Dünyada ve Türkiye’de yayılan İslâmi bir akım var: Selefilik... Selefiler özetle Müslümanların İslâm’ı daha iyi anlamaları ve uygulamaları için kaynaklara (Kuran, hadis, sahabeler) dönülmesi gerektiğini savunuyorlar. İsimlerini özellikle SSCB’nin Afganistan’ı işgali sonrası (1979) sırasıyla Bosna, Çeçenistan, Irak, Suriye gibi karışık yerlerde savaşarak duyurdular. Fakat onlar sadece cephede değiller. Örneğin Mısır’da siyasi partileri var. Amerika, Avrupa, Türkiye gibi coğrafyalarda ise daha ılımlı olup ilim ve tebliğ faaliyetlerine yoğunlaşanları bulunuyor.
Selefiler ve Selefilik Türkiye’de dipten yayılan bir akım halinde. Kültürel kodlar dolayısıyla fazla kabul görmese de gençler arasında yayılabiliyor. Bu konu burada kısa bir yazıyla yahut bir röportajla anlaşılabilecek bir mesele değil. Zaten şahsi olarak bunun için yeterli bilgi birikime sahip değilim. Fakat gene de Selefi gençlerin neden Selefi oldukları ilgi çekici ve açıklanmaya muhtaç bir durum.
Bu noktayı açmak için ilk önce Selefi gençlerin dinlenilmesi gerekiyor. Ben de bunun için Selefi bir gençle röportaj yaptım, ona neden Selefi olduğunu, çevresinden nasıl tepkiler aldığını sordum. Amacım Selefiliği övmek ya da yermek değil, sadece dipten gelen bir dalgayı gün yüzüne çıkarmaya çalıştım. Selefi olan gençlerin neden bu akıma dâhil olduklarını, hayat içerisinde nelerle karşılaştıklarını ve düşüncelerini dinlemek ve göstermek istedim.
Selefiliğin tam da dipten gelen bir akım olduğunu gösterir biçimde röportajı yaptığım genç isminin yayınlanmasını istemedi. Türkiye’de ne Selefiler kendilerini gösteriyorlar ne de kimse onları görmek istiyor. Elbette faaliyetlerini açık bir şekilde duyurarak yapanları da var, ama çoğu gizli kalmayı tercih ediyor. Haliyle açıklanması zor, fakat bir şekilde açılması ve açıklanması gereken bir meseleyle karşı karşıya kalıyoruz. Umarım bu röportaj Türkiye’de Selefilik ve Selefiler meselesinin konuşulmasına küçük bir katkı olur.
Hayat hikâyenden bahseder misin? Selefi olmadan önceki durumun neydi? İslâm ile alakan nasıldı?
Bismillahirrahmanirrahim. Öncelikle bana söz hakkı verdiğin için teşekkür ediyorum. Başta şunu belirtmeliyim, bu röportajdaki konuşmalarımda isabet ettiğim noktalar Allah’tan, yanıldığım noktalar ise kendi nefsimden kaynaklıdır. Ortalama dindar bir ailede doğdum ve büyüdüm. Türkiye’de herkes gibi ilkokul ve ortaokulda yazları Kuran kursuna gittik tabii. Oralarda bazen dayak da yedik. Fakat o yazları gittiğimiz kurslarda çok bir şey öğrenememiştik. Hatta ben Kuran-ı Kerim’i okumayı öğrenememiştim. Bize o kısa sürede fazla bir şey aktaramıyorlardı. Sonra yatılı Kuran kurslarına gittik, tam anlamıyla orada öğrendik Kuran’ı. O zamanlar kaçaktı bu kurslar, bir gün hiç unutmam polisler basmıştı yurdu. Kaldığımız binada başımızı camdan dışarıya çıkaramadığımızı hatırlıyorum. Şikayet ediliriz diye, tedbir için böyle bir kural koymuşlardı idareciler. Böyle hapis gibi bir eğitim aldık. Gariptir, daha bundan 10-15 sene öncesine kadar böyleydi durum. Başlangıçta ortalama sıradan bir Müslümandım işte özetle.
