Şakir Kocabaş'ı yeniden gündeme almalıyız

Bugün yapılması gereken, Şakir Kocabaş ve onun gibi değer ifade eden tüm şahsiyetlerin hem hayatlarını hem de eserlerini sürekli gündemde tutmak, onların çabalarının üzerine bir şeyler inşa etmektir. Ahmet Serin yazdı.

Şakir Kocabaş'ı yeniden gündeme almalıyız

Bir toplumu ayakta tutan, o toplumun dünyaya karşı iddialarıdır kuşkusuz. İddiası olan toplum, müreffeh bir dünya inşa etmenin kodlarını bilmek gibi bir yaman işe soyunmuş demektir. Bir yeni dünya inşa etmenin adına kısaca biz, medeniyet kurma diyoruz.

Toplumların bir medeniyet iddiasında bulunması için öncelikle o toplumda bir medeniyet tasavvuru olmalı kuşkusuz. Bir tasavvur ise, o toplumun aydınlarının düşünce ürünleriyle kurgulanır ve bu tasavvurun oluşumu uzun bir zaman alır. Kısacası, bir toplumda mütefekkirler yoksa o toplumun medeniyet tasavvuru da yok demektir. Hatta toplumda sadece mütefekkirlerin olması da yetmez, toplumu oluşturan kalabalıkların bu mütefekkirlere itibar ederek onların çerçevesini çizdiği hayat tarzını benimsemeleri de gerekir. Yani teoriyi pratiğe aktarmak da gerek.

İşte Osmanlı, bunu başarabilmişti.

Denebilir ki Osmanlı, Bizans medeniyeti gibi devasa bir medeniyete kafa tutabilmiş ve birçok alanda da onu aşabilmiştir. Bu, kağıt üzerinde kolay gözükse de, gerçek hayatta çok ama çok zor bir şeydir. Bu zorluğun derecesini, bırakın bir iddia sahibi olabilmeyi, neredeyse yüz yıldır kendine gelememiş Türkiye örneğine bakarak anlayabiliriz.

Din ve dil olmazsa medeniyet olmaz

Hayatı düzenleyebilecek bir din ve hukuku anlaşılabilir kılacak bir dil, medeniyet tasavvurunun vazgeçilmez unsurlarından olsa gerek. Bilindiği gibi, Osmanlı sonrası Türkiye’sinin elinden alınan en önemli iki şey de din ve dildi ve bunlar sebepsiz yere alınmadı elimizden.

“Türkiye’de son zamanlarda neden düşünür yetişmedi” sorusunun yanıtını biraz da bu iki şeyin yitip gitmesinde aramak gerekir belki de.

Cumhuriyetle beraber dilimiz hem kökünden koparıldı hem de içi boşaltıldı. Önceleri ‘din’ anlamına gelen millet sözcüğü mesela, önce bu anlamından uzaklaştırıldı (“Terektü millete kavmin lâ yu'minûn” ayeti yeterince fikir veriyor bu konuda.), ulus anlamına mahkum kılındı; bu da yetmedi, zamanla kelimenin kendisi de unutturuldu, hayatımızdan çıkarıldı. O kelimeyle beraber kelimenin çağrışımları ve o çağrışımları yaslandığı din, kültür, medeniyet de çıktı hayatımızdan.

Şakir Kocabaş, dili ayağa kaldırmaya çalıştı

Görmek ve anlamak lazım ki merhum Şakir Kocabaş, dili düştüğü yerden ayağa kaldırmaya çabalayan önemli bir insan. Toplum olarak başka birçok insana yaptığımız gibi, onun da arkasından ah vah ettik, ne güzel bir insandı dedik ve unutulmaya terk ettik onu da.

Oysa yapılması gereken, Şakir Kocabaş ve onun gibi değer ifade eden tüm şahsiyetlerin hem hayatlarını hem de eserlerini sürekli gündemde tutmak, onların çabalarının üzerine bir şeyler inşa etmek değil midir? Bu aynı zamanda medeniyet tasavvurunun sürekliliğini sağlamaya yardım etmeyecek midir?

Bunu yapabilirsek eğer, millet olarak yakın zamanda zorla durdurulan medeniyet akışımızın tekrar akmaya başlamasını sağlamamız da böylelikle mümkün hale gelir belki de.

