Kur’an-ı Kerim’de Ulus ve Uluslararası İlişkiler üzerine

Kur’an, Allah ile insan ilişkisini değişmez kural ve ilkelere bağlamasına rağmen, insan ve eşya ilişkisinde genel bir çerçeve çizmiş ve bu çerçeve içinde inisiyatifi yeryüzünün halifesi/egemeni olarak yaratılan insana bırakmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de Ulus ve Uluslararası İlişkiler üzerine

Kur’an, insanın bireysel, ailevî ve sosyal ilişkilerine dair bilgilere yer vermektedir. Bu bilgilerin bir kısmının doğrudan, önemli bir kısmının da dolaylı olarak ele alınıp aktarıldığı görülmektedir. Nitekim Kur’an’da insanın sosyal yapısından, 52 aile nizamından, 53 evlenme ve boşanmadan, 54 muhtaçlara yardımdan, 55 miras ve özel mülkiyetten56 ve daha pek çok sosyal konudan bahsedildiği görülmektedir. O, sadece Müslümanların işlerini düzenleyen ilkeler değil, aynı zamanda İslâm toplumunun diğer topluluklarla (uluslarla) olan ilişkilerini düzenleyen bir takım ilkeler de getirmiştir. Bunun anlamı şudur: İslâm toplumu, diğer toplumlardan ayrı, kapalı bir toplum değil, aksine dinamik ve yapısal olarak dışa açık bir toplumdur.

Son din olan İslâm, sadece bir grup insanın değil, tüm insanların dinidir. Bu cümleden olarak, Allah, Kur’an-ı Kerim’de tüm insanların uyması gereken evrensel nitelikte bağlayıcı hükümler getirmiştir. İşte uluslararası ilişkilere ilişkin barış, savaş, tarafsızlık, sosyal adalet, anlaşmalara riayet etmek, ahlâkîlik, hukukîlik, eşitlik, başkalarının hakkına saygı, yardımlaşma vs. alanlarında tüm zaman ve mekanlar için geçerli olan prensipler belirlemiştir. Kur’an-ı Kerim, getirmiş olduğu bu ilkelerde detaya inmemiş, söz konusu konuların detayını ve işleyiş tarzını toplumlara bırakmıştır. Farklı uluslardan oluşan insanlar, kendi örf, anane, kültür ve konumlarına uygun olarak bunların içlerini dolduracaklardır. Çünkü asıl olan, toplumun çıkarlarına uygun çözümün sağlanmasıdır. Çalışmamızın esasını oluşturan “ulus” ve “uluslararası ilişkiler” sosyal ve siyasî içerikli iki konudur. Sosyal ve siyasî konuları ise Allah Teâlâ, koyduğu ilkeler doğrultusunda, tamamen yeryüzünün halifesi olarak yarattığı insana bırakmıştır. Zamana, zemine ve değişen şartlara göre toplumlar kendilerine en uygun olanı alacak ve medeniyetin ilerlemesinde birbirleriyle yarışacaklardır.

Müslüman, insanların insanca yaşayabilmesi ve insanlıklarını en iyi tarzda gerçekleştirebilmesini sağlayarak, adaletin, hukukun ve insan haklarına saygının hakim olduğu ahlâklı bir toplum oluşturabilmek için gerekli olan idarî yapıyı kendisi üretmek zorundadır. Bu siyasî oluşum, Kur’an’da dikkat çekilen sınırlı sayıdaki evrensel ilkeler doğrultusunda, sosyal değişme olgusunun doğurduğu yeni ihtiyaçları karşılayacak şekilde sürekli yenilenmek durumunda olan insanî bir sistemdir. Önemli olan husus, adaletin ve hukukun sağlanması, insanların özgürlüğünün ve mutluluğunun temin edilmesidir. Hangi sistem bunu en iyi şekilde karşılarsa Kur’anî anlayışa en uygun sistem o olacaktır.