Sonra lise ve üniversite döneminde bir kopukluk oldu. Oralar daha farklı. Sosyalleşmek uğruna, arkadaşlarla takıldık, biraz bocaladık. Namazları çoğu zaman kılmazdık. Cumadan cumaya namaza giderdik. Daha sonra üniversite son sınıfta sevdiğim bir arkadaşım yanıma geldi ve dedi ki “seni bir sohbete davet edebilir miyim?” Hiç unutmuyorum, ben de ona demiştim ki “ne konuşuyorsunuz sohbette?” O da bana gelince görürsün, güzel şeyler konuşuyoruz minvalinde şeyler söylemişti. Tabii bu arada Suriye savaşı başlamıştı. Müslümanlar zulüm altında inim inim inliyorlardı. Mücahitler kısıtlı imkânlarıyla Beşar Esad zalimine karşı direniyorlardı. Ben de internette onların videolarını izliyordum. Eskiden benim Araplara karşı “Vahhabidir, bizi arkamızdan vurmuşlardır, haindir, vahşilerdir” şeklinde nefretim vardı. Eskiden, bunların arkasında namaz kılınmaz, sonradan mezhep uydurmuşlardır diye düşünüyordum.
Suriye cihadından sonra Arapların samimi insanlar olduğunu, İslam için güzel mücadeleler verdiklerini gördüm. Güzel şeyler yapmak istediklerini, kalplerinin temiz olduklarını gördüm. O üniversiteden arkadaşla sohbete gittik. Başımızdaki hocanın anlattıklarını beni yanıltıyorlar mı diye kaynaklardan araştırmaya başladım. Başka hocalara da sordum. Böylece Selefiliğin daha çok kaynaklara dayandığını, daha sistematik olduğunu gördüm. Selefiliğin hadis, ayet ve sahabeden gelen nakiller üzerine temellendirildiğini gördüm. Selefilikte filanca hoca efendi yahut sofu hazretleri böyle buyurdu tarzında bir anlayış hâkim değildi. Tamamen kaynaklara iniliyordu. Kaynaklarda o konu hakkında bir şey yoksa da susuluyordu çoğu zaman.
Peki, sen üniversitede sohbete ilk gittiğin kişilerin Selefi olduğunu biliyor muydun?
Sohbete ilk gittiğimiz zaman açıkçası bilmiyordum. Arkadaşım da bana pek bir bilgi vermemişti. Gidince ama ilk haftadan itibaren anladım durumu. Nasıl bir fikriyatlarının olduğunu, farklı olduklarını, Selefi olduklarını anladım açıkçası. Fakat ben bir önyargıyla yaklaşmadım onlara karşı. Önce anlattıkları şeylerin doğru mu yanlış mı olduğunu kafamda oturtmak için okumayı, araştırmayı tercih ettim. Hatta çoğu zaman da sufi hocalara sordum. Sufi hocalardan teyit aldım. O da beni şaşırttı açıkçası. Selefilik ile tanışmamız bu şekilde oldu.
Selefi olduktan sonra Selefi olduğunu her yerde üstüne basarak söyledin mi yoksa insanlar davranışlarından mı anladılar? Bariz belli ettiğin durumlarda nasıl tepkiler aldın?
İlk zamanlarda kimseye söylemedim. Sohbete gittiğimi ailem de çevremdekiler de biliyorlardı. Tabii sohbetin içeriği hakkında çok bilgileri yoktu. Başlangıçta okumayı, araştırmayı tercih ettim. Gittikçe daha fazla kafama yattı. Delillerle ikna olmaya başladım. Daha sonra kendimi “Selefi” olarak tanımladım. Kendimi Selefi olarak tanımlar tanımlamaz da çevreme, aileme, sevdiklerime bunu söyleme başladım. Bu durum kimsenin hoşuna gitmedi, o da ayrı. Benim çevremdeki insanlar dindar insanlar oldukları için çok olumsuz değillerdi. Onlar solcular ya da komünistler kadar Selefilerden nefret etmiyorlar. Ben çevremdeki insanlara kitaplar da verdim. Onların söyledikleri şeyler şöyle oldu: “Bu mezhep sonradan çıkmıştır, İslam’ın özünde böyle bir mezhep yoktur, bu son iki yüzyılın ürünü ve icadıdır, Suud Ailesi tarafından desteklenmiştir, uydurma bir şeydir, sahih mezhep değildir, vs.” İslami camia içerisinde Selefilere karşı “kafa kesen, durmadan cihat eden, vahşi teröristler” gibi bir algıyla karşılaşmadım. Ancak olumlu bir hava da yok.
