Seyyid Kutub'un unutulan değerli çalışması

Arapçada on binden fazla kelime kullanarak yazan ve konuşan nadir insanlardan biri idi Seyyid Kutub. Onun yazdığı 'Kur’an’da Edebi Tasvir' kitabı halen bu alandaki en güzel çalışmalardan. Muaz Ergü yazdı.

Seyyid Kutub'un unutulan değerli çalışması

Seyyid Kutub idam sehpasına götürülmektedir. Ezher’den bir müftü yanına yaklaşarak kelime-i şehadet getirmesini ister. Seyyid Kutup: “Sen bu komediyi tamamlayan son figür müsün? Sen geçimini bu kelimeyi söyleyerek sağlıyorsun. Ezher’den maaşını bu kelime sayesinde alıyorsun. Bense o kelime için ipe çekiliyorum…” Evet, çok derin bir paradoksun ve tereddütsüz imanın sergilenişi… Bu sözler tarihin her devrinde yaşanan paradoksu gözler önüne seriyor. Dini statükonun, egemenliğin bir nesnesi haline getirenler ve buna karşı canlarıyla, başlarıyla direnenler. Bir yanda insanı sistemin kölesi haline getiren kokuşmuş bir anlayış, diğer yanda insanı özgürlüğün ve özgünlüğün sınırlarında doyasıya koşturan bir inanç. Seyyid Kutup inanmanın ve adanmanın derin mutmainliği içinde yürüyordu son yolunu. Korkusuzca… Karşısındaki müftü ise kendi hayatını garanti alabilmek için, egemenlere hoş görünmek için bir komediyi oynuyordu. Pısırıkça…

Seyyid Kutup zalimlerden, modern firavunlardan af dilemeyen çetin bir irade. Tavizsiz, keskin… O, hep sahici ve sahih bir çizginin savunucusu oldu. Kırpmadan, kıvırmadan… Üzeri hurafelerle, mitolojik yalanlarla örtülmüş, insana değmeyen, insanı ve onun sorunlarını dinlemeyen bir dinin, inancın karşısında oldu. Zulme ses çıkarmayan, zalimlerin otorite makamı olan bir dini düşünceyle arası hiç iyi olmadı. Onun inandığı prensipler hayata dokunan, hayatı kapsayan, diri, dirilere bir şeyler söyleyen Kur’an’dan süzülüp geliyordu. Yanlışlara kafa tutan biriydi. Sertti, keskin… Keskinliği, tavizsizliği dolayısıyla birçok eleştiriye muhatap oldu. Oysa o, Kur'an'daki anahtar kavramları çok dinamik ve canlı bir şekilde anladı. Şeytan, firavun, tağut, ilah, rab gibi kavramları statik, durmuş, işlevini tamamlamış birer kavram olarak görmedi. Bütün bu kavramları yerli yerine oturttu. Zaten bu tür kavramları statikleştirmek, bağlamından koparmak onları anlamamak demek. Kutup, dini metinlerin içinde yoğun olarak yer alan israiliyyata ilişkin kavramları tashih etti. Mücadelesi etliye sütlüye karışmayan, bir dogmalar yığını haline getirilen batıl din anlayışına karşı da oldu. Bu sebepten birçok fincancı katırını da ürküttü. En başta Mısır devletinin yöneticileriyle karşı karşıya geldi. Hiç hak etmediği ithamlarla yargılandı. İnancın bedelini hapishanelerde ödedi. Ve başını idam sehpasında vererek…

