İhtida intiha değildir: İhtida literatürü vs gerçek hayat

Hidayetle ilgili yazılıp çizilen, sinemaya aktarılanlarla gerçek hayatta yaşananlar arasında önemli farklar olduğunu gözlemlemek ve tecrübe etmek mümkün. İhtida edebiyatı-gerçek hayat uyuşmazlığının en temel sebebi, hidayeti olduğu gibi ve sonuna değin takip edip aktarmaktaki zorluktur. Zeyneb Hafsa yazdı.

İhtida intiha değildir: İhtida literatürü vs gerçek hayat

Bu zamana değin bu sayfalarda, özellikle tanınmış İsveçli mühtedilerden açtık çokça; Tage Lindbom, Kurt Almqvist, Torbjörn Säfve gibi. Bu ve benzeri ihtida örneklerinin zihnimde uyandırdığı bir meseleyi paylaşmak istiyorum bu defa sizlerle.

Bilimsel bir dille ‘teori vs. pratik’ ifadesi özellikle akademik camiada yer alanların aşina olduğu bir ayrımı imler. Özetle, bir şeyin kağıt üstündeki ya da sözdeki haliyle gerçek hayattaki yansımalarının arasında ciddi farklar olduğunu anlatır. Söz konusu ayrım, hidayetle ilgili mevzu için de geçerli kanısındayım. Zira hidayetle ilgili yazılıp çizilen, sinemaya aktarılanlarla gerçek hayatta yaşananlar arasında önemli farklar olduğunu gözlemlemek ve tecrübe etmek mümkün.

Ya ihtidadan 5-10 sene sonra?

Bahsettiğim ayrımı detaylı anlatabilmek için şuradan başlayayım: Özellikle benim kuşağımda olanlar için, okumayı da seviyorlarsa, hayatlarının belli bir dönemine mutlaka damga vurmuş ihtida romanları ve filmleri vardır. Mesela Şule Yüksel Şenler ve Huzur Sokağı, Ahmed Günbay Yıldız’ın hemen her eseri ve meşhur Danimarkalı Gelin filmi gibi. Bunlara zaman zaman gazetelerde denk geldiğimiz “falanca ülkeden falanca kişi İslamiyet’i seçti” türünden haberleri de ekleyebiliriz.

Yukarıda zikrettiğim film hariç hemen hepsinin ortak bir özelliği var: Bu hikayelerde baş kahramanlardan olan kişinin yine bir başka başkahraman vesilesiyle çeşitli yöntem ve süreçlerin ardından ihtida etmesi süreci anlatılır ve hikayeler la hitama erer. Tam istenildiği gibidir bu son. Dolayısıyla herhangi bir sorgulamaya gidilmez, ötesi düşünülmez. Mesela, bahsi geçen ihtida haberlerinde yer alan kişilerin 5-10 sene sonra nasıl bir durumda olduğunu kaç kişi düşünür ki? Ta ki gerçek hayattaki farklı yansımalar ve örneklerle karşılaşılıncaya değin… Bu noktada meseleyi özetlemek için Fatma Barbarosoğlu’nun şu sözlerinden daha isabetli bir şey gelmiyor aklıma: “Hayat, hidayet romanlarının son bulduğu yerde başlar!”

Hidayete erenlerin üçte ikisi…

Peki, hidayetin teorisi ile pratiğini birbirinden farklı kılan(lar) nedir? Öncelikle, pratikte hidayetin, içine girildiğinde sonlanmayan bir süreç olduğunu görürsünüz. Bilakis biteviye yenilenen bir süreçtir. Dolayısıyla hidayetin, bir kere çemberine girilince bir daha içinden çıkıl(a)mayan bir yapı olmadığını fark edersiniz. Velhasıl, öğrenirsiniz ki hidayete erme sürecinden la geçmiş birçok birey, kendi ihtida romanlarının kapağını kapattıktan ve hayata devam ettikten sonra o hidayet çemberinden sonsuza değin veya o çembere tekrar geri dönmek üzere çıkabilir. Kaynağını hatırlamadığım ve doğruluğunu da teyit etme imkanına sahip olmadığım bir istatistikî veriye de konu olmuştur bu gerçeklik: Hidayete erenlerin üçte ikisi daha sonra çeşitli sebeplerle verdikleri kararlardan geri dönmektedirler! Oldukça büyük bir rakam değil mi? Aslında konuya dair internette hızlı bir arama yaptığınızda dahi hidayetin ardından geri dönüş yapanların tecrübelerine dair hikayeler bulabilirsiniz. Nitekim bu tarz tecrübeleri yaşayanlara dair örnekleri, kendileri de benzer süreçlerden geçen Muhyiddin Şekur (Su Üstüne Yazı Yazmak, Gölgeler Koridoru) ve Jeffrey Lang (Melekler de Sorar) gibi isimlerin, gerçek hikayelerinin anlatıldığı kitaplarından takip edebilirsiniz.

