7-13 Mayıs tarihlerinde kutlanan Vakıf Haftası kapsamında düzenlenen etkinliklerden biri de, 11 Mayıs Cuma günü gerçekleştirilen “Vakıf Kuran Kadınlar Sempozyumu”ydu. Açılış konuşmaları Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Ahmet Akça, Adnan Ertem ve Rümeyza Kazancıoğlu tarafından yapılan sempozyum, Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Dekanlık Konferans Salonu’nda üç farklı oturumla tamamlandı
Sempozyumun açılış bildirisi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Arzu Terzi tarafından yapıldı. Terzi, Bezmialem Valide Sultan üzerine konuştu.
Haktan aldığını halkına dağıtan örnek vakıf insanı: Bezmiâlem Valide Sultan
Bezmiâlem Valide Sultan XIX. asrın başlarından 1839’a kadar hükümdarlık yapan önemli reformların padişahı Sultan II. Mahmud’un eşi, Sultan Abdülmecid’in ise annesidir. Oğlu Sultan Abdülmecid’in cülûsuyla valide sultanlık makamına yükselir ve 1853 yılındaki vefatına kadar örnek bir valide sultan hayatı yaşar.
Terzi, konuşmasında Osmanlı tarihinde “en çok vakıf kuran valide sultan” olma vasfını taşıyan Bezmiâlem Valide Sultan’ın, gelirlerini hayır işlerine harcayan, kurduğu vakıflarıyla haktan aldığını halka dağıtabilen manevî dünyaya sahip bir idareci olma özelliğini vurguladı. Dünya durdukça halkına hizmet vermesi için kurduğu hastanesi, açtığı ibadethaneleri, mektepleri, çeşme ve sebilleriyle, hayatı boyunca ihtiyaç sahiplerine yardımları ve ihsanlarıyla devletin başındaki bir validenin, aynı zamanda halkının da anası olduğunu gösteren Bezmiâlem Valide Sultan, Osmanlı vakıf kültürünü anlamada muhteşem bir örnektir.
Birinci oturumun “Selçuklu Dönemi” başlığını taşıdığı programda, oturum başkanlığını da Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fahameddin Başar yaptı. Hacettepe Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aynur Durukan “Anadolu Selçuklularında Vakıf Yaptırmış Kadınlar” başlıklı tebliğini sunarken, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hüseyin Çınar “Ankara Melike Hatun Camii ve Medresesi Vakıfları”, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Arşiv ve Tescil Müdürü Mevlüt Çam “Kayseri Hunat Hatun Külliyesi ve Vakıflar”, Kırıkkale Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Demir “Selçuklu Dönemi Vakıflarında Kadınların Yeri: Divriği Ulu Câmii ve Dârüşşifası Örneği” ile Araştırmacı – Yazar Necdet Sakaoğlu “Turan Melek ve Darüşşifası” başlıklı tebliğlerini sundular
Anadolu Selçukluları’nda vakıf yaptırmış kadınlar
Anadolu Selçukluları zamanındayüz yıllık egemenlik mücadelelerinden sonra, Anadolu’da yoğun sanatsal etkinliklere tanık olunan bir süreç başlar. Özellikle Sultan I. Mes’ûd zamanının (1116-55) sonlarına doğru başlayan bu evre, Anadolu’nun hemen her köşesinde çeşitlilik gösteren ve toplumun her tür gereksinimini karşılayan yapılar ile külliyelerin ortaya çıktığı bir dönemdir.
