Baymirza Hayit, Türkistan sevdalısı bir entelektüel... Ölümünden (31 Ekim 2006) bu yana on yedi yıl geçti. O, çektiği çilelerle, yaşadığı savaşlarla, sürgünlerle, yargılanmalarla tam bir Türkistan sevdalısı; yazdığı tezleriyle, çalışmalarıyla, kitaplarıyla da tam bir entelektüel.
Baymirza Hayit, onlarca eser kaleme almasına rağmen bugün Türkiye Türkçesiyle satın alabileceğimiz eseri ne yazık ki bir adettir. O da en son 2000 yılında, henüz Baymirza Hayit hayattayken ikinci baskısı yapılan “Sovyetlerde Türklüğün ve İslam’ın Bazı Meseleleri” kitabıdır. Diğer kitapları birçok yayınevinden basılmasına rağmen tükenmiş ve bir daha da basılmamıştır. Bunun yanında Baymirza Hayit’in birçok eseri hala çevrilmemiştir.
SSCB ablukasını yıkan bir aydın
Bu durum bizlerin Türk coğrafyasıyla ve daha ötesi kardeşlerimizle ne kadar az ilgilendiğimizi gösteren acı bir tablodur. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) işgal ettiği topraklardaki ilk amacı, oranın aydınlarını, entelektüellerini yok etmekti. Bununla amaçlanan bir ülkenin bağımsızlığını savunacak isimlerin ortadan kaldırılması ve o ülkelerin bağımlı ülkeler haline getirilmesiydi. Ne yazık ki bunda büyük ölçüde başarılı oldular.
Baymirza Hayit ise o çetin şartlardan sıyrılıp kendini yetiştiren bir entelektüel olarak bizlerin dikkatini çekmeliydi. Fakat ne yazık ki Türkiye’de aydın veyahut entelektüel denildiği zaman pek önemsenmez, hatta tepki çeker. Hepsinin din ve millet karşıtı olduğu düşünülür. Burada kaçırılan nokta şu ki, 20. yüzyılda birçok coğrafyada aydın-entelektüel demek; vatan, millet, din, bağımsızlık aşkı ve emperyalizm ve işgal karşıtlığı demekti. Böyle olumlu bir anlamı vardı aydınların. Baymirza Hayit da böylesine olumlu bir anlamı taşıyordu. O, ülkesi, vatanı ve dini için mücadele etmişti.
Türk coğrafyasıyla Baymirza Hayit üzerinden ilgi kurmak
SSCB yıkıldığı zaman (25 Aralık 1991) Türk dünyası yaklaşık bir on sene dikkatimizi çekti, sonrasında ise onu kaderine bıraktık. Bütün SSCB’den kopan ülkeleri, oradaki Türkleri ve Müslümanları görmezden geldik. Halbuki orası bizim geldiğimiz diyardı, orada kardeşlerimiz vardı. Neden unuttuk, unutmak zorunda mı kaldık, bunun muhasebesini de yapmadık. 1990’ların başında bir rüzgâr esti, Türk coğrafyasıyla ilgilendik, daha sonra -Türkiye’deki terör olaylarının artması nedeniyle olsa gerek- gene içimize kapandık.
Baymirza Hayit da işte hem o coğrafyayı hem de oradaki insanları hatırlamak adına büyük bir olanak. Yazdığı eserler ve mücadele dolu yaşamıyla hatırlanılması ve her daim akılda tutulması gereken büyük insan. Onu en kısa nasıl anlatabilirim diye düşünüyorken, kitabında yazdığı şu satırları gördüm: “Türklerin geleceği, onların geçmişini sistemli öğrenmek ve öğretmek ile bağlantılıdır. Geçmişi öğrenmek ve geçmişteki hata ve faciaları tekrarlamamak için mühimdir.” İlk bakışta basit görünen bu sözler Baymirza Hayit’in yaşam felsefesini özetler niteliktedir. O, hayatının önemli bir bölümünü vatanı Türkistan’ın ilmi yönden araştırılmasına adamıştır.