Hidayete dair anlatılarla gerçek öykülerin arasındaki ayrım

İhtida edebiyatı-gerçek hayat uyuşmazlığının en temel sebebi, hidayeti olduğu gibi ve sonuna değin takip edip aktarmaktaki zorluktur. Zira insan çok katmanlıdır, girifttir ve dinamik bir yaşam döngüsüne sahiptir. Zaten bu sebeplerden dolayı, tabiri caizse, hidayetin anatomisini çıkarmak çok zordur. Çünkü süreçler çok bireyseldir, biriciktir. En etkin istatistiksel yöntemlerle genele vurulamayacak denli bireyseldir. Kimin neyden, ne şekilde, ne dereceye kadar ve ne kadar süreyle etkileneceği ve bu etkilenmeyi de nelerin etkileyeceği çok özneldir. Hidayet edebiyatı biraz da bunu yapar gibidir: Özel hikayeleri genelleştirmeye çalışmak…

Peki, hidayete dair anlatılarla gerçek öykülerin arasındaki ayrım neden önemli olmalı bizim için?

Çünkü her teori-pratik ayrımında olduğu gibi, bu konudaki ayrım da insanı gerçek hayatın olası olumsuzlukları, hayal kırıklıklarından uzaklaştırmaktadır. Bu niye kötü olsun ki, denebilir. Lakin teori ile pratik arasına çekilen perde dolayısıyla insan tamamen ütopik bir dünya algısı içerisinde kalır. Naif kalır. Kırılgan kalır. Kırılır.

İhtida hikâyelerine dair gerçeğe daha yakın alternatifler nerede var?

Son olarak, ihtida hikâyelerine dair gerçeğe daha yakın alternatifler bulunabilir mi diye sorulacak olursa Muhyiddin Şekur ve Jeffrey Lang gibi isimlerin kendi öznel hikâyelerini anlattıkları eserler zikredilebilir. Bunlara ek olarak, tarihsel okumalar yapılabilir, özellikle de Peygamberimiz döneminden. Örneğin, Peygamberimizi öldürmek üzere yola çıktığı halde evine müslüman olarak dönen Hz. Ömer’in hikayesi gibi…

Eşiyle beraber ihtida edip Habeşistan’a ilk göç edenlerden olduktan sonra eşinin hıristiyan olmasıyla birlikte gerisin geri tek başına Mekke’ye dönen ve sonra Peygamberimizin eşlerinden biri olma şerefine erişen Ümmü Habibe’nin hikayesi gibi…

Ya da eşi müslüman olmadığı için nikahı düşen Peygamber kızı Hz. Zeyneb’in Müslümanlara karşı savaşta esir düşen eşini annesi Hz. Hatice’nin kolyesiyle serbest bırakmasının ardından bundan etkilenen ve seneler sonra nihayet müslüman olmaya karar veren eşinin hikayesi gibi…

Zeyneb Hafsa

YORUM EKLE
YORUMLAR
Muhammed Numan
Muhammed Numan - 6 yıl Önce

Musluman olmak meselesi aslinda durum. Zeyneb hanimin yazisinda oldugu gibi dinamik bir cember hayat ve her defasinda insan tekrar ve tekrar hidayet noktasina ulasiyor bu cemberde. Dugru yolu secip secmemek iste burada onemli. Bizler, Musluman doganlar, icin taklidi imanda kisili kalmak ciddi bir problemken bunu tahkiki imanla tamamlayip yola cikanlarimiz icin bu yola baslangic, muhtedi olanlarin yola baslamasindan cok da farkli degil. Sirat-i mustakim uzere olabilmek bir imtihan, hepimiz icin.