Aynur Durukan, bildirisinde, bu canlı ve zengin sanat ortamına saray çevresinden ve dışından kadınların katkılarını ortaya koymaya çalışırken, Selçuklu egemenliğinde, 82 yapının 27 kadın kurucu tarafından yaptırıldığının saptandığını belirtti. Çeşitlilikleriyle de dikkati çeken yapıların çoğu mimari özellikleri ve çarpıcı, hatta yer yer büyüleyici süslemeleriyle dönemin en anıtsal eserleri arasında yer alır. Yapıların özellikle süslemelerinde kadınların estetik kaygıları göz ardı edilemez. Ayrıca, bu örneklerden bir bölümünün, dönemin önemli külliyelerinin parçaları olduğunu da vurgulamak gerekir. Hatta bu külliyelerden biri, en çok yapıya damgasını vurmuş ve Selçuklu tarihinde “valide sultan” dönemini başlatmış Mahperi Hatun’un Kayseri’deki Huand Hatun Külliyesi’dir. Yalnızca kadın külliyeleri arasında değil, tüm Selçuklu külliyeleri arasında en anıtsal ve etkileyici örnektir.
Ankara’da hayırsever bir sultan: Melike Hatun
Vakıflar İslam toplumlarında, geçmişten günümüze çok geniş bir kesimi, kimi zaman bir vakfın kurucusu kimi zaman da bir vakıftan hizmet alan veya yararlanan olarak dairesi içine almış; sunduğu sosyal, iktisadî, dinî ve kültürel hizmetlerle çepeçevre kuşatmıştır. İslam devlet ve toplumlarında erkekler gibi kadınlar da vakıf kurucusu olmuşlar; isimlerini yaptırdıkları eserlerle ebedîleştirmişlerdir. Osmanlı döneminde ve öncesinde Ankara’da sadece erkekler değil, kadınlar da sosyal, kültürel ve dinî hayatın kurumları üzerinden halka hizmet sunmak için çeşitli vakıflar kurmuşlardır. Bu vakıf kurucularından biri de XIV. yüzyılda Ankara’da yaptırdığı vakıf hayrat ve onlar için tahsis edilen vakıf akarlarla dikkatleri üzerine çeken Melike Hatun’dur. Her ne kadar onun yaptırdığı hayratın cismi günümüze ulaşmasa da en azından ismi, tarihî kayıtlardan günümüze ulaşmıştır. Melike Hatun’un en fazla dikkati çeken hayratı Ankara’nın manevî mimarlarından, büyük mutasavvıf Hacı Bayram-ı Veli’nin de bir ara müderrislik yaptığı Kara/Sevdâviye/Sevâdiye ya da daha meşhur adıyla Melike Hatun Medresesi’dir. Melike Hatun’u dönemin kayıtlarında öne çıkaran bir başka özellik, Sultan I. Murad’ın subaşılarından Eyne Bey’in Ankara’da yaptırdığı ve daha sonra Eynebey Hamamı olarak da bilinen hamamın yapımına yaptığı 1.000 eşrefî nakit katkıdır.
Hunat Hatun vakıfları
Kayseri, Selçuklular döneminde şehirleşme serüvenini neredeyse tamamlayan kadim bir Anadolu şehridir. Kayseri’nin tarihine bir göz attığımızda bu yapılaşma, inşa ve ihya hareketinin Sultan Alaeddin Keykubat ve Sultan Gıyasettin dönemlerinde yoğunlaştığını görmekteyiz. Kayseri’nin bu inşa ve ihya dönemi diye de adlandırabileceğimiz bu dönemdeki en önemli vakıf kurucularından birisi de Sultan I. Alaeddin’in eşi Sultan Gıyasettin’in validesi Mahperi nâm-ı diğer Huvand Hatun’dur.
Mevlüt Çam, Hunat Hatun'u anlattığı tebliğinde Hunat Hatun’un doğum tarihinin bilinmediğini belirtti. Ayrıca oğlu Kocası Sultan Alaeddin’in zehirlenmesinden sonra oğlu Gıyasettin’in Sultan olmasında önemli bir rolü olduğu belirtilmektedir. Zamanında büyük bir nüfuz ve otorite sağladığı anlaşılan Hunat Hatun, güzelliğinin yanı sıra son derece narin, kültürlü, cömert, merhametli ve ilim-irfan sahibi bir hayırsever valide sultan olarak karşımıza çıktığı gibi, yaptırdığı dini, eğitim ve kültürel müesseselerle sadece kendi ismini değil, aynı zamanda Selçuklu mimari sanatının şaheser örneklerini de ebedileştirmiş bir vakıf kurucusudur. Mahperi nâm-ı diğer Huvand Hatun’un, Kayseri’deki külliyesinin yanısıra, Niğde, Ürgüp, Sivas ve Tokat’ta da eserleri vardır.
