Müslümanca düşünmek için Müslüman olmak yeterli mi?

Kötü bir dünyada iyi bir Müslüman olmak mümkün mü? Müslümanca düşünmek için Müslüman olmak yeterli mi? Bugün Müslümanların dine bağlılığı neden ideolojik kalıpları aşamıyor? Rasim Özdenören, "Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler" kitabında bu soruları cevaplıyor. Burhan Alsan yazdı.

Müslümanca düşünmek için Müslüman olmak yeterli mi?

Rasim Özdenören tarafından kaleme alınan kitabın ilk baskısı 1985 yılında yapılmıştır. Ben, kitabın İz Yayınlarından çıkan otuz üçüncü baskısını okudum. Eser, Özdenören’in 1970’li ve 1980’li yıllarda yazdığı denemelerin teşekkülüdür. Ehemmiyet arz birçok konuya değinen yazar, Müslümanca düşünmeye dair tespit, teşhis ve tavsiyelerini hem İslami açıdan hem de kendi penceresinden yorumlayarak okura aktarmaktadır. Bununla beraber gündelik hayata ilişkin bireysel ve içtimai konularda, bir Müslüman’ın nasıl düşünmesi gerektiğini açık ve anlaşılır bir dille ifade etmiştir. Yazar fikirlerini dört büyük başlık altında sunmaktadır.

İlk kısımda “Panorama” başlığını görmekteyiz. Yazar, burada bazı genellemeler yaparak dünya üzerindeki çeşitli adaletsizlikleri örnek vermek suretiyle birtakım bozuk anlayışlar olduğunu savunuyor. Bunu üretimin adil dağıtılmaması, açlık, evsizlik, eşitsizlik vb. örnekler vererek dile getirmiş. Günümüz dünyasındaki asıl problemin, kafa yapısında olduğuna dikkat çekmiştir. Batı kafasıyla Müslüman kafası arasındaki farklara değinen yazar, Batılı anlayışın; insanları metalaştırdığını, sömürdüğünü ve yalnızlaştırarak kendine yabancılaştırdığını vurgulamaktadır. Bu yabancılaşmayı da bireycilik üzerinden okumuştur. Batı’nın, bireyciliği bir yaşam tarzına dönüştürdüğüne temas etmiştir. Kimi genellemelerden sonra Özdenören, teknoloji ve bilimin yükselmesini iyi okumak gerektiğinin altını çizerek teknolojiye boyun eğmeden onu iyi niyetle kullanmanın doğru olacağını belirtmektedir. Teknolojinin ya da bilimin mahiyetini ele alırken niyete ve asıl gayeye göre yorum yapmaktadır. Bu noktada basireti ve irfanı elden bırakmamak elzemdir.

Yazar, sonraki başlıkta kaypaklık üzerinde durmuştur. Bunu, demokratik hayat tarzının yansıması olarak değerlendirerek kavram karmaşası yaşandığını ifade etmektedir. Laiklik, milliyetçilik, hürriyet ve demokrasi gibi sözcüklerin herkes tarafından rahatlıkla kullanıldığına ve asli anlamlarından koparıldığına parmak basmıştır. Bunun sonucu olarak ise kavramların kaypaklaştığını ve yerinde kullanılmadığını işaret etmektedir. Rasim Özdenören, İslam’ı anlamamanın Müslümanların gelişimi açısından önemli bir engel olduğunu vurgulamıştır. Bilhassa günümüz Müslüman’ının İslam’ı kavramakta zorlandığını ifade etmiştir. Batı uygarlığının zihin kalıplarıyla İslam’ın anlaşılması imkânsızdır. Çağımız Müslüman’ındaki bu durumu muhtelif sebeplere bağlamıştır. Profan bakışın Müslümanlar üzerindeki etkisini, ancak Müslümanca düşünerek ve Müslümanca yaşayarak kırabiliriz, demiştir. “Bugün Müslümanlar, sanıyorum en çok İslami bilince sahip olmaya muhtaç görünüyor.”(s.31) Özdenören, sonraki sayfada kapitalist anlayışın İslam’ı derinden yaraladığını dile getirmiştir. Kapitalizmin, İslam’ın mantığına ve temel değerlerine taban tabana zıt olduğunu aktarmaktadır.

