Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar kitap özeti

Tehlikeli Oyunlar, “Oğuz Atay’ın 1934-1977 yılları arasındaki kısacık ömründe ortaya koyduğu” yakın dönem edebiyat tarihimizin en önemli eserlerinden biridir. Tamamına Hap Kitap uygulamasından ulaşabileceğiniz kitabın özet ve ses kayıtlarına dair bilgilendirme içeriğini istifadelerinize sunuyoruz.

Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar kitap özeti

Giriş

Tehlikeli Oyunlar, “Oğuz Atay’ın 1934-1977 yılları arasındaki kısacık ömründe ortaya koyduğu” yakın dönem edebiyat tarihimizin en önemli eserlerinden biridir. Tutunamayanlar’la 1970’te TRT Roman Ödülü’ne layık görülen Atay’ın ikinci romanıdır. Yazar, romanın kahramanı Hikmet Benol’un ön adıyla varoluşun “hikmetini” sorgulamakta, soyadıyla da kişinin “birey” yani “kendi olabilmesinin” hayatiyetini vurgulamaktadır.

Okurken üst düzey konsantrasyon gerektiren; dili, kurgusu ve tarzıyla türdeşlerinden ayrışan roman, yeterince odaklanılmadığında diyalogların iç içe geçmişliği takibi zorlaştırabilmekte, kahramanın hayali mi yoksa o sırada meydana gelenlerin mi anlatıldığı karıştırılabilmektedir. Bu nedenle okunan bölümler içselleştirebilmeli ve nerede ara verileceği iyiye belirlenmelidir.

Eserde insanlar ile toplumların olaylar karşısındaki doğal refleksleri ve Benol’un bunlara bakış açısı, işin içine tarihsel boyut da katılarak anlatılıyor. Sık sık dalıp geçmişi hatırlayan Hikmet, bugünkü aklıyla aslında o zamanlarda ne yapması gerektiğini muhakeme ediyor. Hüsamettin Albay’ı da ortak ettiği tehlikeli oyunlarla birlikte mazisi ve hayatındaki yanlışların müsebbipleriyle hesaplaşmak istiyor.

Kâbus ve Sonrasında Başlayan Yeni Dönem

Hikmet Benol, kâbus gibi bir rüya daha görür. Rüyasında ölen dayısının eşi Naciye Hanım’ın evindedir. Kadının, kızı Asuman’la konuşurken hakkında neler söylendiğini yan odadan duyar ve söylenenlere çok sinirlenir. Bu dedikoduya uygunsuz ifadelerle babasının adı da karıştırılır. Birden kâbustan uyanır. Emekli Albay Hüsamettin Bey, yatağının yanındaki sandalyede oturmaktadır. Kitaplarını getirdiğini söyleyen yaşlı adama “nerede olduğunu tam olarak anlayamadığını” belirtip rüyasını anlatır.

Hikmet, gecekondu semtinin dibindeki üç katlı ahşap evin orta katında; Hüsamettin Bey üst; biri askerde üç çocuk sahibi Nurhayat Hanım ise zemin kattadır. Hikmet, yatağından kalkıp atıştıracak bir şeyler arar. Aklı ara ara gördüğü o kâbusa gider ve evlerinde sadece 15 gün kaldığı Naciye Hanım’ı şiddetle kınar.

Eşi Sevgi’den ayrılan Hikmet, yine gecekonduya dönmüştür ve gecekondulardan bir türlü kurtulamamasına üzülmektedir.

İç dünyasında gezinirken sanki yanındaymış gibi hitap ettiği Emekli Albay’a “Bütün hayatını, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığı iyiliklerin hayaliyle tükettiğini; artık ne olacaksa olmasını istediğini” söyler.

Kahvaltı yaparken yaşamının o âna kadarki bölümü bir film şeridi gibi gözünün önünden geçer. Eski eşi, arkadaşları, uğradığı mekânlar… Kâbusun da tesiriyle şerit bu defa bir hayli uzundur.

Nurhayat Hanım’dan Askerdeki Oğlu Hidayet’e Mektup

Dul Nurhayat Hanım’ın ilkokul çağındaki ortanca oğlu Salim, Hikmet’in yanına uğrayıp annesinin mektup yazdırmaya geleceğini söyler. Hikmet’in tavır ve tutumları Salim’e komik gelmektedir. “İnsanlardaki zavallılığı, önce çocuklar seziyor galiba” diye düşünen Hikmet’in akıl sağlığı bozulmuştur, o an yedek subay arkadaşları gözünde canlanır.

Nurhayat Hanım, Hikmet’ten, cevap yazmaya başlamadan önce askerdeki oğlu Hidayet’in mektubunu bir defa daha okumasını ister. Komutanı, Cumhuriyet Bayramı piyesinde Hidayet’e de bir rol vermeyi düşünmektedir. “Bir asker ile komutanın diyaloğunu” yazmakla görevlendirilen Hidayet,  yazdığı örnek diyalogları da not düşmüştür mektubuna. Ayrıca Hikmet’ten kitap rica etmektedir.