Bunun dışında mahalle camisine gittiğimde enteresan durumlarla karşılaştım. Klasik sufiler gibi namaz kılmadığımızdan, ellerimizi göğsümüzde bağlıyoruz, imam “ğayril mağdubi aleyhim veleddallin” dedikten sonra biz de yüksek sesle ve uzatarak “amin” diyoruz, ki bunu sahih hadislerden geldiği için yapıyoruz. Camiden çıkarken bazı insanlar tarafından hoş olmayan şekilde eleştirildim. Onlara bunun hadislerde, kaynaklarda geçtiğini anlatmaya çalıştım, gene de olumsuz ve sert tepkiler aldım.
Bir de Selefiler hakkında her zaman şunu söylerler; “camiye gelip sadece farz namazını kılıyorlar, sonra da çekip gidiyorlar.” Bu çok yanlış bir düşünce. Aslında olan şey şudur, Selefi mezhebine göre sünnet namazları evde kılar, tesbihatımızı da evde yaparız. Bunu peygamberimizin sünnetinde böyle olduğu için yapıyoruz. Peygamberimiz “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin. Namazlarınızın bir kısmını evlerinizde kılın.” buyuruyorlar. Ayrıca camiye gittiğimde şunu görüyorum ki cemaat oldukça yaşlı. Gençleri çok az görüyorum. Bunda tabii hocaların cemaatle namaz kılmayı teşvik etmemesi başta olmak üzere, evde de kılınabileceği, kaza da yapılabileceği gibi kolaycılıklara kaçmak camilerin boş kalmasına neden oluyor. Halbuki sahih hadislere baktığımızda mazereti olmadan cemaatle namaz kılmayanın namazı yoktur minvalinde hadisler var. Bunları göz ardı ediyorlar, bunlar hiç yokmuş gibi davranıyorlar. Bilmiyorum belki de hocalar Diyanet İşleri Başkanlığı’nın istediği şekilde konuşuyorlar.
Hep olumsuz ve çatışma içeren meselelerden bahsediyoruz. Selefi olduktan sonra hayatındaki olumlu etkiler nelerdir?
Selefilik beni kurtaran bir şeydir. Belki ben Selefilik ile tanışmasaydım bir sokak serserisi, nefsinin peşinde koşan, paraya ve dünyalıklara kıymet veren bir genç olabilirdim. Şimdi Allah’a şükür daha düzgün, ahlaklı, inançlı bir Müslümanım. Bu başlı başına olumlu bir durumdur nihayetinde. Fakat çevremdekiler benim Selefi olmama olumlu bir tepki vermediler. Herkes tarafından kötü karşılandım. Selefilik bende çok şey değiştirdi. Eskiden Müslümandım ama İslam’ı pek anladığım söylenemezdi. Müslüman olmama rağmen bazı günahları çok rahat işlerdim. Hatta günahları kötü bir şey olarak görmüyordum. Bunların basit şeyler olduğunu düşünüyor ve bir Müslümanın uyması gereken kurallara uymuyordum. İslam vardı fakat İslam’ı bilmediğim için seküler bir hayat yaşıyordum. İnançsız insanlardan tek farkım cumadan cumaya namaz kılmak ve ramazan ayında oruç tutmaktı.
