinden Mehmet Akif İnan’ın kızı Banu İnan ile babasının edebi yönünü ve pek bilinmeyen yanlarını konuştuk. Leyla Başaran'ın röportajı.

Şiire adanmış bir hayat Mehmet Akif İnan

Önce sizi tanımak isterim, Banu İnan kimdir?

1967 Ankara doğumluyum, liseyi Ankara’da bitirdikten sonra küçük yaşta babamın memleketi olan Şanlıurfa’ya gelin geldim. Halen Urfa’da oturuyorum, ikisi kız, biri erkek üç evladım var.

Edebiyatçı bir babanın kızı olmak nasıl bir duygu?

Çok güzel ve benim için çok özel bir duygu… Bir o kadar da gurur verici. Babam, edebiyat ve tasavvufla iç içe yaşayan bir yazardı. Çocukluğum, dört duvarı kitaplıkla kaplı kütüphanesinde daktilo sesleri arasında yazı yazan hep meşgul bir babaya hayranlıkla geçti. Odası, her gün sohbetini dinlemeye gelen ziyaretçileri ile dolar taşardı, herkese ayrı ilgi gösterir ve kapıda sevinçle karşılardı. Edebiyat öğretmeni olarak da öğrencileri ile ilgilenir, onlara edebiyatı ve şiiri sevdirmeye çalışırdı.

Babam, kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için herkese kitap hediye ederdi. Lisede edebiyat sınavım olduğu zaman benimle ilgilenir, az bir zaman da olsa çalıştırırdı. Derin bir edebiyat bilgisi vardı, Edebiyat ve Medeniyet Üzerine adlı kitabında da edebiyatı geniş çerçeveden anlatır.

Babanızdan gelen bir edebi yönünüz var mı? Edebiyata ilgi misiniz?

Evet, sanırım genlerden de geçiyor, edebiyatı çok seviyorum, lisede edebiyat bölümünü okudum. Ortaokulda da kompozisyon ve şiir yazma yarışmalarında birinciliği kimseye kaptırmazdım. Babam gibi gazel tarzı eski şiirleri çok severim. Babam “Yunus’un nefesi, Mevlâna’nın sesi yankılanmıyorsa içimizde, Karacaoğlan’la bir tel bağlanmamışsa, kiminledir rabıtamız? Ya da Fuzuli’yi, Şeyh Galib’i tanımayan hangi aşkı, güzelliği tanımış olabilir? Ve de çağdaş şairlerimizi okumamışsak o eski şiir nehirlerimizin biteviye akmakta olduğu yepyeni yatağı görmüyoruz demektir.” diye yazmıştı. Bizleri şiir şölenlerine götürürdü, edebiyat ve şiir bizim için bir yaşam biçimi haline gelmişti.

Mehmet Akif İnan edebiyata nasıl yönelmiş? Edebi yönünü konuşmak isteriz…

Babam, lise hatta ortaokul çağlarında edebiyata ilgili ve çok okuyan bir öğrenciymiş. Dedem ve babaannem de çok kültürlü, evde sürekli okuyan kişilerdi. Babam lisede öğrenciyken Urfa’da dergi çıkarıyor ve Urfalı şairler konulu bir konferans veriyor; o esnada da dergi ve gazetelerde şiirleri yayımlanıyordu. Okul dışında sanata bağlı kişilerle yaptıkları buluşmalarda Nuri Pakdil ve Sezai Karakoç ile tanışıyor. Babam, Ankara’da Türk Ocağı'nda çalışırken orada da toplantılar yapıyordu. Necip Fazıl Kısakürek ile de çoğu zaman evimizde buluşurlardı. Benim hepsiyle ayrı ayrı anılarım vardır.

Babam, arkadaşları ile Diriliş  dergisini çıkarıyor, daha sonrada Edebiyat dergisini çıkarıyorlar. Necip Fazıl ile Büyük Doğu dergisini daha sonraları da yıllarca Mavera'yı çıkardılar. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in sağ kolu gibiydi, onun ekolünde yetişti. Bana gençliğinde en az on saat kitap okuduğunu söylerdi. Şiirlerinde vermek istediği mesajları çok önemserdi. Bu yüzden az ve öz yazar, sözcükleri özenli kullanırdı.

Mehmet Akif İnan, Nuri Pakdil ile beraber Edebiyat dergisini çıkıyor, derginin yayın sürecini dinlemek isteriz, nasıl kuruldu?

Babam, yazar şair Şeref Turhan’ın kitapçı dükkânında, Nuri Pakdil ile tanışıyor. O sıralarda Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde Türk Dili Edebiyatı okuyordu. 1963 yılında aynı zamanda Türk ocağında çalışırken bir süre Nuri Pakdil ile aynı daireyi paylaşıyorlar. Önce Diriliş dergisini çıkarıyorlar ama bir süre sonra Sezai Karakoç bu dergiyi kapattırıyor. Derginin adını babam bulmuştur. Hatta yazdığı notlardan okuduğuma göre 1969 Aralık ayında, aylık olarak yayına başlayan Edebiyat  dergisi onlar için bir dönüm noktası olmuştur.