Selçuklu dönemi vakıflarında kadınların yeri: Divriği Ulu Câmii ve Dârüşşifası örneği
Anadolu Selçuklu Devleti’nin hâkimiyeti döneminde Mengücekoğulları yönetiminde, Sivas-Divriği’de 1228-1243 yılları arasında inşa edilen Ulu Cami ve Darüşşifa, dönemin dinî-kültürel düşüncesinin sanatla somutlaştığı muazzam bir eserdir. Anadolu Türk-İslam sanatının müşahhas örneklerinden olan bu âbidevî eser aradan geçen yaklaşık sekiz asra rağmen ayakta kalabilmeyi başarmıştır. Bunda dönemin güçlü sanat, mimarlık ve mühendislik anlayışı kadar vakıf müessesesinin de çok mühim katkıları olmuştur. Bu yarımadada Türk-İslam özgünlüğünün yerleşmesinde ve devam ettirilmesinde bu tür eserlerin bânîleri ve vâkıflarının çok özel bir yeri bulunmaktadır. Bu çerçevede dönemin önde gelen yöneticilerinden Süleyman Şah oğlu Ahmed Şah ve annesi Fatma Hatun’la eşi Melike Turan Sultan tarafından Divriği’de bina ve ihyâ edilen bu şaheser, bahsedilen bağlamda değerlendirildi. Türkler, Anadolu’yu fethetmeye başladıkları dönemden itibaren bu gibi kalıcı eserler meydana getirmeye gayret etmişlerdir. Anadolu, bu düşünceyle inşa ve ihya edilen birçok yapıyı barındırmaktadır. Yapıldığı dönemden yaklaşık dört yüzyıl sonra bu muazzam eseri gören Evliya Çelebi’nin, “medhinde diller kâsırdır” diye büyük bir övgüye mazhar gördüğü, Küçük Asya’nın en güzel cami ve medreselerinden biri şeklinde nitelendirilen Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası da bu cümledendir.Tebliğde, söz konusu eserin inşa edildiği dönemden başlayıp vakıf müessesesi vasıtasıyla yüzyıllar boyunca ayakta kalabilme başarısı ele alındı, bilhassa Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi fonlarından tespiti yapılan vakfiye, berat, muhasebe ve tamir kaydı gibi belge örnekleri doğrultusunda yapılan değerlendirmeyle Fatma Hatun ve Melike Turan şahsında Müslüman Türk kadınının bu önemli müessesedeki yeri vurgulandı.