Selefi olduktan sonra şunu fark ettim ki geçmişteki halimle seküler insanlar arasında itikadi anlamda bir farklılık yokmuş. Bugün elhamdülillah yalanmış, rüşvetmiş, faizmiş, bütün bunlardan, günahlardan beriyiz. Eskiden kredi çekebilirdim, bugün asla böyle bir şeye yaklaşmıyorum. İslami kurallara daha çok riayet etmeye çalışıyorum ama daha önceden böyle değildim.
Selefilik politik bir duruş içeriyor. Siyasetin, cihadın, mücadelenin ön planda olduğu bir akım Selefilik. Haliyle sorular buna göre şekilleniyor. Sana Türkiye’nin halini soracağım. Türkiye’nin yönetimi, siyaseti, yasaları gibi konularda belli başlı şikayetçi olduğun, değişmesini istediğin meseleler nedir?
Türkiye’de en çok değişmesini isteyeceğim kurum kesinlikle ordudur; çünkü bu kurumda serbest bir şekilde namaz kılınamıyor. Ordu maalesef bugün bir İslam ordusu değil. 27 Nisan 2007’de yayınladıkları e-muhtırada olduğu gibi demokrasi ve laikliği, Atatürk ilke ve inkılaplarını korumak gibi amaçları var. Burada 18-20 yaşındaki vatansever, vatanı için ölecek gençlerin askerden geldikten sonra neden askerlikten soğuduğunu merak ediyorum. Daha birkaç sene öncesine kadar insanların anaları bacıları tesettürlü oldukları gerekçesiyle yemin törenlerine alınmıyordu.
Bunun dışında demokrasiye ve politikacılara asla inanmıyorum. Demokrasinin Müslümanların başına örülmüş bir çorap olduğunu düşünüyorum. Bütün dünya anayasaları incelendiğinde her ülkede güçlü azınlığın istemediği hiçbir şeyin olmadığını görüyoruz. Demokrasi özünde Yunan site devletlerinden öykünerek günümüze uyarlanmış çürük bir sistemdir. Yunan site devletlerinin demokrasi anlayışına baktığımızda sadece hürlerin, zenginlerin, belli bir azınlık grubun oy kullanabildiği, onun haricinde halkın neredeyse oy kullanamadığı, haklarının olmadığı, insanların belli bir azınlık grubun kölesi olduğu bir sistemi olduğunu görürüz. Günümüze baktığımızda Türkiye’deki belli bir azınlık grubun “padişahlığı kaldırdık, halifeliği kaldırdık, cumhuriyeti getirdik” gibi cahilce sözleri söyleyenlerin var olan medya ve sermaye padişahlarına seslerini çıkaramadıklarını görüyoruz. Bir sürü alavere dalavere dönüyor. Politikacıların samimi olduğunu düşünmüyorum. Bugün başka yarın başka söylüyorlar. Söyledikleri ve yaptıkları bambaşka şeyler olabiliyor. Bugün Suriye’de yaşanan dramı görüyoruz. Mülteci krizleri, varil bombaları, sivil insanların katledilmesi, hastanelerin bombalanması, evlerin yıkılması ve hiçbir Müslüman ülkenin buna müdahale edememesi, bu dramı sona erdirememesi beni çok üzüyor. Politikacılara, demokrasiye bu yüzden inanmıyor ve güvenmiyorum.
Öte yandan Türkiye’deki sosyal hayata baktığımız zaman gençlerde müthiş bir şekilde Batı aşkı var. Giyecekten yiyeceğe kadar her şeylerinde onlara özeniyorlar. Ahlaksızlık almış başını gidiyor. Adım başı alkol satan yerler açık, genelevler faaliyetlerine devam ediyor. Devlet bütün bunlara göz yumuyor. Uyuşturucu batağına saplanan gençler var. Uyuşturucu çetelerine karşı etkin bir mücadele verildiğini düşünmüyorum. Muhafazakar olduğunu iddia eden partinin iktidarında pornografik yayınlara yeterince müdahale edilmiyor. Eğer bugün tecavüz vakaları bu kadar arttıysa, biz bu noktaya gelebildiysek bu tamamen bu yayınlardan kaynaklanıyor. Gençler bunları seyrettikçe zihinler dejenere oluyor ve gün geliyor sapkınlıklar ortaya çıkıyor. Bu tarz şeyleri özgürlük diye savunanlar da oluyor ama bunların toplumda nasıl ahlaksızlıklara yol açtığı kimse tarafından sorgulanmıyor.
