Ünlü kitapsever Ali Emîrî Efendi (1857 - 23 Ocak 1924), kitapları sevmekle ve büyük bir kütüphane kurmakla kalmamış, eser de telif etmiştir. Fatih’teki Millet Kütüphanesi aslında onundur. Buradaki yazma eserler, onun sağlığında oluşturduğu kütüphanesinden yadigârdır.
Oraya ilk uğrayışım 1995’te yüksek lisans tezimi hazırlarken vuku bulmuştu. Çünkü üzerinde çalıştığım İbn-i Kemâl’in Kasîde-i Bürde’sinin yazılı olduğu mecmualardan biri de Ali Emîrî’nin yadigârıydı. Hiç unutmuyorum; Süleymaniye’den oraya kadar yürümüş ve içeri girip o zamanki kütüphane müdürü M. Serhan Tayşi Bey’le görüşmüştüm. O da son derece sevimli bir tavırla, buradaki yazmalardan yararlanmak için Süleymaniye’ye başvurmak gerektiğini usûlünce anlatmıştı. Acemilik böyle bir şey işte…
Serhan Bey, emekliliği sonrasında hatıralarını Ali Emirî’nin İzinde adlı bir kitapta topladı (Timaş Y., 2009). Muhtar Tevfikoğlu’nun Kültür Bakanlığının ‘Türk Büyükleri’ dizisinden basılan küçük Ali Emîrî (1989) biyografisinden sonra Kemal Çelik de Bir Kitap Dostu Ali Emîrî Efendi (1857-1924) adlı eseriyle müellifin biyografisini kitaplık çapta çalışmış oldu (Mor Y., Ankara 2007).
Fakat Ali Emirî’nin pek güzel ve kapsamlı biyografisini Ali Birinci Hoca yazmıştır: Kitabistan Mülkünün Sultanı Ali Emîrî Efendi (Dergah dergisi, 47. sayı, Ocak-1994)... Ekrem Işın’ın hazırladığı Millet Yazma Eser Kütüphanesi’nden Bir Seçme: Ali Emiri Efendi ve Dünyası - Fermanlar, Beratlar, Hatlar, Kitaplar (Pera Müzesi Y., 2007) künyeli çalışma da oldukça yakışıklı bir kitaptır.
Kitapkurdunun eserleri
Gelelim Ali Emîrî’nin eserlerine ve özellikle bu eserlerden çeviriyazı yoluyla günümüzde yayımlananlarına… Telif eserlerinden önce belki de tek yazma nüshasını bulup ilim dünyasına hediye ettiği Dîvânü Lugati’t-Türk’ün ikinci müellifi saymak gerekebilir kendisini… Çünkü eseri, bir sahafta varakları birbirine karışmış perişan bir vaziyette bulup da 33 altın sayarak satın almasa kim bilir ne olacaktı bu eser…
Telif eserlerinden olan ve sahaf gezilerinde bir zamanlar sık rastlanan eseri İşkodra Şairleri ve Ali Emiri’nin Diğer Eserleri adıyla Hakan Karateke’nin yayına hazırladığı kitaptır. Bu eseri Enderun Kitabevi 1995’te basmıştı.
Osmanlı Vilâyât-ı Şarkiyyesi adlı -ilk kez 1918’de Osmanlı harfleriyle basılan- eseri Osmanlı Şark Vilâyetleri adıyla birkaç kez yayına hazırlanıp neşredildi. Eser 1992’de Abdulkadir Yuvalı ve Ahmet Halaçoğlu tarafından (Erciyes Üniv. Y.) ve aynı neşir 2008’de Babıali Kültür Y. tarafından; 2005’te Kenan Ziya Taş, Sadettin Baştürk ve Serkan Sarı tarafından (İlâhiyat Y.) yayınlanmıştır.
Bir özlü sözler antolojisi görünümündeki Ezhâr-i Hakîkat adlı eseri ise Hakikat Çiçekleri adıyla 2007’de Abdulkadir Demir tarafından hem çeviriyazı hem sadeleştirme yoluyla hazırlandı ve basıldı (Kaynak Y.).
Maceralı Yemen Hâtıratı hazırlığı
Ali Emîrî Efendi’nin Yemen Hâtırâtı adlı eserini ise Hece Yayınları’nın teklifi üzerine çeviriyazı-tercüme yoluyla ben yayına hazırlamıştım (Ankara 2007). Eser, yazma nüsha hâlinde idi ve üstelik ‘tebyîz edilmemiş’ yani temize çekilmemiş bir nüsha olarak kalmıştı.
Yayınevi bana bu eseri mikrofilmden fotokopiye aktarılmış bir hâlde verdi. Heyecanla üzerinde çalışmaya başladığımda çok geçmeden gördüm ki eser aslında bir hâtırat değil, özet bir Yemen tarihidir. Üstelik bu temize çekilmemiş nüshada sık sık sonradan satır aralarına girmeler yapılmış ve bunların işaret ediliş tarzı yer yer çok belirsiz... Bir de merhum Emirî’nin hiç ummadığınız bir yerde metni Arapçaya döndürmesi, çalışmayı biraz güçleştiriyordu. Sanırım % 90’ı Türkçe olan metne bazı Arapça kaynaklardan naklettiği bilgileri öylece bırakmıştı. Elbette eserini temize çekmiş olsaydı buraları yeniden düzenlerdi.
