Bir zamanlar hikmetin, sanatın, şiirin, musikinin yatağıymış İslam coğrafyası, coğrafyamız. Şimdi sonu gelmez kıyımların, acıların, savaşların, kan ve gözyaşının yurdu haline geldi. Yüksek kültür ve medeniyetten geriye neredeyse yıkımdan başka bir şey kalmadı. Durmadan yağmalanan, yaralanan bir yüreği var coğrafyamızın. Estetiğin, zevkin, inceliğin, edebin koyu gölgeler altında kaybolduğu günlerdeyiz. Sanki buralara sanatın, şiirin, müziğin ince ruhu uğramamış gibi. Oysa öylesine derin, öylesine yoğun bir ruhun üzerinde oturuyoruz ki. Azıcık bakabilsek o yöne… Bir silkinebilsek…
Bu coğrafyada büyük sanatçılar yetişmiş. Büyük tefekkür adamları… Şairler, musiki üstadları… Adları saymakla bitmeyecek önemli değerler. Bir büyük geleneğin izindeki yıldızlar… Şerif Muhittin Targan bu geleneğin son temsilcilerinden. Yavaş yavaş yeryüzünden çekilmeye başlayan bir kültür dünyasından geriye kalanlardan. Onu da çok fazla tanımıyoruz. Yabancılaşma ve Batı taklitçiliği bir virüs gibi bünyemizi işgal ettiğinden bu tarafa tanımıyoruz kendimizi. Tanıyabilmek için illaki Batıdan bize doğru gelmesi lazım. Oysaki Şerif Muhittin Batıda çok tanınan biri. Konser verdiği salonlar tıka basa dolarmış. Amerikan Başkanı Theodore Roosevelt’in oğlu Archibald Roosevelt’le yakın dostluk kurmuş. Gerçi Amerikan Başkanı’nın oğluyla dostluğu bizim için çok da abartılacak ya da alkışlanacak bir durum olamaz. Biz bu bilgiyi Osmanlı’nın son döneminde yaşamış birinin bile dışarıda gördüğü değeri göstermek için verdik. Mazisine düşman olup da Batıya hayran olanların dikkatini çekmek istedik.
Musikide bir dönüm noktası
Şerif Muhittin, Osmanlı İmparatorluğu’nun son Mekke Emiri ya da Şerifi vezir Ali Haydar Paşa’nın oğlu. Soyu, Peygamberimizin soyuna dayandırılıyor. Hatta kendi hazırladığı soy ağacında Peygamberimizin otuz yedinci kuşaktan torunu olduğu yazılıdır. Çok özenli bir şekilde yetiştirildi. Evdeki musiki meclislerinin de etkisiyle musikiye ilgi duydu. Piyano ve ud çalmayı çok küçük yaşlarda öğrendi. İlk bestesini yaptığında on üç yaşındaydı. Daha sonra çello çalmayı da öğrendi. Ud, çello, piyano, keman çaldığı başlıca enstrümanlardı. Gittiği Amerika’da birçok ünlü müzisyenle birlikte konsere çıktı. Buralarda uduyla kendi bestelerini çaldı. Büyük beğeni topladı. Mehmet Akif de Şerif Muhittin’in en yakın dostlarındandı. Hatta “Şark’a Davet” adlı şiiri onun Amerika’ya gittiği bir dönemde yazar. Onun buralarda olamamasının üzüntüsü vardır Akif’te.
Targan’ın musiki tarihindeki önemi ud çalma tekniğiyle bağlantılıdır. Musiki otoriteleri tarafından onun icrası bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bir milattır o. Kendine özgü bir tarz meydana getirmiş ve kendinden sonra gelen birçok sanatçıyı derinden etkilemiş. Klasik tarzda bir ud çalışı yok. Ud çalarken mızrabı kafese yakın tutar. Bu yönüyle birçok eleştiri de almış. Kendini dışarıya kapatmayan ama milli vasfını da kaybetmeyen bir musiki için gayret etmiştir. Batı tekniğiyle yapılan bestelerin arasına serpiştirilmiş yerel motiflerle oluşan eserleri benimsememiştir. Üstadın besteleri de çok tanınır. “Kapris”, “Koşan Çocuk”, “Kanatlarım Olsaydı”… Hatta “Koşan Çocuk” bestesi dolayısıyla kendisine Paganini lakabı verilmiş. Ünlü keman virtüözü Paganini’yi hatırlatma babından. Ayrıca Hüzzam, Ferahfeza, Uşşak Saz Semaileri ustalıkla çaldığı makamlar.
M. Orhan Bayrak’ın İstanbul’da Gömülü Meşhur Adamlar kitabında da belirttiği gibi besteci, ud virtüözü, profesör, peyzaj ve portre ressamı olan Şerif Muhittin aynı zamanda Bağdat Konservatuvarı’nı da kurmuş. Burada birçok sanatçının yetişmesine vesile olmuş. Targan aynı zamanda ünlü Türk sanat musikisi sanatçısı Safiye Ayla’nın eşi. Safiye Ayla Hanım'la İstanbul Konservatuvarı’nda tanışıp evlenirler.
Son Mekke Emiri’nin oğlu Şerif Muhittin Targan, 13 Eylül 1967 yılında doğduğu İstanbul’da hayatını kaybeder. Sonsuz ülkeye kanatlanır.
Selam olsun Targan’a!
Muaz Ergü yazdı