Auguste Comte açısından "Sosyologların topluma bakışı nasıl olmalı?"

'Din ve Modernlik' kitabında sosyolojinin ve sosyologun, bir inceleme alanı olarak din ve toplum ilişkilerine karşı takınması gereken kurallar sıralanıyor. Salih Ağbalık yazdı.

Auguste Comte açısından "Sosyologların topluma bakışı nasıl olmalı?"

Toplumun değer yargılarını inşa eden süreçler hakkında tarihsel bir tespit olanaksızdır hiç şüphesiz, çünkü toplumun değer yargıları toplamı, kendisini şekillendiren yazgısıdır. Bundan dolayıdır ki toplumu oluşturan dinamikleri ele alırken kesin bir tarih kullanamayız. Buradan hareketle şunu diyebilmeliyiz: Hiç bir toplum ikiz değildir ve bir toplumu model alarak bunu tüm toplumlar için tek yumurta ikizi gibi lanse etmek ciddi hataları beraberinde getirir. Nitekim bugünkü sorunların yaşanmasındaki en önemli faktör de bundan ileri gelmektedir. Her toplumun farklı kültürel dinamiği ve değerler yargısı vardır çünkü. Modernist bir yaklaşımla müdahale edilebilen suni bir toplum inşasıyla her geçen gün aşılması imkansız krizlerle karşılaşıyor dünya. Evrensel değer yargıları vardır elbette; fakat kendi kargaşalı dönemlerini bugün Ortadoğu halklarına yaşatan Batılı güçlerin ortak gayesi bu kargaşayı daha da derinleştirerek daha çok sömürmek! Toplumların kimyasıyla oynayarak kendi değer yargılarını dayatan Batının toplum mühendisleri, bütün Afrika ve Ortadoğu coğrafyasını bir labirent haline getirerek bu labirentten çıkışı karmaşıklaştırmışlardır.

Toplum mühendisliği veya toplumu yeniden inşa çabası: Sosyoloji

19. yy. ortalarında Auguste Comte ilk kez sosyoloji kavramını kullanır ve sosyolojinin bir disiplin olarak kurumsallaşmasını sağlar. Fakat Comte, sosyolojinin toplumları anlama ve tanıma amacının çok dışına çıkararak toplum mühendisliğine soyunur. Günümüze gelindiğinde Auguste Comte, toplumun gidişatını öngörerek ve bu öngörüye dayanarak yeni bir toplum inşa etmeye çalışmıştır. Oysa sosyolojinin amacı bu muydu? Sosyolojinin ilkeleriyle çelişen bu anlayış, teoloji karşısında salt bilim perspektifiyle toplumu anlama ve şekillendirmeye çalışmakla kalmayıp kendisini toplumun yaratıcısı olarak görür. Toplum yazgısına müdahale olarak değerlendirilen bu anlayışın sosyologlar tarafından tehlikeli görülmesinin sebebi de budur. Çünkü normatif bir disiplin olmayan sosyoloji nesnel davranmak zorundadır. Müdahale yerine, toplumları tanımaktan başka hiç bir gayesi olmamalıdır. Öte yandan Aguste Comte Avrupa’daki toplumsal hareketlerin yol açtığı kargaşalar karşısında “insanlık dini” kurma idealindeydi. Bunun için de Fransız İhtilali’nin getirdiği sonuçlara ve dini inanışlara karşı gelmekteydi. Auguste Comte'un, bireyi olduğu toplum için bunu öngörmesi pek tabiidir, fakat Comte böyle mi yapmıştı? “Pozitivizmin İlmihali” isimli eserinde bilimin her şeye muktedir olduğunu öne sürerek bütün dinlere karşı “insanlık dini”ni savunuyordu. Comte’un en büyük yanılgısı da buydu, bütün toplumları tek yumurta ikizi olarak görmek.

Bu anlayışı yıkarak nesnel bir bakış açısıyla sosyoloji nedir, ne değildir, sosyolojinin nesnelliği, sosyoloji ve teoloji gibi konulara dair ışık tutan bir eseri takdim edeceğim sizlere: 2002'nin Mart ayında Ankara Okulu Yayınları tarafından okurla buluşan, çevirisini Dokuz Eylül Üniversitesi Din Sosyolojisi Ana Bilim Dalı başkanı Adil Çiftçi’nin yaptığı, Robert J.Wuthnow ve P.L Berger gibi ünlü sosyologların toplumbilim yazılarından meydana gelen “Din ve Modernlik” kitabı. Kitapta sosyolojinin ve sosyologun, bir inceleme alanı olarak din ve toplum ilişkilerine karşı takınması gereken kurallar sıralanırken, sosyolog Aguste Comte gibi toplum mühendisi olarak değil de bir ajana benzetilerek, “sadece kendimizi bulduğumuz yerde başkalarını kaybetmiş oluruz” şiarıyla, toplumların değer yargılarına müdahale etmeyip olduğu gibi araştırılması gerektiğini savunan nesnel bir bakış açısı geliştiriliyor. Sosyoloğun sorumluluğu, yeni bir disiplin ve toplum mühendisliği olarak sosyoloji, bilgi sosyolojisi ve teoloji, din için yeni bir imkan mıdır modern zamanlar, toplumsal çevre, dinsel bireycilik, din ve devlet, din ve rasyonalite gibi konular etrafında şekillenen eser, modern bunalımın sebep olduğu kaosu odak noktası olarak seçiyor.

Küreselleşmeyle birlikte oluşan yeni dünya düzeni içerisinde değerlerin değişmezliğini ve küreselleşmenin meydana getirdiği kelebek etkisine maruz kalmayan fundamantalistler ile kendilerini modernite içerisinde konumlandıranların fikir çatışmalarının sebep olduğu yıkıntılar içerisinde insanı bulabilecek ve insanı o yıkıntının içerisinden kurtarabilecek metotların varlığına da işaret ediliyor eserde. Fakat bu metotların uygulanış biçimi sosyologu tarafsız davranmaya da zorluyor aynı zamanda. Bundan dolayı Wuthnow ve Berger’in, sosyolojik araştırmalarının temelini tarafsızlığın oluşturduğu “Din ve Modernlik” kitabı, Türkiye’de gelişmekte olan din sosyolojisine ivme katacak bir çalışma.

Salih Ağbalık 

YORUM EKLE