Kemal Batanay'ı yetiştirdi o büyük ruh iklimi

Medeniyetimiz birçok büyük sanatkâr yetiştirdi. Osmanlı'nın son devrinde, 1891'de doğan hattat, hafız, şair, bestekâr, tamburî, hânende Kemal Batanay da böylesi nadide bir şahsiyet idi. Yunus Sürücü yazdı..

Kemal Batanay'ı yetiştirdi o büyük ruh iklimi

İnsanlık, sanat ve medeniyetle kendini ifade etmiş ilk insandan beri. Sanata ve insana değer veren toplumlar yücelmiş, değer vermeyenler ise tarihin derinliklerinde kaybolup gitmişler. Osmanlı toplumu da sanata ve sanatkâra kıymet veren bir toplumdu. Bu yüzden yüzyıllardır bu topraklar birçok sanatın merkezi olmuş. Medeniyetimiz, bu yüzden tarihten beri birçok büyük sanatkâr yetiştirmiş. Osmanlı'nın son devrinde, 1891'de doğan hattat, hafız, şair, bestekâr, tanburî, hânende Kemal Batanay da böylesi nadide bir şahsiyet idi. Ben Kemal Batanay’ın özellikle hattatlığı üzerinde durulması taraftarıyım. Çünkü Cumhuriyet devrinde eski yazı ile uğraşan birisinin nasıl bir akıbete uğrayacağı az çok belliydi. Demek ki Cumhuriyet zihniyeti Allah aşkının ve sanat aşkının önüne geçememiş.

Sanatta engin bir kudreti vardı

Üstat Kemal Batanay tanınmış bir aileden doğup, babası Hafız Ziyaeddin Efendiçok güzel bir sese sahip olmakla beraber kuvvetli bir sanat gücüne de sahipti. Aynı zamanda musiki sohbetlerine katılan ve musiki meclislerinde aranan bir şahsiyetti. İşte babasının musiki ile iştigal etmesi ve Batanay’ın bu meclislere katılması onda bir ilgi uyandırmış ve babasının yönlendirmesi ile devrin musikişinaslarından dersler alması kolaylaşmıştı. On dört yaşında hıfzını tamamlayan Batanay, küçük yaşlardan itibaren yazıya da ilgi duymaya başlamış. Yazıya karşı olan merakı ve ilgisi onun ilkokul diplomasında “rik’a ondur” diye müşahhas hâle gelmiş.

İlk hat hocası Batanay’daki sanat kudretini görünce onu devrin önemli hattatlarından Karînâbâdlı Hasan Hüsnü Efendi’nin yanına gönderir ve Batanay bir müddet burada talebelikte bulunur. Daha sonra hocasının vefat etmesi üzerine babasının yakın arkadaşı olan Hulusi Efendi’ye derdini anlatır ve Hulusi Efendi onu talebeliğe kabul eder. Muntamaz olarak haftada bir kere olmak üzere yaklaşık iki sene Hulusi Efendi’den ders alır. Kemal Batanay hem musikide, hem hat sanatında önemli bir mesafe kaydeder. Ayrıca sülüs, nesih, rik’a, divani ve celi divanı eğitimi almakla beraber kendi ifadesiyle talik yazıdan daha çok zevk aldığı için diğer yazılar üzerinde zaman sarf etmez. Ama maalesef icazetnamesi diğer eserleriyle beraber yanar.

Kemal Batanay bir yandan hattatlığını ilerletirken, bir yandan da musiki meclislerine katılmaya devam eder. Batanay, sesinin güzelliği sebebiyle hânende de olur. Hem talik yazı yazar, hem tambur çalar, hem bestelediği eserleri okur. Bu ancak Allah’ın verdiği sanat kudreti ile açıklanabilir. Ayrıca hat ile meşgul olması ve gönül dünyasının yoğun olması onu şiir yazmaya da yönlendirmiştir.

Tarz-ı kadimin temsilcisi idi

Kemal Batanay geleneği yaşatan önemli şahsiyetlerden birisiydi. O, ne öğrendiyse usta-çırak ilişkisi içerisinde öğrendi. O, ne öğrendiyse bir tarz ve form üzerine öğrendi. Yapmacık sanattan her zaman uzak durdu. Çevresinin o zaman moda ve fantezi müziğiyle uğraşıp para kazanması yerine o, sanatı hocalarından öğrendiği gibi saf ve asıl şekliyle icra ve muhafaza etti. Klasik müzikte form ve kaideleri yerinde kullanması onun musiki sahasındaki başarısını gösterir. Onun sanatkârlığı Batı müziğinin ülkemize girmesiyle beraber geleneğin muhafaza edilmesi noktasında ayrıca bir önemi haiz bir mahiyet arz etmektedir. Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Nebevî’sini bestelediği herkesçe bilinir.

