Taşranın isimsiz kahramanlarından biri: Mehmet Hanefi Kutluoğlu Hocaefendi

Trabzon ve havalisinde yüzlerce hafız yetiştirmiş bir isim Topal Hoca namı ile meşhur Mehmet Hanefi Kutluoğlu (1880-1976) Hocaefendi’dir. Oğlu Mehmet Yahya Kutluoğlu Hoca babasının hayatını kitaplaştırmış. Kâmil Büyüker bu kitap vesilesiyle Mehmet Hanefi Kutluoğlu Hocaefendi'yi yazdı.

Taşranın isimsiz kahramanlarından biri: Mehmet Hanefi Kutluoğlu Hocaefendi

Anadolu coğrafyasının Kur’an eğitimi açısından en münbit yerlerinden birisi de hiç şüphesiz Trabzon’dur. Hafız, âlim, ulema yatağı bu şehirden pek çok isim gelmiş geçmiş. Bunlar kayıt altına alındı ise ne mutlu bize ki hayatlarını ve Kur’an eğitimi konusunda çektikleri meşakkat ve sıkıntıları okuyabiliyoruz. Bu isimlerden birisi bir isimsiz kahraman, Topal Hoca namı ile meşhur Mehmet Hanefi Kutluoğlu (1880-1976) Hocaefendi’dir. Hanefi hocayı görev yaptığı Trabzon, çevre ilçe ve köyleri yakinen tanır elbet. Bizleri hocaefendiye ulaştıracak vesileler ise talebeleri. En önemli hafızlık talebesi ise, aynı zamanda torunu olan, geçtiğimiz aylarda aramızdan ayrılan Prof. Dr. Bekir Topaloğlu’dur. Bir diğer hafızlık talebesi oğlu Yahya Kutluoğlu Hocaefendi’dir. Babasına karşı bir vefa örneği gösterip, Topal Hoca’yı tanımamıza vesile olan kitabı yazan isim de Yahya Kutluoğlu’dur.

Mehmet Yahya Kutluoğlu’nun kaleme aldığı Topal Hoca (Hacı Lekur) Mehmet Hanefi Kutluoğlu (Dernekpazarı Köyleri Kültür ve Dayanışma Vakfı Yay. İstanbul 2004, 159 s.) kitabını daha önce duymuş olmama rağmen alamamıştım. Kitaba Sahaflar Çarşısı’nda yer alan Sahaflar Kitap Sarayı’nın kelepir kitaplar bölümünde denk geldim.

Kutuz Hoca’dan ilham aldı, oğul Yahya Kutluoğlu yazdı

Kitabın kaleme alınmasına vesile olan eserin, pek çok kitabın da yazılmasına vesile olan, İsmail Kara’nın kaleme aldığı Kutuz Hocanın Hatıraları isimli eser olduğunu belirtelim. Cumhuriyet döneminin özellikle taşrada yer alan bu isimsiz kahramanlarını ya talebeleri ya da evlatları vesilesi ile tanıyıp okuma imkânına sahip olabiliyoruz.

Trabzon’un Dernekpazarı ilçesi Holo Fotgene (Taşçılar) köyü doğumlu Hanefi Hoca, Topaloğulları adıyla anılan kalabalık bir aileye mensuptur. Soy ismi de aslında Topaloğlu iken bölgenin Kur’an hizmetinde öne çıkan ismi Hafız Mehmet Rüştü Aşıkkutlu Hoca’ya nisbetle Kutluoğlu olarak değiştiren Hanefi hoca üç yaşında annesini, 1892 yılının Hacc’ında babasını kaybetmiştir. Üç yaşında öksüz, 12 yaşında yetim kalan Hanefi hoca, Kur’an okumaya ise 7 yaşında iken başlamış ve 9 yaşında hıfzını tamamlamış. Köyünde yer alan Molla Kerim Mescidi’nde hafızlığını tamamlar ve hocasından hep taltif görür. Hatta hocası “benden sonra bu kursa kimse bakmaz, sen burasını boş bırakma” diye de vasiyet eder.

