Tutalım bir deniz kıyısındasınız. Uzun, etli bir duvar insanlardan, eşyalardan sizi ayırır. Deniz, artık tabiatın dışındadır. Yalnız baktığınız o. Sizin deniziniz. Gözleriniz yorulmuştur uyumsuzluğundan. Duvar, tabiatın sınırı olmuştur. Kurarsınız böyle. Bir yanı tabiat içi, bir yanı tabiat dışı. Görmez, duymaz, inmeli bir düzen kuruludur tabiatın içinde. Hep bu üçgeni görürsünüz. Arabalarda, taş yapılarda, aynalarda. Yeminleri unutturan hep bu üçgen. Yeşilin kuruması bundan, yedi yüz elli bir günün inkârı bundan. Söz dizileri sallanan ölüdür. Her dönemeç morg. Bir göz, bir el ararsınız, bakacağınız, tutacağınız. Yalnızlık dediğimiz yani adını böyle koyduğumuz o büyük hayvan, bu kurbağaların çoğalması, ancak sizi gördükten sonra anlar yalnızlığın direnme gücünü. Bir adam Kafka’yı okuyor. Çocukların yakarışları unutulmuştur çoktan. Isırgan otları, deve dikenleri, ölümden sonra dirilmeyi konuşanın cebinde mendil. Cehennem, üstünüze ağaç gibi yıkılmıştır. Akvaryumları, taşları, saman dolu keçileri ıslatan zincirli balıklar. Plato radyo. Uğultu. Boşluğun yankısı mı galeri milar? Satrancın karelerinde Camus’nün yabancısı. Eskiler çarşısında Bay Yahudiye kaptırdığınız uyku, şimdi en uzak bir eskimo. İvedilikle kalabalığın koştuğu evler, akşam yemeğinin düzenlediği masa, en gerçek sayın dansın boğazımızda düğümlediği, midemize indirmediği, Tura’da yazılı bir gecenin üç eveti. Duvar, kalınlaşmamalısın. Us, çarmıhta, deliler evi nerde mi? Çok doğurgan susuz tayları esenliyorum. Alnınızda terleyen Türkiye. Bir saç tokası. Pakistanlarda Mevdudilerin acısı. Dünyanın sigaralaşması. İçinizin, dışınızın kavgası, trenlerin durması, yanmayan hiçbir şeyin kalmaması. Cehennem dışımızda değil, cehennem başkaları değil. Korku çağı.
Ama bir gece bu kitabı okursunuz yakınlarda yayınlanan Necip Fazıl Kısakürek’in yazdığı bu kitabı, “İlim Beldesinin Kapısı Hazreti Ali”yi. Çok çabuk biter. Tabiat üstündesiniz artık. Usunuz size döner. Zorla döner. Buyur etmeseniz bile döner. Onun ödevi size dönmektir. Dönmesi gerekenin döneceğinin, yalanın yerini doğruya bırakacağının, bunun mutlaka olacağının muştusunu söyler size peygamber çiçekleri. Kitap bunun için peygamber çiçeklerine eş görünümlü. En verimlisi başlar değişimin. Yahudi, kaçacak yer arar, uykularınızı parasız alan Yahudi, hani o ünlü Bay Yahudi. Dönersiniz tabiatın içine. Uzun, etli duvar, incelir, esner, dokunursunuz, yıkılır.
Bu kitabın Türkiye’de olsun, öbür İslâm ülkelerinde olsun bu konuda yayınlanan kitaplardan çok ayrı, çok yeni, çok olumlu bir yönü vardır. Ana amacı gösteriyor bize. Büyük Ali anlatılırken ulu önderimiz Hak Peygamberin yaşamasını da ölümsüz gerçeği insanlığa sunuşunu da bu ölümsüz gerçeğe dayalı düzenin kuruluşunu da izliyoruz ince, kesin, açık çizgilerle.
Sen güneş çağı. Sen çağların beyni. Sen çağların yüreği. Çağların birimi, biriciği, Hak Peygamberin yaşadığı çağ. Beni oraya götürecek yolun taşları güneşten, çimentosu güneşten. Bir galeridir bu kitap, güneşten kumların, güneşten ayaklarla sergilendiği, aşkların güneşle yontulduğu. Uyuşuk, yalancı, yorgun, karanlık, korkulu kentleri kuran, yıkılmaya bıçak üstü yaşatan, tarihi kirleten pis dönemlerin üstünde bir yeni mahalledir bu kitap. Bizim için kurulan örnek kurulan. Evlerinde en sevgililerin oturduğu yeni mahalle. Birinci durak, ikinci durak, bitmeyen durak. Birinci durakta karın ısıttığı, ikinci durak kuşlar istasyonu. İnsanlar sonsuza gider bu arabalarla. İnanmanın, kendini adamanın, gözü karalığın şölenidir bu kitap. Çelikten sağlam gönüldaşlık. Yalnız Hakk’a tapar insan.
