Osmanlı modernleşmesi nasıldı? Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’in erken yıllarına kadar kadar neler yaşanmıştır kim bilir?! Ben de bunu merak ettiğimden, bazı olayları monolog şeklinde yazayım dedim.

Soylu Bilgin ve Büyük Doğu. Necip Fazıl’ın birkaç kitabını lisedeyken okumuştum. Ama üzerinden uzun zaman geçtiği için şimdi bu soylu bilginin büyük külliyatına yeniden başlayayım dedim. Sonuçta bu adam, kendisinden sonra gelen yazar ve mütefekkirleri paltosundan çıkarmış. Tıpkı büyük Rus yazar Gogol’un, kendisinden sonra gelen Rus yazarlarını kendi paltosundan çıkardığı gibi.

Çince ve Arapça.

Türkçe ve Japonca.

Endonezce ve Hintçe.

Her şey birden meydana gelmiştir. Allah'ta birdir. Yani evrim, big bang gibi teoriler gereksizdir. Yani en azından şimdilik.

Osmanlı modernleşmesi nasıldı? Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’in erken yıllarına kadar neler yaşanmıştır kim bilir?! Ben de bunu merak ettiğimden, bazı olayları monolog şeklinde yazayım dedim.

-Abi duydun mu? Şinasi diye biri roman diye bir şey yazmış. Mesnevi dururken romanı kim ne yapsın?

-Ulu Hakanım, emrettiğiniz gibi Mithat Paşayı sürgüne yolladık.

-Paşa, paşa iyi güzel. Bir beladan kurtulduk da gelecek nesiller bu adamı katlettik iftirasını yaymasınlar.

-Evet sayın azalar! En sonunda Mecelle’yi tamamlamış bulunmaktayız. Efendim, padişah yeni ve acil bir düzenleme mi istiyor?!

-Ey gönlü güzel, kendi güzel Akif! Şu sıralar Osmanlı’da ne oluyor anlat hele?

- Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak,

  Alçak bir ölüm varsa eminim, budur ancak

-He, iyi o zaman ben Japonya’ya geri döneyim.

Çin ve Arap klasiklerine taktım şu sıralar. Bir Çin Klasiği, bir de Arap Klasiği belirledim. Batıya Yolculuk ve Binbir Gece Masalları. Şimdi tam bilmiyorum ama, Binbir Gece Masalları Çinceye çevrilmiştir diye tahmin ediyorum. Peki ya Batıya Yolculuk, Arapçaya çevrilmiş midir? Çevrilmişse bile büyük ihtimal 60’lardan sonra çevrilmiştir. Bence bu önemli bir mesele. Bu iki klasiğin edebi türünün ve dilsel özelliklerinin araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Doğu fantazyası, Batının fantastik türünden tamamıyla ayrı bir olay. Kendine has edebi özelliklere sahip. Klasik Çin Edebiyatında fantastik eserlerin farklı adlandırmaları oluyor. Direk fantastik roman deyip geçmek haksızlık olur. Wuxia, Xianxia gibi adlara sahip olan bu edebi türlerde dövüş sanatçılarının, ilahi veya yâri ilahi kahramanların maceraları anlatılıyor. Kendi açımdan bunları pikaresk romanlara benzettğimi söyleyebilirim. Bazı Batı filmlerinin bunlardan esinlenildiğini fark ediyorum. Mesela ölümsüz bir dövüş sanatçısı, tüm eziyetleri göz önüne alarak amacına ulaşmak için kendi dünyasına veya başka evrenlere yolculuk eder. Gerçi ölüp başka evrenlerde yeniden doğmak olayına isekai deniliyormuş. Bu isekai denen edebi türün kökenlerinin Alice Harikalar Diyarında eserine kadar uzandığını öğrenince bayağı şaşırmıştım. Ayrıca Doğu ve Batı’nın anlatı geleneği aynı değil. Bence Batı’daki kahramanın yolculuğu mitosunun Doğu’daki eserlere de uygulanması ağır bir hata. Klasik dönemde giriş, gelişme ve sonuç sistemi, Doğu’da yoktu. Onun yerine daha farklı bir sistem vardı. Yanlış hatırlamıyorsam hız ve yavaşlığa dayanan bir sistem olduğunu okumuştum.