Nuri Pakdil, babamın yazı dilinde daha yeni Türkçe kelimeler kullanmasını konusunda etkili oluyor. Babam bir ara eğitimini beğenmediği için fakülteye devam etmiyor. Pakdil, tekrar devam etmesi için onu ikna etmiştir. Gelecek nesillere bıraktıkları bu miraslar neticesinde değerleri şimdilerde daha çok anlaşılıyor.

Mehmet Akif İnan’ın ilgilendiği bir sanat dalı veya bir hobisi var mıydı?

Mehmet Akif İnan, edebiyat öğretmenliğinin ve yazarlığının yanı sıra eğitim bir sendikasını kurarak genel başkanlığını yürüttü. Hatta milletvekilliği teklifini geri çevirdi ve siyaset yerine sivil toplum kuruluşları içerinde yer almayı tercih etti. Babam, Türk musikisine ve Urfa halk müziğine hayrandı. Denizi, bahçeyi, hayvan beslemeyi çok severdi. Oturduğu evin bahçesinde eker biçer, toprakla haşır-neşir olurdu. Ayrıca yaz kış saksıda çiçek/bitki yetiştirirdi. Urfa’da amcamın bağında vakit geçirmeyi, aile ve akrabalarla görüşmeyi ve misafiri çok severdi. Gençlik yıllarında Urfa da güreş yapmıştır. Hayatı boyunca kendi öz kültürümüze sahip çıkmanın mücadelesini verdi.

Mehmet Akif İnan’ın bir okuma listesi var mıydı? Ne tür kitaplar okurdu?

Odasının dört duvarı kitaplıkla çevriliydi, her tür kitap vardı. Çoğu kişiye okuma alışkanlığı kazandırmak için kitaplarından verirdi, kendi yazmış olduğu kitapları da hediye ederdi. Mevlana’nın Mesnevi’si, hayranı olduğu Şeyh Galip ve Fuzuli’nin şiirleri, Necip Fazıl Kısakürek eserleri, klasikler, roman, hikâye, yerli ve yabancı şiirler dâhil her şeyi okurdu. Gençlik yıllarında günde en az on saat okuduğunu söylemişti. Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim ve Kısakürek’in şiirlerini ezbere bilirdi.

Babanızla bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz? Size en çok neyi öğütlerdi?

Babamla geçen zamanlarımın hepsi çok güzeldi. O çok yoğundu ve ben küçük yaşta evlenip Urfa’ya yerleştiğim için çok sık görüşemezdik. Ancak her gün beni arardı, bayramlarda yanımıza gelirdi. Bizi tatile götürür, on beş gün bizimle vakit geçirirdi ve hepimiz çok mutlu olurduk. Torunlarına kitap hediye eder, onlara arada nasihat ederdi. Babam bana, olumlu düşünmeyi, sıla-ı rahimi, hoşgörü ve saygıyı ve insanın sevilip sayılmasının kendi elinde olduğunu dolayısıyla kaliteli bir insan ve iyi bir Müslüman olmak gerektiğini vurgulardı. Çok asil, olgun vakarlı ve mert bir duruşu vardı. İnsan ilişkilerinde saygı çerçevesinde, iyi niyetli ve yardımsever olmayı öğütlerdi.

Banu İnan iyi bir okuyucu mudur?

Okumayı çok severim. Babamın kütüphanesinden onun tavsiye ettiği kitapları okurdum; bana hediye ettiği kitaplar hâlâ duruyor. İlkokul çağlarından beri şiir yazarım ve okurum. Bir gün Cahit Zarifoğlu bana bir şiir defteri hediye etti ve “Şiir yazdığını duydum, şiirlerini bundan sonra bu deftere yazarsın Banucuğum.” dedi. Bu deftere hâlâ şiir yazıyorum ve bir gün bunları kitaplaştıracağımı umut ediyorum.

Bir başucu kitabınız var mı?

Aslında başucumda hep kitap olur. Babamın eserlerini okumaya çalışıyorum, aynı zamanda Mevlana sözleri başucu kitabım. Yunus Emre, Mevlana ve Necip Fazıl Kısakürek şiirlerini çok severek okuyorum. Arada klasikleri de okurum.

Babam, “Şiir hikmet erbablarının refikidir. Şiir, ilim mensuplarının arkadaşı olmuştur. Hayânın çocuğudur. Şiirle tanışmamış olanlar, fukaralığın trajik tutsaklarıdır.” der. Tabii herkes şiir yazamaz ama okumak bize insan olduğumuzu hatırlatır.

"Şiire Adanmış Bir Hayat M. Akif İnan", Bilimevi Kitabın Ortası dergisi, Sayı 17

Röportaj: Leyla Başaran

YORUM EKLE