Semih Kaplanoğlu’nun Bağlılık-Aslı filmi bir anda sinema gündemimize oturdu. Yeni Türkiye Sineması’nın kurucu kuşağının önde gelen yönetmenlerinden olan Kaplanoğlu’nun son filmine dair ilk bilgi, 2020 yılında Türkiye’nin Oscar adayı olduğuydu. Bu durum bir şaşkınlık oluşturdu.  Bunun nedeni ise film hakkında çok fazla bilgi olmamasıydı. Filme dair bilgiler kısa süre içerisinde gelmeye başladı ve film geçtiğimiz haftalarda gösterime girdi. Aynı zamanda 26. Adana Altın Koza Film Festivali’nde ulusal yarışmada yer aldı.

Bağlılık-Aslı, Semih Kaplanoğlu’nun Bağlılık Üçlemesi adını verdiği serinin ilk filmi. Film, Semih Kaplanoğlu sineması açısından birçok ilki barındırıyor. Bundan önceki tüm filmlerini 35 mm çeken Kaplanoğlu’nun ilk dijital filmi. Müzik kullanımındaki yoğunluk ve diyalog fazlalığı da Semih Kaplanoğlu sineması açısından yenilikler. Bu durum, aynı zamanda yönetmenin filmografisinde yeni bir dönemi işaret ediyor.

Herkes Kendi Evinde ve Meleğin Düşüşü; Kaplanoğlu’nun kendi tabiri ile ‘manevi gerçekçilik’e yönelmeden önceki filmleriydi. Bu filmleri birçok anlamıyla Semih Kaplanoğlu’nun filmografisinde ayrı bir yere koymak mümkün. Daha sonra çektiği Yusuf Üçlemesi -Yumurta, Süt, Bal-  ile Kaplanoğlu, kişisel olarak da yöneldiği manevi bakışla eşyaya bakmanın olgun eserlerini vermiş oldu. Üçlemenin son filmi Bal, anlatı olarak damıtılmış, tüm yüklerinden arınmış bir hikâyeyi bizlere sunmuştu. Film, 60. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülü almasının yanında Türkiye’yi de Oscar’da temsil etmişti. Daha sonra çekmiş olduğu ve yapımı 5 yıl süren Buğday, ruh dünyası açısından Semih Kaplanoğlu sinemasının bir devamı olarak görülebilse de anlatı açısından bana kalırsa bambaşka bir yerde duruyordu. Zira film, tenzihi düzlemdeki bir meseleyi teşbih ederken tevhide varmak yerine modernist sanatın düştüğü tuzağa düşüp tenzih ile teşbih arasında asılı kalıyordu. Konu edilen tüm unsurlar bağlantılarından soyutlanıp bütünü tamamlamak yerine kendi bağımsızlıklarını vurguluyorlardı. Hakikate yakın olsalar da ‘bağ/lılık’larını bize duyuramıyorlardı.