İslam ülkelerine nasıl bakıyorsun?
Aslında ben İslam dünyasında ya da Müslümanlar arasında bir problem olduğunu düşünmüyorum. Ne zaman Batı ve Rusya bu coğrafyadan elini çekerse İslam coğrafyasına barışın kendiliğinden geleceğinden hepimizin emin olması gerekiyor. İran’ın kendi topraklarında Şia şeriatı uyguluyor olması bir sıkıntıya yol açmadı. Aynı şekilde Suudi Arabistan Selefi şeriatı uyguluyor, bu da herhangi bir sıkıntıya yol açmadı. Bunlar kendi içerisinde ne yaşıyorlarsa yaşayabilirler. Başka bir Müslümanın başına bela olmadıkları sürece bir Selefi olarak buradaki uygulanan şeriatlardan rahatsız değilim. Başka bir Müslüman ülkenin başına bela olmadıkları sürece kendi içerisinde ne yaşıyorlarsa yaşasınlar. Bugün Müslümanlar bunlardan dolayı birbirlerine girmediler.
Bugün Amerika, Avrupa ve Rusya kanlı ellerini bu coğrafyaya bir şekilde attı, karışıklıklar ortaya çıkardılar. Bugün bu coğrafyada ABD Suudi Arabistan’ı, Rusya da İran’ı yönlendirebiliyor. Aslında İslam dünyasındaki kavga tamamen Amerika ve Rusya arasındaki vekalet savaşından başka bir şey değil. Müslümanlar asla birbirlerine girmezler. Burada oynanan oyunlar, farklı ülkelerin çıkarları gibi etkenler yüzünden Müslümanlar bugün birbirine girmiş durumdalar.
Burada Filistin parantezi de açmak istiyorum. Filistin direnişi oldukça önemli. Bence Filistin Müslümanların son kalesi. Eğer İsrail o bölgeyi tamamen ele geçirirse çok daha kolayca İslam ülkelerini karıştıracaktır. O yüzden şu an yaşadığımız günler belki de iyi günlerimiz olabilir.
Batı’ya nasıl bakıyorsun? Orada da Müslümanlar, Selefiler var?
Batı ülkelerinde faaliyet gösteren Selefi kardeşlerimizin hepsinden çok razıyız; çünkü onlar orada çok kısıtlı imkânlarıyla oldukça fazla iş yapıyorlar. Uzun sakallarıyla Batı ülkelerinin başkentlerinde Kuran mealleri dağıtmak kabul edersiniz ki kolay iş değil. Oradaki ırkçı saldırılardan korkmadan bu tarz faaliyetler yapmak gerçekten inanmış insanların yapacağı şeylerdir. Oradaki Selefilerin bir bara gidip eğlenen insanlara tebliğ yapmaları açıkçası hoşuma gidiyor. Onların bu yüreklilikleri, kahramanlıkları çok hoşuma gidiyor. Hatta belki de en çok orada tebliğ yapan Müslümanlar Selefilerdir. Selefilere baktığımız zaman dünyanın neresine giderlerse gitsinler tebliğ faaliyetlerine devam ettiklerini görürüz. Onlar orada cami dışarısında, yani hayat içerisinde faaliyetlerine devam ediyorlar.
Türkiye’deki Selefilerin durumu nedir? Dünyada ve Türkiye’de sayıları artıyor mu?
İslam ülkelerinden Batıya giden Müslümanlar oradaki ırkçılar tarafından dışlandılar, itildiler, hor görüldüler. Bütün bunlar Müslüman oldukları için başlarına geldi. Oraya giden insanlar da bunu gördüler. Müslüman olduklarını orada hissettiler. Kendi dinlerini araştırmaya başladılar. Tabii bir de tebliğ faaliyetlerini genelde Selefilerin yaptığını düşünürsek Batı’da doğal olarak Selefiler artıyor diyebiliriz.