 Anlatı geleneği demişken, aklıma Marvel filmleri geldi. Bu filmler ilk çıktıklarında bayağı sevilmişlerdi doğrusu. Belki süper kahraman anlatısına farklı bir yorum getirmişlerdi. Bu da türün sevenlerini bayağı bir heyecanlandırmıştı. Ama ne olduysa Avengers: Endgame adlı filmden sonra oldu. Çizgi romanlardan uyarlanılan bu sinematik evren işi bozulmaya başladı. SJW(politik doğruculuk) ve Woke(sosyal eşitlik) gibi akımların da etkisiyle filmler ağır eleştirilere maruz kalmaya başladı. Gerçi Marvel filmlerinin bu kadar eleştirilip hala deli gibi izlenmesine şaşırıyorum doğrusu. En son çıkan Kaptan Amerika Cesur Yeni Dünya filmini baz alalım. Bu orta halli filmi ben beğenmiştim. Ama görünen o ki baya kötü bir şekilde eleştirilmiş. Kaptan Amerika neden siyahi diyen saçma eleştirileri geçeceğim. Çünkü çizgi romanlarda da siyahi bir Kaptan Amerika görüyoruz. Filmde çoğu konu yüzeysel bir şekilde işlenip geçilmiş diye çok şikayet eden var. İyi bir politik aksiyon filmi olabilirdi denilmiş. Şikayet edilen bazı noktalara katılıyorum. Ama bu tür filmlerin temel amacı bizlere bir süper kahraman hikayesi sunmak. Bu noktanın atlandığını düşünüyorum. Yani kahraman, niye öyle yapmadı da böyle yaptı? Bu tür tartışmalar çok absürt geliyor artık. Bir durum daha var ki o da insanların, artık eski heyecanı kaybedip kendini tekrar eden bu tür filmlerden bıkmış olması. Amerika’dan dünyaya yayılan siyasi akımlar yüzünden süper kahraman filmleri yolun sonuna gelmiş gibi gözüküyor. Lakin şunu da unutmamak gerek. Batının kahraman mitosu, kendini yenilemeli. Yoksa sürekli aynı kalıplarda hikayeler karşımıza çıkacak. Kaptan Amerika’nın yeni filminde olduğu gibi artık gerçekten de cesur yeni bir dünyadayız. Daha önce sızdırılan senaryoyu okumadığım için, filmi izlediğimde baya hoşuma gitti. Amerika’nın günümüzdeki müteffiklerine selam gönderilmiş. Hikayede Japon başbakanının öne çıkarılmasına sevindim. Ama gerçekte Japonya, Amerika’yla savaşa giremez. Yani en azından şimdilik. Filmde öne çıkan yeni ABD Başkanı, resmen Trump ve Biden’ın birebir kopyası. Film vizyona girene kadar çoğu sahnesi yeniden çekilmiş. Disney resmen bize bunun son oyun olmadığını bağırıyor. Biz yenilmeziz diye haykırıyor.

Zuihitsu, Klasik Japon edebiyatında edebi bir tür. Amerika ve Avrupa’da zuihitsu türünde kalem oynatan yazarlar var. Zuihitsuya Türkçe bir isim bulmak istediğim zaman, aklıma şunlar geliyor. Karışık deneme, serbest yazı veya öz yazı.

Şu sıralar savaş sanatıyla ilgili bir kitap okuyorum. Beş Çember Kitabı. Miyamoto Musaşi’nin yazdığı bu kitapta samuraylık öğretisine dair bilgiler bulunuyor. Kitap samuraylığa dair genel bir bakış sunmuyor. Daha ziyade Miyamoto Musaşi’nin kendi yolunu anlatıyor. Acaba zamanında Osmanlı’da Beş Çember kitabı, mesnevi olarak yazılsaydı ne olurdu? Bunu gerçekten merak ettiğimden dolayı, zuihitsunun gevşek serbestliğinden yararlanmaya çalışıp aruz sanatı ve kafiyeyi dikkate almadan kitabın ilk cümlesini bir beyit şeklinde yazmaya çalışacağım. İnşallah becerebilirim.

İki dünya bir savaş sanatı yolum

Yılların alıştırmalarını kağıda döküyorum

 Antik dünya ve modern dünya. Bu ikisinin orta çağını bulmamız lazım. Sonuçta her dönem kendine özgüdür. Ve en gelişmiş dönemde değiliz, bu kesin. Belki de dünya geçmişe nazaran en ilkel dönemini yaşıyor. Burada ilkelden ne anladığımız önemli.

Naoki Yamamoto vs. Abdürreşid İbrahim. Biri Tatar, diğeri Japon. İkisi de Müslüman. Ve İslam’a hizmet etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Biri Japonya’ya İslamiyeti tanıtıp yaymak için çalışmış. Başarılı da olmuş gözüküyor. Çünkü Abdürreşid İbrahim’in ölümünden 70-80 yıl sonra onun aktardığı bilgi birikimi, içine başka şeyler de katarak büyümüş ve kurumsallaşmış. Bundan nasiplenen Yamamoto sensei de Japon-İslam kültürünü kurmuş. İnsan, vay be diyor. Tek bir taşın suya atıldığı zaman oluşan dalgalar aklıma geliyor. Şimdi benim aklıma şöyle bir soru geliyor. Bu Japon-İslam kültürüne Japon İslamcılığı denilebilir mi?