Seyyid Kutup deyince çoğu insanın aklına siyasal İslam, aşırı politize olmuş bir figür, şiddet, İslami terörizm gibi kavramlar geliyor. Ortadoğu’da, Toyota marka bir pikap üzerinde sağa sola ateş açan Taliban militanlarının fikir babası olarak lanse ediliyor. Oysa o, hep sosyal adaletin, eşit paylaşımın peşinde olan bir düşünür ve aksiyon adamıdır. Gayesi insanı hak ettiği menzile doğru götürme çabası. İnsanın kanını donduran, mide bulandıran bir şiddet anlayışıyla uzaktan yakından ilişkisi olmamış. Onu ilmi yönden eleştiremeyenler, yazdıklarına denk bir cümle yazamayanlar bu gibi suçlamalara meylediyor. Oysa o, hiçbir zaman şiddetin, terörün yanında yer almadı. Yaşadığı dönemlerde bizatihi terörü engelleyen biri oldu. Her zaman Peygamberî bir metodun izlenmesinin gerekliliğini vurguladı. Bütün yozlaşan, uzlaşan düşüncelere karşı İslam’ın ilk dönemlerinde hayat bulan düsturların yeniden diriltilmesini savundu.

Kur’an’da Edebi Tasvir kitabı halen aşılamadı

Kutup çağımızı “Modern Cahiliye” dönemi olarak niteledi. Bu cahiliyyeden kurtuluşun ancak ve ancak saf, bulandırılmamış, sınırları kesin ve net olan İslami bir mücadeleyle olacağının altını önemle çizdi. Amerika’da kaldığı yıllarda Batı düşüncesini çok iyi tanımış ve analiz etmişti. İslami ilimlere vukufiyeti ise kuşku götürmez. Yazdığı tefsir bunun en büyük kanıtlarından.

Ayrıca onun unuttuğumuz bir diğer yönü edebiyatçılığıdır. Aslında bu yönü gerçekten önemli. Dile çok hâkim. Arapçada on binden fazla kelime kullanarak yazan ve konuşan nadir insanlardan. Onun yazdığı Kur’an’da Edebi Tasvir kitabı halen bu alandaki en güzel çalışmalardan. Bu çalışmayı bırakın Müslümanları, Kur’an üzerine çalışan oryantalistler bile hayranlıkla değerlendiriyor. Kitapta Kur'an tasvirlerinin teorik açılımı yapılıyor. Daha sonra kıssalar ve bu kıssalardaki tasvirler üzerinde ayrıntılı olarak durulmakta. Kutup, adı geçen çalışmada her okuyuşta insanı derinden etkileyen, yeni yeni şeyler hissettiren, tadına doyulmayan Kur’an’ın bu yönünü araştırıyor.

Kur’an’daki en güçlü anlatım biçiminin tasvir yöntemi olduğunu söylüyor. Ve bu yöntemi şöyle anlatıyor: “Tasvir, Kur’an üslubunun en güçlü anlatım aracıdır. Kur’an, gözle görülen hadiselerin, manzaraların, zihinde oluşan soyut mefhumların ve ruhi hallerin yanısıra insan tipleriyle beşer tabiatını da hisse ve hayale hitap edecek şekilde -tasvir metodunu kullanarak- tablolaştırır. Onlara öyle bir canlılık ve hareketlilik verir ki, zihinde oluşan o soyut mefhumların hareketli bir şekle büründüğü; o ruhi hallerin canlı bir tabloya dönüştüğü, insan tiplerinin canlanıp hayat kazandığı ve beşer tabiatının da mücessem bir hal aldığı görülür. Böylece hadiseler, zihinde oluşan tablolar, kıssalar ve manzaralar, canlı ve hareketli bir duruma gelir. Dinleyici Kur’an’ın bu tasvirini -okunmakta olanın bir kelâm veya bir misal olduğunu unutup- bizzat şahit olduğu bir hadise olarak zihninde canlandırır. Öyle ki, kişi, artık tasvir edilen sahnedeki şahıslardan biriymişçesine olayların seyrinden etkilenir ve duygularını jest ve mimikleriyle açığa vurur. Bundan sonra anlatılan kıssa, hayatın hikâyesi olmaktan çıkar, bizzat hayatın kendisi olur.”

Evet, Seyyid Kutup bir şahit, bir şehit… 29 Ağustos 1966’da idam edildi. Rahmet olsun, selam olsun ona!…


 

Muaz Ergü yazdı

YORUM EKLE