Gökkubbe Yayınları arasından çıkan “KUR’AN-I KERİM’DE ULUS VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER” müellifi Prof. Dr. Zülfikar Durmuş’un kitabın takdimindeki ifadelerinde yer verdiği üzere: “Muhatabı insan olan Kur’an-ı Kerim, insanlığı iyiye ve güzele yöneltmeyi hedefleyen ilâhî bir kitaptır. İnsanın mutlu ve huzurlu olabileceği temel ilkeler sunan Kur’an’ın muhtevasını bu yönüyle incelediğimizde; Allah, insan ve eşya ilişkisinde temel ilkelerin verildiğini görmekteyiz. Kur’an, Allah ile insan ilişkisini değişmez kural ve ilkelere bağlamasına rağmen, insan ve eşya ilişkisinde genel bir çerçeve çizmiş ve bu çerçeve içinde inisiyatifi yeryüzünün halifesi/egemeni olarak yaratılan insana bırakmıştır. Kur’an, inananlar için bir yol gösterici olduğu gibi aynı zamanda bilgi kaynağıdır. Bu nedenle, Kur’an’da yer alan bilgilerin değişen zaman ve şartlara, öne çıkan ihtiyaç ve problemlere göre yeniden yorumlanması ve bu hususta Kur’an’ın önerdiği çözümlere ulaşılması gerekmektedir. Zira, Müslümanın bu bilgi kaynağından tamamen bağımsız bir şekilde dünyasını inşa etmesi söz konusu değildir. Hareket noktasını bu anlayışın belirlediği insan gerek bireysel, gerek sosyal ve gerekse uluslararası ilişkilerinde Kur’anî referanslara ihtiyaç duymaktadır.

 Kur’anî bilgiler, insan hayatının yalnızca belirli yönlerini değil, tüm yönlerini kuşatıcı bir nitelik taşır. Bu özelliği dolayısıyladır ki Kur’an, inanan insanın hayatının her alan ve aşamasında zorunlu olarak kendisine yönelmesini, kendisini doğru okuma, anlama ve yorumlama çabası içinde olmasını ister. Kur’an muhtevası içinde yer alan bu alanlardan biri de insanlar ve toplumlar arası ilişkilerin ahlâkî, hukukî, sosyal, kültürel, savaş ve barış, ekonomik ve adalet boyutları olmaktadır. Bu boyutlar ise uygarlık konuları içinde yer almakta, çağımız insanının bireysel, sosyal ve uluslararası hayatında çok önemli bir yer işgal etmektedir. Bu durum bizleri bu konuların Kur’anî boyutunu anlamaya zorlamaktadır. Bu sebeple, toplumlararası ilişkilerin Kur’anî boyutunu gereği gibi tanımak gerekmektedir. Özellikle günümüzde çok geniş bir yapı arz eden uluslararası ilişkiler, Müslüman toplumlar için hayatî bir önem taşımaktadır. Araştırabildiğimiz kadarıyla, bu derece önemli bir konunun Kur’an perspektifinden ele alınmadığını görmekteyiz. İşte bu konuyu tez çalışması olarak tercih edişimizin temel nedeni budur.

Ayrıca şu hususa açıklık getirmek istiyoruz. Ülkemizde İlahiyat alanında uluslararası ilişkilere ilişkin sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. Bunlardan kitap olarak basılanlar arasında şu üçünü örnek olarak verebiliriz: M. Ali Kapar, Hz. Muhammed’in Müşriklerle Münasebeti, İstanbul 1987; Osman Güner, Resulullah’ın Ehl-i Kitap’la Münasebetleri, Ankara 1997; Ahmet Yaman, İslâm Hukukunda Uluslararası İlişkiler, Ankara 1998. Bu üç konu da doktora tezi olarak çalışılmıştır. Ancak bu çalışmalar Kur’an merkezli olmayıp daha ziyade İslâm Tarihi, Hadis ve İslam Hukuku ağırlıklıdır. Bu çalışmamızda, uluslararası ilişkilerde Müslüman toplumlarla gayri müslim toplumlar arasındaki ilişkilerden bahsedilecektir. Çalışmanın inceleme alanı olarak bu çerçevenin tercih edilmesinin başlıca nedeni; Kur’an’da modern anlamda Ulus-Devlet kavramının olmayışıdır.