Büyük Ali doğar, kitap böyle başlar. Annelerin sevinci başlar. Büyük Ali daha doğarken kocaman. Büyük Ali’nin doğumu turfanda yenidünyadır manavınızda. Ya da balıkçının sevinci. Tabiatın sevinç seğirmesi. Adını, Hak peygamber, usulca söyler kulağına. Tükenmeyen solo. Hep kırmızı karanfil. Karanfilin kokusu, Hak Peygamberin o andaki inci soluğunun kutsal yankısı. Bunun için güzel kokar karanfil. Kalabalık yollarda, sevgililer akşamüstü çiçekçi dükkânlarına girerler, bilseler de bilmeseler de oğlan kıza karanfil alır, kırmızı karanfil alır, beyaz karanfil alır, hep bunun için alır. Hak Peygamber elinden tutar Ali’nin, evine götürür. Büyür Büyük Ali. Hep o altın sözleri dinler. Büyük Ali ilk inanan çocuktur. Şiirin asfaltladığı Mekke sokakları. Büyük Ali’nin usu da büyük, gergin, hızlı, kuşatıcı, toplayıcı, yakıcı, yapıcı. Hak Peygamber, kutsal Kâbe’den putları indirir, yanında hep Büyük Ali. Artık putçuluk yoktur. Bütün putlar çöker. Put yıkılır. O gün mutlaka gelir. Kur’an yavaşça okunur daha. Hep kural bu, yeter olunca Müslümanların gücü, güneş gibi ortada Müslüman. O dönemin inananları hep büyük. Ne büyük eşitlik İslâm’ın getirdiği. Genel çağrıyı, Hak Peygamberin buyruğuna uygun bir kara adam, Afrika’dan gelen bir tutsak adam yapar. Ama artık en ak adam, en özgür adam. Gün gelir Hak Peygamber Medine’ye göçer. O gece, Hak Peygamberin yatağında uyur gibi Büyük Ali. O yatak öpülür, yüzlere, gözlere sürülür, sevilir, çocuk gibi sevilir, bir daha öpülür, öpücükler çoğaltılır, hiç uyunur mu o canım yatakta?
O gün gelir. Beklenen bir gün olur ya o gün gelir. O bir gün gelecek diye doğum olur, bunca gün yaşanır. Gelir o gün. Günlerden bir gün. Benim beklediğim gün olacak, senin beklediğin gün olacak, onun beklediği gün olacak, bizim, sizin, onların, beklediğimiz, beklediğiniz, bekledikleri günler olacak. Bir gün var, o olacak.
O dönemde, bütün dönemlerde kızların meleği, Hak Peygamberin (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) kızı Fatıma ile evlenir Büyük Ali. Hak Peygamber kıyar bu kutsal nikâhı. Bu birleşik kalplerden Hasan doğar, Hüseyin doğar. Hasan, atar damar, Hüseyin toplardamar. Bizim atar damarımız, bizim toplardamarımız.
Sonra, önce, her yerde savaş. Karanlığı dağıtmak için, ezilenleri kurtarmak için, birinin binini, yüz binini sömürmesini önlemek için, sorumluluk için, aydınlık için, gericiliği ezmek için, mutluluk için, güneşin önündeki bulutları süpürmek için. Bedir, Uhud, Huneyn, Taif, Tebük savaşları. Yurdumun batılı kopyacıları. Fotoğrafın arabı olanlar, gericiliğin öncüleri. Ne çok kara yüzünüz, eliniz, saçınızın altındaki yuvarlağın içi. İslâm’ın bütün savaşları, artık insanı kimse kırmasın diye yapıldı, insanı ululamayanlara karşı yapıldı, insanı en üstte tutmak için. Kara yönetimi devirir İslâm’ın savaşı. İslâm’ın oku, en yobaz yönetimin karasını delmek için şalın, o kara şalın arkasındaki insana ışık ulaşsın diye. Büyük Ali hep bu savaşlarda Hak Peygamberin yanında kanlı, inançlı sevinç bahçeleri hazırlar insanlığa. Müslümanlara, olmayanlara. Karanın gitmesi, akın gelmesi. Kara giden ak gelir. Böyle oldu. Böyle oluyor. Böyle olacak. Gelecek ak. Kalmaz kara. Derilerimizden kirler çıkacak. Sabunu ülkü olan kirler çıkmalı, yakışır mı bu kir sana Müslüman, pis sineklerin, tarihten gelen sineklerin bu kadar pisi?
Tam med vakti.
Tohum, 1. Cilt, 10. Sayı, Nuri Pakdil
Hüma Dergisi, Sayı: 7