UNESCO Kültür Komitesinin 1985’teki ilk listesine İstanbul ve Kapadokya ile Türkiye’den seçilen 3 varlıktan biridir. 1228 tarihli Divriği şaheseri, bitişik iki tarihi mimari eserden oluşmaktadır: Ahmed Şah Ulucamii, Melike Turan Melek Darüşşifası. Bu ikili, ilk bakışta 4 taç kapılı tek yapı görünümündedir. Mengücekoğulları hanedanının Erzincan-Kemah kolu Meliki Behram Şah’ın (1162-1225) kızı Turan Melek’le, aynı hanedanın Divriği Meliki Ahmed Şah’ı, akrabalıkları dışında yatırım ortaklığına yönelten asıl neden bilinmiyor. Temeli camiyle birlikte atılan eser, Selçuklu uygarlığının Anadolu’daki ilk darüşşifasıdır. Özgünlüğünü koruyarak günümüze ulaşan eserin görkemini taç kapı tamamlar. Üst kat penceresi altındaki Arapça kitabede, Behram Şah kızı Turan Melek’in bu darüşşifayı Allah’ın rızasını kazanmak için yaptırdığı vurgulanmıştır. Melikenin kimliği, insanlığa bıraktığı eseri ve işlevi için bu üç satır dışında bilgi yoktur.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un başkanlığını yaptığı ikinci oturumda ise; yine aynı üniversiteden Dr. Öğr. Üyesi Eyüp Sabri Kala “Osmanlı Dönemi Hanım Sultan Vakıfları” ile İdris Akarçeşme “Mihrişah Valide Sultan ve Vakfı”, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden Sinan Çuluk “Padişah Anaları, Kadınları ve Kızlarının El Yazıları”, Uludağ Üniversitesi’nden Doç. Dr. Saadet Maydaer “Osmanlı Toplumunda Vakıf Kuran Kadınlar ve Mal Varlıklarının Kaynakları” ve son olarak Bartın Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Hasan Hüseyin Güneş “Kudüs ve Şam’da Kadın Hayırseverler” başlıklı tebliğlerini sundular
Osmanlı dönemi hanım sultan vakıfları
Osmanlı Devlet sisteminde hanedan soyundan gelen kızlar “Sultan”, Sultanların hanedana mensup olmayanlarla evliliklerinden doğan kız çocuklar ise “Hanım Sultan” unvanını kullanırlardı. Osmanlı Vakıf sisteminde Padişah ve üst düzey yöneticilerin kurdukları vakıfların yanında, Hanım Sultanların kurdukları vakıflar da önemli bir yere sahiptir. Hatta birçok yerleşim biriminin, mahallenin kuruculuğunu ve gelişimini Hanım Sultan vakıfları üstlenmiştir. Bu bağlamda Nurbanu Valide Sultan’ın yaptırmış olduğu, aynı zamanda mahalleye de ismini veren “Atik Valide Külliyesi”, Mahpeyker Kösem Sultan’ın “Çinili Cami Külliyesi”, Mihrimah Sultan’ın “Mihrimah Külliyesi”, Gülnuş Emetullah Valide Sultan’ın “Yeni Valide Külliyesi” bir çırpıda akla gelen, Üsküdar’ı Üsküdar yapan, en nadide, en zarif vakıf eserledir. Eyüp Sabri Kala da tebliğinde, Hanım Sultanlar tarafından kurulan vakıfların şehre ve toplumsal hayata katkıları, bu vakıfların hayır müesseselerinden seçme eserlerin görselleriyle birlikte ortaya konuldu.
Osmanlı toplumunda vakıf kuran kadınların mal varlıklarının kaynakları
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren kadınlar vakıflar kurarak, toplumsal refahın sağlanması için yaptıkları hayırların kurumsal bir veçheye bürünmesini sağlamışlardır. Vakıflara ilişkin yapılan çalışmalarda kadın vâkıfelerin oranlarına ilişkin farklı veriler bulunmakla birlikte Osmanlı toplumunda kadınların vakıf kurumuna azımsanmayacak oranda katkıda bulundukları görülmektedir. Pek tabii ki vakıf kurmak menkul veya gayrimenkul mal varlığı sahibi olmayı gerektirir. Vakıfların büyük veya küçük ölçekli olması, kurucusunun mal varlığının azlığı ve çokluğuyla ilgilidir. Osmanlı toplumundaki vakıfların çok büyük ölçekli olanlarının yanısıra bazen tek katlı bir ev, bir miktar para, mücevher ya da daha küçük bir maddi değeri haiz herhangi bir eşyanın da düzenlenen bir vakfiyeyle sürekli bir hayra dönüşebildiği gözlenmektedir. Vakıf kurmaya temel teşkil eden mülklerin elde edilme yöntemleri öteden beri merak konusudur. Dolayısıyla içinde yaşadıkları toplumda servet ve mal edinme yollarının hayli kısıtlı olduğu varsayılan hanımların mal varlıklarının kaynakları da bu kapsamdadır. Saadet Maydaer de bildirisinde bu konuda elde edilebilen verilerden hareketle bazı değerlendirmeler yaptı.