Müslümanca düşünmenin çerçevesi

İkinci bölüm, “Sağlıklı Düşünmeye Doğru” başlığını taşımakla beraber burada; inancın, İslami doğruların, tercihlerin, yabancı terimlerin, çağa İslami perspektiften bakmanın ve Müslümanca düşünmenin çerçevesi çizilmiştir. Ayrıca olay, olgu ve durumları Müslümanca değerlendirmenin hangi düzlemde olması gerektiği ile ilgili zihin açıcı fikirler sunulmuştur. Özdenören’e göre bazı eylemler mutlak dini buyruktur ve bu saikten ötürü yapılmamalıdır.

Mesela, domuz eti sağlığa zararlı olduğu mülahaza yapılarak değil doğrudan haram kılındığı için tüketilmemelidir. “Dine, Allah’ın emri olduğu için ve salt bunun için inanmak asal bir usul meselesidir.”(s.50) Yazar, gerçek ve doğru kavramlarına eğilerek bunları yerli yerinde kullanmamanın birtakım yanılsamalara neden olacağını beyan etmiştir. Özdenören; “Müslümanların hâlihazırda içinde yaşadığı gerçekler, aslında onların yaşaması gereken gerçekler değildir” demektedir. (s.51) Yazar, burada Müslümanca yaşayamayanları tenkit etmektedir. Ona göre Müslüman, sadece dünyevi kazanımlar için değil Allah’ın rızasını kazanma amacıyla yaşamalıdır.

Rasim Özdenören, yabancı terimler üzerinden İslam’a bakarak bunun kritiğini yapmıştır. Ona göre bazı terimlerin dilimize yerleşmesi bir süre sonra kanıksanmıştır. Din adamı, dinî ibadetler ve dinî günler sözlerini buna örnek olarak vermiştir. Bu tür ifade kalıplarının Batı kültüründen geçtiğinin altını çizmektedir. Yazar, “dinî ibadet” derken sanki dinî olmayan bir ibadet şekli varmış gibi izlenim uyandırılmasına karşı çıkmaktadır. Bu bölümün sonlarına doğru Özdenören “İslam, Müslümanları kâfirlere benzemekten men etmektedir” demiştir. (s.62) Ferdî, hukuki, ticari, dinî veya beşeri tüm ilişkilerde İslam’ın naslarına uyarak yaşamak, Müslüman’ı kâfirlere benzemekten alıkoymaktadır. Yazar, son olarak Müslümanca yaşama özgürlüğünün bir hak olduğunu dile getirmiştir. Müslüman olma özgürlüğünün ayrıcalık olduğunu da bahusus vurgulamıştır.

İyi bir Müslüman olmak

Üçüncü bölümde “Müslüman’ın Nitelikleri” başlığı altında bir Müslüman, hangi vasıfları taşımalı, olaylara ve durumlara hangi pencereden bakmalı gibi konular irdelenmiştir. İslami yaşam tarzında kuramlar veya görüşler pratiğe aktarılmıştır. Bu, İslami düşünce biçimiyle Batılı düşünce biçiminin farkını ortaya koymaktadır. Bu noktada bir Müslüman, söylediklerini yapmalı ya da yapamayacağı şeyleri söylememelidir. Müslüman’ın söylemleriyle eylemleri özdeşleşmelidir. Ayrıca Müslüman birinin amellerindeki maksat Allah’ın rızasını kazanmaktır. “Müslüman için amaç, salt Allah’ın rızasını kazanma hedefine matuftur.”(s.76) Özdenören, “Bağlanmada Yöntem” alt başlıklı denemesinde “Müslüman’ın dine bağlılığı, belli bir fikre nazari bağlılık türünden bir bağlılık değildir” demiştir. Yazar burada bağlılığın, yaşantıya ve amellere sirayetine görüldüğüne temas etmektedir.