“Orta Asya” tanımlaması yanlış
Peki, kitapta ne var? Aslında kitapta yok yok, öyle ki ilk Türk devletlerinden son kurulan Türk devletlerine kadar oldukça uzun bir dönem hakkında birçok makale var. Yalnız kitabın adından da anlaşılacağı üzere, esas olarak SSCB ve sonrasındaki döneme değiniliyor. Türkistan’ın iktisadi, milli, dini problemleri bilimsel bir üslup ve verilerle inceleniyor. Makalelerde Türkistan hakkında a’dan z’ye her türlü bilgi ele alınıyor.
Türkistan kelimesini tartışan Baymirza Hayit, Rusya’nın Türkistan için “Orta Asya” dediğini, bunun yanlış ve oradaki Türk varlığını inkar eden bir tanımlama olduğunu belirtmiştir. Hayit, Türkistan’ı bütün Türklerin yaşadığı yer olarak görmektedir. Bunun içerisine Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan gibi bağımsız ülkeler girdiği gibi, Rusya (Sibirya) ve Çin (Doğu Türkistan) içerisinde kalan tutsak bölgeleri de sokmaktadır.
Türkiye ve Türkistan arasında varlığı tartışmalı bağlar iyice kopmuştu
Ceditçilik konusuna da ayrı bir başlık açan Baymirza Hayit, Ceditçiliğin Türkistan coğrafyasında dini ve milli hareketin güçlenmesine katkıda bulunduğunu belirtmiştir. Rusya ve bazı mutaassıp din adamlarının tepkisini çeken Ceditçiler, dini alandaki çalışmalarının yanında edebiyat ve tiyatro alanında milli varlığı pekiştiren ürünler ortaya koymuşlardır. Baymirza Hayit, Ceditçilerin çok fonksiyonlu özelliklerinin hâlâ tam anlamıyla araştırılmadığından yakınmaktadır.
Tarih boyunca Türkistan-Buhara medreselerinde yetişen insanların Türk-İslam kültürüne yaptıkları katkıları inceleyen Baymirza Hayit; İbni Sina, Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacip, Edip Ahmet Yükneki, İsmail Buhari, Tirmizi, Ahmet Yesevi gibi isimlerin buralardan çıktığını belirtmiştir. Buna karşın uzun bir dönem ilmi çekiciliğini kaybeden bölgenin üzerinden bir de SSCB gibi dini yasaklayan bir yönetim geçince Türkistan eski şöhretinden gittikçe uzaklaşmıştır.
Velhasıl; Türkiye’nin 1990’larda orayla ilgilenip sonra geri çekilmesinin bir nedeni de büyük ihtimalle bölge hakkında bilgisizlikti. SSCB’nin içe kapanık yapısı, Türkiye ve Türkistan arasında varlığı tartışmalı bağları iyice koparmıştır. Neredeyse seksen yıl boyunca o bölgeyle alakalı hiçbir bilgi bizlere ulaşmamıştır. Aralık 1991’de birden çöken SSCB sonrasına ise hazırlıksız yakalanmış, bir şeyler yapmaya çabalamış, fakat bölge hakkında bilgisizliğimizin kurbanı olmuşuzdur. İşte tam burada bir kere daha Baymirza Hayit gibi bölge hakkındaki bilgileri tartışmasız kabul edeceğimiz entelektüellerin önemi bir kere daha anlaşılıyor.
Sonuç olarak Türkistan’dan geriye kurumuş göller, yapay sınırlarla gittikçe birbirinden farklılaştırılan ülkeler, kökenlerinden uzaklaştırılmış insanlar kaldı. Yine de her şeye rağmen Türkistan incelenmeye, araştırılmaya ve ilgilenilmeye değer bir coğrafya. Bizim kökenimiz orası, kardeşlerimiz ve dindaşlarımız orada. Birileri Türkistan ile sadece yeraltı ve yerüstü kaynakları dolayısıyla ilgilenebilir; yalnız Türkiye, orayla çıkar ilişkisi gözetmeden tarihin sonuna kadar her daim ilgilenmek mecburiyetindedir.
Yusuf Tunçbilek