Uzmanlık alanı bile çarpıcı: Yapay Zeka

Şakir Kocabaş da bir İstanbul çocuğu. Medeniyetin başkentinin havasını teneffüs ederek büyümüş. 1945 yılında doğar İstanbul’da Şakir Kocabaş. Öğrenim hayatı boyunca İstanbul’da yaşayan Kocabaş, İTÜ Kimya mezunu. Mezuniyetinden sonra kimya alanında çalışan Kocabaş, bir yandan da yapay zekâ ve dil felsefesine ilgi duyup bu alanlarda çalışır. Bu ilgilerini akademik düzeye de taşıyan Kocabaş, Londra Üniversitesi'nde yapay zekâ alanında doktora yapar.

1991 yılında Türkiye’ye dönen Kocabaş, 1991-1998 yılları arasında TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nde Yapay Zekâ Bölüm Başkanı olarak çalışır. Makaleleri çeşitli bilimsel dergilerde yayımlanan Şakir Kocabaş, bilgisini saklayan değil paylaşan biri olarak 19 Ağustos 2006 yılında Rahmet-i Rahman’a kavuşana dek çeşitli seminerler vererek bildiklerini yeni kuşaklara aktarmaya çalışır.

Şakir Kocabaş neden önemli?

Her şey bir yana, onun dile, dil felsefesine ilgi duyması ve bu alanda çalışması bile (Wittgenstein’in etkisinin hissedildiğini not etmeli) tek başına önemli bir şeydir.

İfadelerin Gramatik Ayrımı adlı en önemli kitabı, TYB “Düşünce” ödülünü alarak kamuoyunun gündemine geldi. Kitabın öneminin farkına varanlar, kitabı yutar gibi okuyup arşivlerine kaldırdılar. Aslında bu kitap, bu ödülden azade bir şekilde önemli. Ödül, sadece bu önemin gerçek anlamda tescilinden başka bir şey değil.

Şu soru önem kazandı artık: Bu kitabı önemli kılan nedir? Bu sorunun yanıtını Şakir Kocabaş, kitabın önsözünde vermiş zaten: “Bu kitap esas olarak çeşitli ifade biçimlerinin gramatik olarak nasıl birbirinden ayrılabileceği hakkındadır.” (İfadelerin Gramatik Ayrımı, ‘Giriş’) Pekala, ifadelerin gramatik olarak birbirlerinden ayrılması çok mu önemli, diye bir soru daha akla gelebilir. Evet, önemli. Bu önemi belirtmek için gündelik hayatımızda sık sık işittiğimiz, hem de koca koca insanlardan okuyup işittiğimiz bir cümleyi örnek olsun diye buraya yazalım: “Ben başka hiçbir şeye değil, bilimsel gerçeklere inanırım.” İlk elde bize sorunsuz gibi görünen bu cümle, ifadelerin gramatik ayrımı hakkında bilgi sahibi olanlar için aslında hiç kimseye bir şey söylemeyen bir cümleden başka bir şey değil gerçekte. Bunun nedeni de çok basitçe şudur: İnanmak denilen şey, bilimsel değil dini bir ifadedir. Kısacası, bilimsel gerçekler inanılacak şeyler değildir. İnanılacak şeyler, dinin konusudur. Bu cümle, dini alana ait bir ifadeyi bilimin alanına taşıyarak her şeyi karmaşık hale getirmiştir aslında.

İşte bu kitap, bizlere bunu anlama bilgisini veriyor ve kabul etmeli ki bizim gibi hala ciddi şekilde kafa karışıklığı yaşayan bir toplumun buna ciddi şekilde ihtiyacı var.

Akademik çalışmaları dışında İfadelerin Gramatik Ayırımı (Ekin Yayınları, İstanbul, 1984), İslam'da Bilginin Temelleri (İz Yayıncılık, İstanbul, 1997), Fizik ve Gerçeklik (Küre Yayınları, İstanbul, 2001) adlı kitapları bulunan Kocabaş’ı //www.sakirkocabas.com/ internet sitesinden daha detaylı bir şekilde tanımak mümkün.

Şakir Kocabaş, öncülerden biriydi. Mekanı cennet olsun.

Ahmet Serin yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
Murat Haluk Özkul
Murat Haluk Özkul - 5 yıl Önce

Şakir Kocabaş unutturulan med emniyet tasavvurumuzu yeniden ayağa kaldıracak düşünceleriyle kavmimize ışık tutan bir mütefekkir idi.O ve onun gibi insanlarımızı kalabalıkların tanıması ve örnek alması çok mühimdir.İnşaAllah kendisini tanıtan ve sevdirecek etkinlikler yapılır ve hep düşünceleri ile hatırlanır.Gayret hamiyetli halkımızdan İnayet Allah’tandır.