Bunun yanı sıra ilk Müslümanlar ile günümüzdeki Müslümanların dine bağlılıklarındaki yöntem ve düzlem farkına da değinmiştir. Günümüz Müslüman’ında hasbiliğin bir ölçüde ortadan kalktığını ifade etmektedir. Mamafih kötü bir dünyada, iyi bir Müslüman olunabileceğini de ayrıca belirtmektedir. Yazara göre Müslüman bilgi sahibi olmalıdır. Yalnız sadece dini bilgi sahibi olmak yetmez. Müslüman, bilgisini bir ilke etrafında şekillendirmelidir. Edindiği bilgiler ona İslam’ın ruhunu kavratarak bilinçli olmasını sağlamalıdır. Müslümanca yaşamanın şuuru her daim hissedilmelidir. Müslüman’ın bir başka niteliği kul olarak kendini kavraması ve kulluk bilinciyle yaşamasıdır. Kul olmanın Allah katındaki yerini çok iyi idrak etmelidir. Özdenören’e göre Müslüman, yaşadığı her anın farkında olmalı ve ölüme hazırlanmalıdır. “Müslüman’ın yarına kalma gibisinden hastalıklı kaygıları yoktur.” (s.105) Ölüm bir Müslüman için Batı anlayışında olduğu gibi bir son değildir. İslam nazarında ölüm, kul olmanın gereklerini yapma adına hesap vermenin başlangıcıdır.

Sosyal yapının temelinde hukuk vardır

Özdenören, kitabın son bölümünde “İslam’ın Özgünlüğü” ile ilgili şahsi değerlendirmeler yapmaktadır. Bu kısımda, İslam’ı diğer dinlerden ve topluluklardan ayıran özelliklerden söz etmiştir. Bu minvalde İslam’da hukuk, kültür, bilim, riyazet, maddecilik, gelenekçilik, akılcılık gibi kavramlara temas etmiştir. Yazara göre İslam’da, sosyal yapının temelini hukuk oluşturmaktadır. Bunun dışında Özdenören’e göre Müslümanlar, İslami yaşantıları yoluyla kendi kültürünü oluşturmuştur. Özdenören, felsefenin İslam’la ilintilendirilmesi karşısında “İslam bir zihin fantezisi olarak indirilmemiştir, yaşansın diye indirilmiştir” demektedir. Yazarın bilime bakışı da oldukça dikkat çekicidir. Bilim yaftası altında sunulan birtakım modern dogmalara karşı Müslümanların sorgulayıcı olması gerekmektedir. Batı âleminde üretilmiş bilimlerin İslami esaslara uygun olarak kullanılması iktiza etmektedir.

Yazar, sonraki sayfalarda İslam’da nefsin isteklerine karşı gelme, maddecilik, gelenekçilik ve akılcılık konularını kendi penceresinden yorumlamaya devam etmiştir. İslam’ın maddeci olmadığını ve materyalizmin dinen uygun olmadığını aktarmıştır. Müslüman’ın Batılı manada gelenekçi sayılamayacağını belirtmiştir. Akılıcılık kavramını Batı’daki algıyla kabullenmenin yanlış olduğunu özellikle söylemektedir. Yazar, “İslam bilginin kaynağını vahye dayandırır. İnsan aklı, vahiyle bildirilmiş bilgiyi idrak edecek güçte, yetenekte ve niteliktedir.” demektedir. (s.144)

Rasim Özdenören, yıllar önce yazdığı denemelerinde öznel bir değerlendirme yaparak kişisel fikirlerini dile getirmiştir. Eser; gayet akıcı, açık ve anlaşılır bir dille yazılmıştır. Kitap, üslup yönünden sürükleyici olmakla beraber muhteva bakımından bir hayli taraflı görüşlere sahiptir. Kitaptaki telakki, tek bir tarafın şahsi analizlerine isnat etmektedir. Özdenören, eserinde Müslümanların hayata bakışını, yaşam tarzını ve belli başlı konularda hangi kafa yapısıyla düşünmesi gerektiğini doyurucu bir içerikle okuyucuya sunmuştur.

Burhan Alsan  

YORUM EKLE