Türkiye’de ise durum biraz farklı. Şu an burada gençler arasında İslam sönen bir ışık gibi. Durumumuz kötü. Gençler İslam’dan kaçıyorlar, İslam’dan kopuk bir hayat yaşıyorlar, seküler bir hayat yaşamak istiyorlar. Türkiye’deki Selefiler artmış mıdır? Belki Müslümanlar içerisindeki gençlerden az bir kısmı Selefiliğe kaymıştır. Yoksa Selefilerin arttığını düşünmüyorum. Büyük bir ilgi yok, ufaktan bir ilgi başladı sadece. Burada bence Türkiye için aslında önemli olan ateizmin gençler arasında çok hızlı yayılıyor oluşu.
Selefilik senin gözünde diğer mezheplerden hangi konularda ayrılıyor? Senin için Selefilik ne anlam ifade ediyor?
İlk önce bütün Müslümanların kardeşim olduğunu belirtmeliyim. Selefilik zaten selef, yani öncesi, öncekiler anlamına geliyor. Selefiler İslam’ı Resulullah, onun ashabı ve onları görenler gibi yaşayalım derdinde olan Müslümanlar. Aslında Ehli Sünnet de bunu söylüyor. Bu bakımdan pek farklı olduğumuz söylenemez. Ehli Sünnet’ten tasavvufu çıkardığımız zaman aynıyız. İşin içerisine tasavvuf girdiği zaman olay dallanıyor ve budaklanıyor. Temel problem sanırım bu noktada. Selefiler bu noktada biraz ayrışıp diyorlar ki; biz kaynaklara bakarız, Peygamber Efendimizin sünnetlerine göre yaşarız, ayrıca sahabeden gelen nakillere dikkat ederiz. Bizim için öncelikli olan İslam’dır.
Selefiler genel olarak Türkiye’de kimliklerini gizliyorlar. Örneğin sen de bu röportajda isminin geçmesini istemedin. Neden?
İstemiyorum çünkü Selefilere karşı bir önyargı var. İleride bunun önüme problem olarak çıkacağını düşünüyorum. Hedef tahtasına oturtulmak istemiyorum. İnsanların beni şu’cu - bu’cu olarak nitelendirmelerini istemem. Sadece Müslüman olarak bilinmek istiyorum. Biz bugün ne yazık ki radikal örgütlerle bir tutulan durumdayız. Bizi kafa kesen, canlı canlı insan yakan tiplerden zannediyorlar. Bizi genel anlamda Haricilerle ya da IŞİD ile karıştırıyorlar. Şimdi şöyle, yeryüzünde cihat Peygamber Efendimizden sonra da her zaman devam etti. Bugün de cihat devam ediyor. Sıkıntılı coğrafyalar tarihten bu yana her zaman oldu. Dün Afganistan’dı, sonra Çeçenistan, Bosna, bugün Suriye ve Irak sıkıntılı coğrafyalar oldu. Baktığımız zaman bu coğrafyalara ilk cihada gidenler hep Selefiler oldu. Sufiler burada hep kıyafet, bebek bezi, un, şeker, yani insani yardım göndermeyle her şeyin çözülebileceğini düşündüler. Uzaktan ve parayla Müslümanların sıkıntılarının halledilebileceğini zannettiler. Fakat mesele bu kadar basit değil. Ülkesi işgal edilmiş bir Müslümana istediğimiz kadar gıda gönderelim, onları mutlu edemeyiz; çünkü o kendi topraklarında özgürce dinini yaşamak ister.
En büyük İslam ülkesi olan Türkiye, Çeçenistan ve Bosna’da yaşanan drama ne gibi çözüm üretebilmiştir? Sadece yardım malzemeleri gönderildi. Fakat Selefiler sahada kardeşlerine yardım ediyorlardı. Şehit oldular, gazi oldular; fakat gene oranın toplumları tarafından dışlandılar.
