Âsitane kelimesi Farsçada "eşik, kapı" anlamına gelir. Tasavvufi literatürde ise genellikle merkezi oldukları tarikatın veya tarikat kolunun kurucusu mutasavvıfların türbelerini barındırdıkları için pir evi, makam-ı pir, huzur-ı pir, âsitane-i pir gibi manaları barındırır.[1]

İlk tasavvufi tarikatlardan biri olan Rifailiğin kurucusu isminin nispet edildiği Ahmed er-Rifai’dir. Tam ismi Ahmed bin Ali el-Mekki bin Yahya olan Ahmed er-Rifai “dört kutup”tan biri sayılır. Silsile Hz. Ali’ye dayanır ve cengaver meşrepliğiyle bilinir.  Irak’ta kurulmuş ve kısa zaman içinde başta Mısır olmak üzere çevre Suriye ve Hicaz topraklarında da hızla organize olmuşlardır.

16. yüzyıldan itibaren Anadolu ve İstanbul’da varlığını göstermeye başlayan Rifai Tarikatı, 19’uncu yüzyılın sonlarında ve 20’inci yüzyılların başlarında Osmanlı topraklarında yaygın olarak bulunmuş, toplumun irşadı hususunda önemli roller oynamıştır. Bu durumun en belirgin kanıtı nesep ve tarikat bağıyla Seyyid Ahmed er-Rifai’ye bağlı olan Ebu'l-Hüda es-Sayyadi’nin II. Abdulhamid’le olan yakın bağlantısıdır. Rifai tarikatı Osmanlı topraklarıyla sınırlı kalmamış bu topraklara gönül bağıyla bağlanan diğer memleketlerde de yayılım göstermiştir.

Prof. Dr. Mustafa Tahralı’ya göre 19’uncu yüzyılın sonlarında Endonezya'dan Hindistan, Afrika ve Balkanlar'a kadar hemen hemen bütün İslâm dünyasına yayılmış olan tarikat, günümüzde Mısır, Suriye, Yemen, Irak, Türkiye ve Balkan ülkelerinde varlığını sürdürmektedir.

Üsküdar Rifai Âsitane’nin kurucusu 1590'larda Yemen’den İstanbul’a gelen ve âsitanenin karşısındaki Tavaşi Hasan Ağa (İnadiye) Camii’nde Rifai ayini icra etmeye başlayan Şeyh Muhammed b. Ukayl’dir.  Bu dönemde sadece İstanbul’da 40 civarı Rifai Tekkesi’nden bahsedilir.

Âsitane, Anadolu ve Rumeli topraklarında gördüğü teveccühün yanı sıra oryantalistlerin de ilgisini çekmiştir. Osmanlı’ya gelen gezginlerin başlıca uğrak noktaları Galata Mevlevihanesi ile Üsküdar’daki Rifai Asitanesi olmuştur. II. Abdulhamid zamanında bir süre İstanbul’da yaşayan Fausto Zonaro’nun meşhur “Haykıran Dervişler” tablosunun Üsküdar’daki Rifai Tekkesi’nden ilham alınarak resmedildiği çeşitli kaynaklarda zikredilir.

İstanbul yüzyıllar boyunca Osmanlı’nın başkenti, ümmetin payitahtlığını yapmıştır. Olağan şartlarda tarikat pirinin âsitane haziresinde yatması beklenirken, İstanbul’un İslâm âlemindeki imtiyazlı mevkiinden dolayı Üsküdar’daki bu Rifai tekkesi, âsitane olarak kabul edilmiş, Anadolu ve Rumeli’deki Rifai tekkelerinin merkezi haline gelmiştir.

İstanbul’un, Üsküdar’ın her yanı ayrı bir güzelliği barındırıyor. Ara bir sokakta harabe bir mekânın yanından geçerken bile büyük bir kültür mirasıyla karşılaşabiliyoruz. Ufkumuz modern dünyanın kocaman binalarıyla çevrildiğinden çoğu kez bitişiğimizdeki mirasımızla buluşamıyoruz. Farklı bir açıdan baktığımızda, yollara ve yerlere değişik bir nazar attığımızda eminim güzellikleri daha fazla görebileceğiz; tarihimizin, kültürümüzün, kısaca kendimizin büyüklüğünün daha da farkına varabileceğiz.

Furkan Özkul

Dipnot:

Kudüs'te 1967'ye kadar Arap konsolosluklarına ev sahipliği yapan mahalle: Şeyh Cerrah Kudüs'te 1967'ye kadar Arap konsolosluklarına ev sahipliği yapan mahalle: Şeyh Cerrah

[1] Diyanet İslam Ansiklopedisi, Âsitane maddesi