Merhumun yazısı çok zor okunuyordu
Hemen söylemeliyim; merhum Ali Emîrî’nin yazısını hiç de okunaklı bulmadım. Hatta kendisine yetişmiş ve yüz yüze görüşmüş olsam rahatlıkla söyleyebilirdim ve eminim kendisi de bana hak verirdi ki yazısı pek okunaklı değildi. E buna mikrofilmden aktarılan fotokopilerin kurşunî zeminli berbat görüntüsü de eklenince işim bayağı zorlaşıyordu. Canımı dişime taktım ve metnin bütününü çeviriyazı ve Arapça bölümlerini de tercüme yoluyla yayına hazırladım ve kabataslak olarak bitirdim. Fakat okuyamadığım yerler hâlâ vardı.
Sonuçta bu yayına hazırlama işi oldukça uzadı. Yayınevinin sabrı taşıyor ve fakat ben metni nihayete erdirebilmek için çırpınıyordum. Öncelikle metinde geçen -birçoğuna ilk kez o metinde rastladığım- sürüyle yer adının altından kalkmağa çalıştım. Osmanlı Yer Adları Sözlüğü yeterli olmadığında MEB İslâm Ansiklopedisi’nde İhsan Süreyya Sırma tarafından yazılan “Yemen” maddesine başvurarak falan, yani uzun bir uğraştan sonra yer adları konusunu bir şekilde hallettim. Şimdi sıra eserde yine bolca geçen şahıs adları, hanedan isimleri vb. özel isimlerin halline gelmişti. Bunu için ayrıntılı Yemen Tarihi kitapları bulmalıydım. Merhum Emirî, Yemen tarihini tâa Hazret-i Resûl-i Ekrem döneminden başlatıyordu.
İşte bu aşamada artık yayınevinin sabrı tam anlamıyla taştı. Aldığım sert bir ültimatomla metne hemen son noktayı koyup teslim etmem istendi. Kem küm edip şahıs isimleri için kaynak karıştırmam gerektiği hususunu dile getirmem kâr etmedi. ‘Ama’ dedim, ‘metinde net bir çekim olmadığı için hâlâ okuyamadığım yerler var’… Bunun üzerine nereden zuhur ettiğini anlayamadığım bir CD-ROM ortaya çıktı ve onu alıp grafiker Bülent Bey’e vermem ve ekranda okuyamadığım yerler büyütülerek kelimeleri okumaya çalışmam istendi.
Hasbünallah… Bu CD-ROM daha önce neredeydi ki… Hem çarnaçar, hem biraz da sevinerek denileni yaptım ve hemen oracıkta bilgisayar teknolojisinin yardımıyla okumadığım kelimeleri büyültülmüş görüntülerinden okumayı başardım. Yayınevine kalırsa mesele hallolmuştu; bana kalırsa şahıs adları için de biraz vakte ihtiyacım vardı. Fakat metnin dizilmiş hâlini de yayınevine teslim etmiştim bir kere. Son düzeltmeler de bu metne eklenmiş durumdaydı. Dolayısıyle eser, bu hâliyle benden çıkmış oldu.
Eserin yayınından sonra, özellikle bahsettiğim o yer adları, şahıs adları, hanedan isimleri vb. özel isimler konusunda bir eleştiri yazısına da konu oldu Yemen Hatıratı. Yahya Yeşilyurt’un historystudies’te yayınladığı bir tanıtım-eleştiri yazısıydı bu.
Yemen Hâtırâtı meğer Yeşilyurt’un yüksek lisans tezi imiş ve tabii üzerinde oldukça etraflı bir şekilde çalışmış. Yazısında benim yanlış okuduğum bütün şahıs ve hanedan isimlerini tespit etmiş. “Ancak bünyesinde bir takım düzeltilmesi gereken aksaklıkları da barındırmaktadır.” cümlesiyle birçok haklı ve doğru eleştirisini sıralamış makalesinde Yeşilyurt. Hem bu eleştiriler, hem de bu eleştirilere verilecek cevaplar teknik olacağı için sizi sıkmak istemem zira Arapça kelimelerin farklı kişilerce nasıl farklı okunabileceğinin, bir harfin dahi okumada ve dolayısıyla anlamda meydana getirdiği değişikliklerin tafsili ziyadesiyle uzun...
Yahya Yeşilyurt'un bu Yemen Hatıratı neşri için olumlu bulduğu taraflar da var. Mesela Yemen Tarihi hakkında bir elin parmaklarının sayısını geçmeyecek kadar az kaynak bulunduğu; “yanlışları da olsa yayınlanan bu esere olumlu bir bakış açısıyla yaklaşmanın daha sağlıklı olacağı” gibi insaflı yargılarla bitiriyor. Doğrusu kendisine teşekkür borçluyum.
Yusuf Turan Günaydın yazdı