Burada IŞİD’e baktığımız zaman, IŞİD kendini ne olarak tanımlarsa tanımlasın fark etmez, IŞİD İslam tarihine bakıldığı zaman Haricilere tıpa tıp benzeyen bir örgüttür. Peygamber Efendimizin sünnetine uyduğunu söyleyip insan yakanlar, insan öldürüp onun kafa tasıyla oyun oynamak, vahşice hareketlerde bulunmak, bunların kesinlikle Peygamberimizle, İslam ile bir alakası yoktur. Selefiler bu tarz sapkınlıkları kabul etmiyorlar. Ayrıca IŞİD şu anda sahada Selefilerle savaşıyor, bu da enteresan bir durum. IŞİD her Müslümanı tekfir ediyor, sonra kafir ilan ediyor, daha da sonra katlediyor. Böyle bir şey İslam’da yok. Rabbimize bunların ıslahı için dua ediyoruz. Islah olmayacaklarsa da inşallah kahrolurlar.
Türkiye’de Selefiler nasıl çalışmalar yapıyorlar?
Önyargıların aksine çok gizli saklı şeyler yapıyor değiliz. İşinde gücünde insanlarız. Yeraltı örgütlerimiz falan yok. İlim ve tebliğ faaliyetlerine yoğunlaşmış durumdayız. Öyle tek bir tane “Selefiler” diye bir grup da yok. Tonla dernek ve vakıf var, çoğunu ben de bilmiyorum. Selefiler dediğimiz grubun Türkiye içerisinde yönetime karşı bir mücadelesi yok. Biz bence sanki devletle bir sözleşme imzaladık. Ya da ben öyle düşünüyorum diyeyim. Devlet Müslüman bir ülkeyle savaşırsa biz bu savaşa katılmayız, ancak devlet kafir bir devletle savaşırsa bu sözleşme gereği ülkemle beraber savaşmayı tabii ki her zaman yeğlerim. Onun dışında hayatta yer tutmaya çalışıyoruz. Bunda ne kadar başarılı olacağımızı bilmiyoruz. İş hayatına girdikten sonra inanılmaz çirkinlikler gördüm. Rüşvetler, yalanlar, alavere dalavereler, biz nasıl Müslüman bir toplumuz anlamak mümkün değil. Bazen oldukça üzülüyorum, moralim bozuluyor, Allah’a dua ediyorum. Dediğim gibi toplum içerisinde yer tutmaya çabalıyoruz fakat inançlarımız ve fikirlerimiz dolayısıyla ailelerimizle dahi çatıştığımız oluyor. Arabistan’a gitmemizi önerenlerden Türkiye’de yaşayamayacağımıza kadar çeşitli tepkilerle karşılaşıyoruz.
Son sözlerini alalım yavaştan. Bir mesajın var mı?
Yaşlılara söyleyebileceğimiz bir şey yok tabii, onlar yollarını çizmişler ve yoldan gidiyorlar. Fakat gençler öyle değil, onların okuma ve araştırma imkânları var. Daha çok internetle haşır neşirler. Gençlerden hiçbir şeye karşı önyargıyla yaklaşmamalarını öneriyorum. Neyin ne olduğu hakkında biraz araştırma yapabilirler. Böylece doğru yolu bir gün elbette bulacaklarını umuyorum.
Konuşan: Yusuf Tunçbilek
Standart selefi açıklaması olmuş. Olayları Toz pembe göstermiş.İyi de kardeşim Çeçenistana gittiniz orada halkla direnişçiler düşman oldu.Afganistan-Irak-Suriyeye gittiniz orda da öyle.Her seferde yerli halk direnişi başlattı siz gidip halka bize uyacaksınız dediniz. uymayanları tekfir ettiniz. Hatta aynı cephede savaşan arkadaşınızı tekfir ettiniz. Şamil Basayev'in hakkınızdaki açıklamadan haberiniz yok galiba? Yardım için(!) gittiğiniz halklar neden size düşman oldu bi düşünsene?