Mihrişah Valide Sultan ve vakfı
Kesin olmamakla birlikte 1745’ten önce doğduğu tahmin edilen Mihrişah Sultan III. Mustafa’nın kadınlarındandır. 1761 yılında III. Selim’i dünyaya getirerek hem şehzade anası, hem de III. Mustafa’nın başkadını olmuştur. 1789 yılında oğlu III. Selim’in padişah olması üzerine Valide Sultan unvanını almıştır. Kendini hayır hasenat işlerine adayıp devlet işlerine karışmayan Mihrişah Valide Sultan, bu hizmetlerini kalıcı kılmak için vakfını kurmuştur. Vakfı aracılığıyla oğlu III. Selim’in yenilikçi girişimlerini destekleyen Valide Sultan, yeni kurulan kışlalara cami ve hamamlar inşa etmiş, askerlere yemek ücreti olarak vakıftan tahsisat ayırmıştır. Son yıllarını hastalıklar içerisinde geçiren Valide 1805 yılında 60’lı yaşlarda iken Topkapı Sarayı’nda vefat etmiştir. 1790 tarihli vakfiyesiyle vakfını kuran Mihrişah Valide Sultan, bu vakfiye ile İstanbul Aksaray’daki Mehmet Paşa Camii’ni yeniden ihya etmiş, cami yakınında bir de sıbyan mektebi yaptırmıştır. Daha sonraki yıllarda muhtelif zeyl vakfiyelerle Eyüp’te külliye, Belgrat ormanlarında Valide Bendi, Humbaracılar kışlasında cami, Levent kışlasında cami, Eyüp Sultan Camii’nde kütüphane, İstanbul’un farklı semtlerinde çok sayıda çeşme gibi sosyal ve dini ihtiyaçları karşılamak üzere daha birçok eser vakfeden Valide Sultan vakfın devamlılığını sağlamak amacıyla 190 civarında akarı da gelir kaynağı olarak vakfa aktarmıştır. Annesini çok seven III. Selim, Valide Sultan’ın vefatından sonra kendisine miras kalan Mihaliç’teki Balıkçı ve Tepecik çiftliklerini 1805 tarihli vakfiye ile Mihrişah Valide Sultan vakfına ilhak etmiştir. Hayattayken vakfının gelişimini tamamlayan Valide Sultan’dan geriye bereketi halen devam eden büyük bir vakıf kalmıştır.
Başkanlığını Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nden Prof. Dr. Abdülkadir Özcan’ın yaptığı üçüncü oturumda ise; yine aynı üniversiteden Doç. Dr. Nurdan Şafak “17. Yüzyılda Bir Valide Sultan: Hatice Turhan Sultan ve Vakıfları” ile Dr. Öğr. Üyesi Fatma Kaytaz “Nurbânû Sultan’ın Hayatı ve Vakıf Eserleri” başlıklı tebliğleriyle, Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nuran Yıldırım “Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastahanesi” ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden Ramazan Pantık “Atik Valide Sultan Külliyesinde Yönetim ve Mali Yapı” adlı tebliğlerini sundular
Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi’nden ilk sağlık üniversitesine
Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi, Osmanlı Devleti’nin ilk vakıf hastanesidir. II. Mahmud’un kadın efendilerinden, Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmiâlem Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır. Dört torunu (V. Murad, II. Abdülhamid, V. Mehmed Reşad, VI. Mehmed Vahideddin) padişah olan Bezmiâlem Valide Sultan, son dönem Osmanlı sarayının en saygıdeğer valide sultanıdır. Oğlu Sultan Abdülmecid’in kendisine tahsis ettiği, maaş ve diğer gelirleri, yoksullar için hayır işlerine harcamış, pek çok hayır eseri yaptırıp vakfetmiştir. En önemli hayır eseri Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi’dir. Yapımı 1845 yılında tamamlanmış fakat alt katındaki rutubetin giderilmesi, vakfedilecek mülklerin hazırlığı iki sene sürdüğünden, 12 Mart 1847 Cuma günü törenle açılmıştır.12 koğuş ve 201 yatakla hasta kabul eden hastanenin vakfiyesi açılıştan birkaç ay sonra, 15 Temmuz 1847’de hazırlanmıştır. İlk şartı yoksul ve garip Müslümanların ücretsiz tedavi edilmeleridir. 9 Şubat 1847 tarihli, İdare-i Dahiliye Nizamnamesi ile hastanenin kadroları belirlenmiş yönetimi, sultanın kethüdasına verilmiştir. Kethüdalık kalkınca hastanenin idaresi Evkaf Nezareti’ne geçmiştir. Hastanenin bilimsel denetimi, hekim ve cerrahların tayinleri ve işten çıkarılmaları ise hekimbaşıya aitti. Hekimbaşılık kalkınca bilimsel denetim, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ye bağlı olarak çalışan ve ülkenin sivil sağlık işlerine bakan Meclis-i Mülkiye’ye devredildi (1850). Zamanla gelişerek büyüyen hastane 2010 yılında, Türkiye’nin ilk sağlık üniversitesi olan, Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’ne dönüşmüştür.