Bugün Müslüman ülkelerin her biri ayrı ulus-devlettir. Kur’an’da, genel olarak müslim-gayri müslim toplumlararası ilişkilerin gündeme getirilmesi bizi böyle bir çalışma yapmaya sevk etmiştir. Bu çalışmamızda konunun Kur’anî boyutunu incelemeyi ve toplumumuzun uluslararası ilişkilerde neleri esas alması gerektiği hususuna açıklık kazandırmayı amaçladık. Araştırmamız Kur’an merkezli bir çalışma olduğu için, Hadis, İslâm Hukuku ve İslâm Tarihi gibi disiplinlere mümkün mertebe müracaat etmemeye gayret gösterdik. Çünkü, bu disiplinlere girince konu Kur’an merkezli olmaktan çıkmakta ve Kur’an bütünlüğünden uzaklaşılmaktadır. Ayrıca boyutları oldukça geniş olacağından konuyu toparlamak hayli zor olacaktır. Çalışmamız, Kur’an’ın, indiriliş amacı, konumu ve temel konularının kısaca işlendiği bir giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, “Kavramsal Çerçeve ve Ulus” ismini taşımaktadır. Bu başlık altında, -Kur’an’da “ulus”, kavram olarak geçmediği için- Kur’an’da söz konusu edilen sosyal gruplardan; nâs, ümmet, millet, kavim, karn, ehl, şa’b, kabile, aşiret ve ashab kavramlarının ulus sözcüğünü kavramsal anlamda karşılayıp karşılamadığı veya ne kadar karşıladığı üzerinde durulmaktadır.

Ayrıca, “ulus” kavramının modern çerçevesi çizilerek, ulusun unsurları, devletin doğuşu ve ulus-devlete geçişin tarihsel seyri işlenmeye çalışılmıştır. Bu bölümün diğer başlıkları ise “Kur’an’da Yönetim İle İlgili İlkeler” ile “Kur’an’da Toplumu Oluşturan Unsurlar”dır. İkinci bölümde, “Uluslararası İlişkiler” ana başlığı altında; uluslararası ilişkiler hakkında varılan en son tanımlamalar özetlendikten sonra “Kur’an-ı Kerim’de Uluslararası İlişkilerin Yapısal Çerçevesi” işlenmiştir. “Kur’an-ı Kerim’de Uluslararası İlişki Çeşitleri” başlığı altında, bu ilişkilerin dostluğa dayalı ilişkiler, düşmanlığa dayalı ilişki/savaş hali ve tarafsızlığa dayalı ilişkiler şeklindeki üç çeşidi Kur’anî bakış açısıyla tespit edilmeye çalışılmıştır. Bugün modern anlamda uluslararası ilişkiler çerçevesi içinde olup da Kur’an’da zemini olmayan konulara yer verilmemektedir. Biz ise çalışmamızda söz konusu mevzuları Kur’an perspektifinden ele almaktayız. Buradaki amaçlarımızdan biri de Kur’an’da bu konulara ne kadar yer verilip verilmediğini tespit etmektir. Üçüncü bölümde ise “Kur’an-ı Kerim’de Uluslararası İlişkilerde Esas Alınması Gereken Temel İlkeler” konusu ele alınmaktadır. Burada Kur’an’ın hem bireysel ilişkilerde hem de uluslararası ilişkilerde hayatın her safhası ve aşamasında insanlara saadet ve huzur getirecek olan ve tüm topluluklar tarafından kabul edilen evrensel ilkeleri üzerinde durulmaktadır. Zira zaman, şartlar ve şahıslar değişse de kalıcı olan ilkelerdir.

YORUM EKLE