Konya dendiği vakit akla gelen ilk isim şüphesiz Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi’dir. Ancak Konya ile bütünleşmiş tek isim Hz. Mevlana değildir. Konya ile hemhal olması hasebiyle Konevi olarak isimlendirilen, 673/1274 yılında Konya’da vefat eden mütefekkir, sufi ve din âlimi olan Sadreddin –i Konevi Hazretleri de Hz. Mevlana kadar önemli bir başka değerimizdir. Doğumu Malatya olan Sadreddin-i Konevi Hazretleri Türk-İslam düşüncesini, Anadolu İslam anlayışını ve özellikle Osmanlı toplumunun ilim ve kültür hayatını doğrudan etkileyen fikirler üretmiş ve bunlarla nice nesilleri beslemiş. İslami tefekkürün ana unsurlarından olan varlığın hakikati/ mârifetullah üzerine yoğunlaşmış olan Konevi Hazretleri, eserlerinin çoğunu bu sahada vermiş. Bu eserlerinden biri de günümüze Gelenek Yayınları tarafından kazandırılmış, tercümesini Dilâver Gürer, Betül Güçlü ve Ali Çoban’ın yaptığı Mar’âtü’l–Ârifîn (Âriflerin Aynası) isimli eseridir.
Fatiha Suresi’nin sırrı üzerinde duruyor
Her kitap bir aynadır aslında. Her okuyucu o aynada kendini kendince görür. Yazar sanmıyorum ki hiç bir vakit kendi istek ve arzusunu tam manasıyla okuyucuya aktarabilsin. Bu minvalden baktığımızda Ariflerin Aynası acaba bizlere neler söylemektedir? Bilemiyorum, herkese farklı birşey söyleyeceği tartışma götürmez. Lakin söylediği ne olursa olsun irtifasının bugünün okuyucuları olarak bizlerin çok ama çok üzerinde olduğu kesin. Herkes kendi kabınca dermanını bulacaktır bu eserde. Hayatı boyunca hanesini bir ilim merkezi olarak kullanan Sadreddin-i Konevi, bugünlere taşınmış bu eserinde, çevirenlerin aktarımıyla, ‘mâsivânın kıskacında kıvranan modern çağın ruhlarına’ şifa sunuyor.
Ariflerin önderi olan Hz. Ali’nin dediği üzere, “İlacın kendindedir farketmiyorsun/ İlletin kendindedir görmüyorsun/ Zannedersin ki sen küçük bir parçasın/ Halbuki sen büyük bir alem saklarsın”
Ümmü’l – Kitâp ve Kitâbü’l- Mübîn diye adlandırılan Levh-i Mahfûz ile insana bilmediğini öğreten, akılda icmâl ettiğini nefeste tafsil ve takdir eden Allah’ın; ‘her şeyi senin için, seni kendim için yarattım’ düsturuyla Ariflerin Aynası'nı kaleme alan Sadreddin-i Konevi Hazretleri, kitabında Fatiha Suresi’nin sırrı üzerinde durur. Bu sırrı kelimeler üzerinden anlamaya çalışmak kanımca edebsizlik olmakla birlikte zaten idrak da edebileceğimiz bir mesele değildir.
Fâtiha Dairesi
Konevi Hazretleri Ebû Hureyre’den rivayet edilen Hadis-i Şerif’e binaen hareket eder. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurur ki: Allahü Teâlâ şöyle buyurdu: “Namazı kendimle kulum arasında iki kısma ayırdım. Kuluma istediği verilecektir. Kul: ‘Bimillâhi’r-rahmâni’r-rahîm’ dediğinde, Allâhü Teâlâ: Kulum beni zikretti, der. Kul: ‘El- Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemin’ dediğinde, Allâhü Teâlâ: Kulum bana hamd etti, der. Kul : ‘Er- Rahmâni’r- Rahîm dediğinde, Allâhü Teâlâ: Kulum beni medh ü senâ etti, der. Kul: ‘ Mâliki yevmi’d-dîn dediğinde, Allâhü Teâlâ: Kulum benim şânımı övdü, der. Kul: ‘ İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn’ dediğinde, Allâhü Teâlâ: bu benimle kulum arasındadır, kuluma istediği verilecektir, buyurur. Kul: ‘İhdina’s- sırâta’l- müüstakîm, sırâta’l-lezine en’amte aleyhim, gayri’l – mağdûbi aleyhim vela’d dâllin’ dediğinde, Allâhü Teâlâ: Burası kuluma âittir ve ona istediği verilecektir, buyurur.”
Sadreddin-i Konevi Hazretleri bu hadis neticesiyle Fatiha’nın kendine verilen kadarının sırrını, insanlara açar. Öyle ki; Fatiha’nın başlangıcından ‘ Mâliki yevmi’d-dîn’e kadar olan kısım yalnızca Allah’a âittir. ‘İhdina’s – sırâta’l – müstakîm’den Fatiha’nın sonuna kadar olan kısmı ise yalnızca kula âittir. Lakin iş sadece burayla bitmez çünkü ‘İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn’e gelindiğinde, buranın hem Allah hem de kul ile ilgili olduğu görülür. Bu sırlı yapıyı daha iyi idrak etmek bakımından Konevi Hazretleri bir Fâtiha Dairesi de oluşturuyor. Bu daire bütün mevcûdatı kapsayan külli bir dairedir. Bu daireye göre Fâtiha’da Hak ile ilgili kısım Ceberût olarak isimlendirilir. Kul ile ilgili olan kısım ise ikiye ayrılır. Bunun bir kısmı Melekût, diğer kısmı ise Mülk alemidir. Kulun bir rûhu ve bir cismi olmasından dolayı onun rûhu Melekût’a ve cismi ise Mülk’e şâmildir. Bunun yanı sıra kul saâdet ve hidâyet yahut şakâvet ve dalâlet ehli olarak da tahsis edilmiş şekilde bulunur ki bu da yukarıdaki Fâtiha Dairesinde mündemiçtir.
Sadreddin-i Konevi Hazretleri Mir’âtü’l- Ârifîn‘inde bu yolla dört hakikati ifade eder. Bu daireleriyse okuyucu Mir’âtü’l- Ârifîn’de bulabilir. Bizim emeğimiz her namazın ve hayatın içinde mütemadiyen canlı olan Fâtiha’nın binbir hakikatinden birini dile getirmede aracı olmaktı. İnşallah olabilmişizdir.
Metin Erol, arifler aynasında kendini silik görerek yazdı