Hikmet, Nurhayat Hanım’a ne yazdıracağını tasarlayıp tasarlamadığını sorar. Kadın, anlattıklarını dilediği gibi yazabileceğini belirtir ve “Öyle bir akıl ver ki teğmen, oğlumun yazdıklarını beğensin.” der. Hayallerinden fırsat bulduğu anlarda mektubu kaleme alan Hikmet, bir iki satır da kendi ekleyip ortaokul yıllarındaki piyes tecrübelerini anlatır. Kadını uğurladıktan sonra  “yeni yaşamında geçmişinden iz bırakmaması” üzerine tefekkür eder.

Albay Hüsamettin Bey’in Tarih Tutkusu

Binanın girişindeki pirinç levhada, Hüsamettin Bey’in ismi yazmaktadır. Hikmet’in ısrarıyla levhaya “emekli’ ibaresi eklenir. Bir gün Hüsamettin Bey’i, albay arkadaşı Sermet Bey ziyarete gelir. Hikmet, misafiri ona götürür. Hüsamettin Bey, arkadaşına tarih konusunda okumalar yaptığını söyler. Lafa karışmadan duramayan Hikmet; herkesin tarih okuduğunu ve bugüne değer verilmediğini söyler ve “Ne olur albaylarım, biz tarihin kölesi olmayalım; gerekirse dünya tarihini yeni baştan yazalım. Bütün olayların yeni yorumlarını yapalım.” diye ekler. Gerçek hürriyetin ancak böyle duyumsanabileceği görüşündedir. Hikmet’e göre Hüsamettin Bey’in bunca yıllık karısından ayrılmasının bir anlamı olmalıdır. Onlara reva görülen kadere her yerde karşı çıkmalıdırlar. Küçük oyunlara gelmemek için bu gecekonduya taşınmışlardır; burada büyük oyunlar oynayacaklardır. Hayat felsefesini ve vardığı noktayı söyledikleriyle özetleyen Hikmet; bütün ümitlerin “Kaderin Oyuncakları” adlı piyesi oynamalarında olduğunu kaydeder.

Hikmet, Hüsamettin Bey’le ilk bakışta zor anlaşılan ortak bir dil geliştirdiklerine ve bu dili Sermet Bey’in de anlayacağına emindir. Öyle ki orta düzey bir aydının, bırakın kendi aralarındakini, Nurhayat Hanım’la yaptıkları görüşmeleri anlamakta bile güçlük çekebileceğini ileri sürer. Hüsamettin Albay bu sözlere itiraz etmez fakat “Hikmet’e göre bu müşterek lisanın hususiyetlerinden biri de münakaşa yapılamamasıymış. Yani Hikmet taarruz edecek, sen susacaksın. Bu, başka bir mantıkmış.” diye konuşur.

Niçin evlendiğini anlatmak isteyen Hikmet’i Hüsamettin Bey frenler. Bir gün onu kimsenin durduramayacağını ifade eden Hikmet, Sermet Bey’e “Her şeyi bir düzene koymak gerektiğini; bu nedenle evlenip bu nedenle de ayrıldığını”, “Bazen boşanmaların da tarih gibi yeniden yorumlanabileceğini” söyler. “Sevgi’nin de onu anlamadığını, başlarda engel olacağı yerde serbest bıraktığını, sonra da kaybetmekten korktuğu için oyunlarına izin vermediğini” dile getirir.

Hüsamettin Albay, Hikmet’in bir an önce temsiline başlamak istediğini anlar.

Sermet Bey, onları rahatsız ettiğini zannederek başka zaman gelebileceğini söyler ancak Hikmet, ondan kalmasını ister ve başlar konuşmaya: “Ve Tanrı, Hüsamettin Tambay’ın ilk atasını, insanı yarattı. İşte ondan türeyenler…”

Hikmet, sözlerinin bitiminde çay demlemek için mutfağa gider. Ortalık temiz değildir. Evlilik yıllarındaki gibi kap kacağı yıkar. Bu sırada Sevgi’yle yaşadığı yılları hayal eder.

Elinde bir tepsi çayla, albayların bulunduğu odaya döndüğünde uzun süre ortalıktan kayboluşunun pek de fark edilmediğini anlar. Hüsamettin Albay, vişneçürüğü ciltli kitaptan bir şeyler okumaktadır.

Sonuç

Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar romanının “iç dünyasındakileri dışa vuramayan, sürekli kendiyle konuşan ve ikilemlere düşen” bir kişiliğe sahip kahramanı Hikmet Benol’un hayatında vuku bulduğu gibi, “hissettiklerini, duyduğu rahatsızlıkları ve düşüncelerini yeri ve zamanı geldiğinde muhataplarına söyleyememe” durumu, kişinin mevcudiyetini ve hürriyetini ipotek altına alabilir. Bu hâldeki bir insan, hiç de istemediği yerlere sürüklenebilir. Kişi cesaretle gerektiğinde kendini ve itirazlarını ortaya koyabilmelidir. Aksi takdirde hoşlanmayacağı akıbetlerle yüz yüze gelip kendi oyununda yani hayatında başrol oynamak varken başkalarının oyununda figüran durumuna düşebilir.


Devamını okumak ve dinlemek için HAP KİTAP uygulamasını indirebilirsiniz.

YORUM EKLE