Günümüzde Bezmiâlem Valide Sultan’ın hastaneye vakfettiği arazi üzerinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Diş Hekimliği Fakültesi bulunmaktadır. Bezmiâlem Valide Sultan, gerek Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’nden gerek İstanbul Üniversitesi’nin adı geçen fakültelerinden yetişen: hekim, diş hekimi, eczacı, hemşire ve diğer sağlık meslek mensuplarıyla, ülkemizin dört bir tarafına şifa dağıtmaya devam etmektedir. Bu bildiride Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi’nin gelişimi, tıp ve hastanecilik tarihimizdeki yeri ile sağlık üniversitesine dönüşümü ele alındı.
17. yüzyılda bir valide sultan: Hatice Turhan Sultan ve vakıfları
Osmanlı İmparatorluğu´nda valide sultanlar yüksek gelirli ve nüfuzlu kadınlardı. Onlar da bu gelirlerini hayır işlerinde büyük vakıflar kurarak değerlendiler. Bu tebliğde öncelikle bu valide sultanlardan olan Sultan İbrahim´in hasekisi, IV. Mehmed´in ise validesi olan cariye asıllı Hatice Turhan Sultan´ın hayatına yer verildi. Akabinde ise vakfiyesinden hareketle kurduğu vakıflar anlatıldı. Hatice Turhan Sultan, yedi yaşındaki oğlu IV. Mehmed 8 Ağustos 1648´de tahta çıkınca valide sultan oldu. Padişah IV. Mehmed küçük yaşta olduğundan validesi Hatice Turhan Sultan vezir-i azam atamaları dâhil tek yetkili idi. Nitekim Sultan´ın dönemin devlet adamlarıyla olan yazışmaları bürokrasideki nüfuzuna delalet eder. Yaklaşık 35 yıllık bir valide sultanlık dönemi oldu ve devlet uzunca bir süre istikrar içinde yönetildi. Dönemin nüfuzlu valide sultanı olan Hatice Turhan Sultan 1663 yılında bir vakfiye kaleme aldırdı. Sultan´ın en büyük vakfı bugün Eminönü semtinin ayrılmaz parçası olan Yeni Camii Külliyesi´dir. Mısır Çarşısı´nı da kapsayan bu abidevi eserlerin bânisi olan Sultan, hem payitaht İstanbul´da vakıflar hem de Çanakkale´de iki kale inşa ettirdi. Ayrıca Üsküdar´da para vakfı, Kuran-ı Kerim tilaveti için para tahsisi, Haremeyn´de de hizmet etmek üzere hem surre masrafı için hem de Kuran-ı Kerim tilaveti için tahsisat ayırmıştı. Bütün bu vakıfların mahiyeti ayrıntılarıyla tebliğde sunuldu.
Yusuf Sami Kamadan