Avn-i hakla bestelendi mevlid-i pâk-i resûl

Nezd-i bâride ne mutlu, olsa şâyân-ı kabûl” diyerek Mevlid-i Şerif için çalışmasının kendisinde uyandırdığı muhabbet ve sevgiyi şiirle ifade etmiştir.

Sadece musikide değil diğer sanat dallarında da hocalarından ne öğrendiyse onu öyle devam ettirir Kemal Batanay. Mesela hat eğitimi için gelen öğrencilerden hiçbir zaman para istemez. Muhittin Serin Bey onunla ilgili bir anısını anlatırken “bir defasında hocaya para vermeye kalktım, beni ikaz ederek bir daha böyle bir şey yapma dedi” diyor. Üstad aynı zamanda Galata Mevlevihânesi'nde na’thanlık ve âyinhanlık yaparr. Ama daha sonra tekkelerin kapatılması üzerine “Ben bu eserleri nerede okuyacağım?” diyerek günlerce ağlamış, “Dünyam yıkıldı, öz yurdumda gurbette kaldım.” diyerek üzüntüsünü dile getirmiştir. Çünkü dergâhlar dini hayatın, edebin, edebiyat, hat, musiki gibi güzel sanatların ocağı, kaynağı, yüksek dinî heyecanların yaşandığı yerlerdi.

Üstad kanaatkâr bir insandır. Sanatını geçim vasıtası yapmaz hiçbir zaman. Emekli maaşı yoktur. İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası’ndan aldığı ikramiyeyi Kayseri’de yapılan bir camiye bağışlamıştır. Allah muhabbeti onun gönlünde rengârenk olmuş ve bu muhabbet çeşitli şekillerde tezahür etmişti. Bence Kemal Batanay’ın birçok yönünün bulunması bu sebeptendir. O, içindeki Allah muhabbetini hat ile, derûnundaki yangını hânende olmak ile, gönlündeki suskunluğu ise şair olmakla teskin etmiştir.

Ey Üstad! Seni çölde su arar gibi aradım

Kemal Batanay’ı afaki olarak tanımak ve bilmekle beraber onun hakkında bu yazımın afaki bir yazı olmasını istemedim. Bu yüzden günler süren araştırmalarda bulundum. Fakat ne yazık ki Muhittin Serin Bey'in Kubbealtı Yayınları'ndan çıkan eserinden başka bir şeye rastlamadım. Yıllar önce bir belgesel çekilmiş üstadla ilgili ama o da TRT arşivinde bulunuyor. TRT turşusunu kuracak herhalde belgeselin!

Tek bir yazının, tek bir makalenin yazılmaması sadece Kemal Batanay’a nasip olmamış, diğer birçok sanatkârlarımıza da nasip olmuştur! Ne ki şu anda bildiklerimiz Süheyl Ünver sayesindedir. O, Muhittin Serin’e, “Oğlum, hocalarına en büyük vefasızlığı yapanlar kimlerdir biliyor musun? Onun dizi dibinde yetişip de onun hayatını, sanatını, şahsiyetini kayda almayan öğrencileridir” demiş, Muhittin Bey'e hocasına karşı vefakâr davranarak hocasının her şeyini yazmasını istemiş. Bugün ulaştığımız bilgiler Süheyl Ünver Bey sayesindedir. Allah kendisinden razı olsun.

Bir hattat, bir hafız, bir bestekâr, bir aşk adamı, bir gönül adamı, bir hânende, bir şair, bir tamburî hakkında ne de çok az şey biliyoruz! Ey Üstad! Seni çölde su arar gibi aradım. Sanatkârlar, fani hayata gözlerini yumdukları zaman değil, unutuldukları zaman ölürler. Âh mine’l mevt…

Bakın Üstad nasıl bir haykırış içinde:

Hiç kimse sorup anlamadı hâl-i derûnum

En fazla yakınım beni nisyân ile geçti

Yunus Sürücü, üstadı rahmetle yâd edip ruhuna bir Fatiha okunmasını istirham ederek yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
Gülçin
Gülçin - 4 yıl Önce

Allah cc rahmet etsin menzili mubarek olsun.amin

şahin uçar
şahin uçar - 9 yıl Önce

hocamın nikriz makamında ayini şerifi vardır. mevild-i nebevi bestesinin ilk müsvedde notasını bana vermişti. o ilk mevlidin notalarını hanende Hasan Semerkand'e hediye ettim. sanki ne zaman meşkedip okuyacaksa artık!?...hocamın nota kolleksiyonu da İSAM'dadır.