9 yaşında bir küçük hafız ve iz bırakan hafızlık merasimi

Kitapta Yahya Kutluoğlu babasından duyduklarını anlatıyor. Eskiden köylerde, küçük yerlerde hafızlık yapmanın ölçütü, hafızlık merasimi ile bu işe herkesin şahit olması ileymiş. Öyle ki Perşembe ve Cuma günü iki gün süren merasimle hafızlık yapan talebe iki gün aralıksız 600 sayfayı ezberinden ve hocaların huzurunda okur. Yemekler yenilir, çevrenin meşhur hocaları gelir, sohbetler eder ve merasim tamamlanırmış. İşte Hanefi hoca da 9 yaşında taze bir hafız olarak Perşembe günü camide merasime başlar, başından sonuna kadar 600 sayfayı okur, Cuma günü Cuma namazından önce ezbere hatmi tamamlar. O süre içerisinde sadece bir ayet sonunda yer değişikliği yapmıştır: Mâide suresinin 61. ayetinin sonu olan “ya’lemun”, 62. ayetin son kelimesi “yasnaûn” ile yer değiştirmiştir. İki günlük merasimin tek hatalı noktası burada olmuştur. Hafızlığın bereketini hayatı boyunca görmüştür Hanefi Hoca. Bundan sonraki hayatında 7 yıl kadar süren bir medrese tahsili vardır.

Hanefi Hoca bir yandan okur, bir yandan da babasının vefatı dolayısıyla kendisine geçim ve meşguliyetler arar. Bir ara keçe yapma sanatını öğrenir, bir zaman yakın köyden Hasan Er isimli bir âlimden, güneşten istifade edilerek zaman ayarı yapılan İrtifa Tahtası kullanımını öğrenir. Sonra marangozluğa merak salar. Bütün bu işlerin arasında medrese tahsili görenlerin sınav yapılıp askerden muaf tutulduğu sınavları geçer ve askerden muaf tutulur.

Onlarca köyde hizmet, 100’lerce hafız talebe

Hanefi Hoca Zavzaka, Hoha, Oksu, Yukarı Kondu, Kavelar, Posus, Kalanas, Büyük Belen ve daha nice köylerde imamlık yapar, her köyde önemli hatıralar bırakmıştır. Aynı zamanda sayısı 100’leri bulan hafız yetiştirmiştir.

1941 yılında Yukarı Kondu köyünde imamken Of’a bağlı Hastikoz köyünde imam olan Hacı Hasan Efendi ile mektuplaşmaları olur ve Hanefi Hoca bunu ömür boyu saklar. Mektubun son cümlesi ise “Unutmadığın takdirde unutulmazsın”dır.

Kitapta hocanın yaşadığı devirde öne çıkan simalardan da vardır. Hafız Mehmet Emin Aşıkkutlu, Çalekli Hacı Dursun Efendi, Hacı Ferşad Efendi, Şeyh Osman Niyazi Efendi, Kasranzâde Mehmet Efendi, Gani Ömer Efendi gibi isimler de kitapta yer alıyor. Hanefi Hoca’nın talebeleri, hocanın Kur’an ahlakıyla donanmış hayatı, hatıralar, belgeler ve resimler eşliğinde oğlu Yahya Hoca tarafından çok güzel anlatılmış.

Sarığından dolayı jandarma baskını ile karakola götürülür
Hanefi Hoca bir vakit Of’un yakın köylerinde de imamlık yapmıştır. Perşembe günleri öğle namazında Of Camii kalabalık olurmuş. Camide insanlar hocaları bulunca sorular sorarlarmış. Yine bir gün Hanefi Hoca camide insanların suallerine cevap verirken başında kaşkola benzer bir sarık bulunmaktadır. Jandarmalar camiyi basarlar ve hocanın başındaki kaşkole benzer sarıktan dolayı karakola götürürler, ancak bir süre sonra salıverirler. Bu olaya şahit olan Yahya Kutluoğlu o gün çok korktuğunu ve ağladığını ifade ediyor.

Silinmeyen acı-tatlı hatıralar

Gümüşhane’ye bağlı Posus köyünde imamlık yapan Hanefi Hoca’nın arkasında namaz kılan ve ondan Kur’an okuyan bir isim de Diyanet İşleri eski başkanlarından, milletvekilliği de yapmış olan Lütfü Doğan Hoca’dır. 1940 yıllarda Hanefi Hoca köyde imamken öğlen namazı esnasında bir deprem olur. Cemaatin bir kısmı namazı bırakıp dışarı çıkar, kalanlar ise namazı tamamlar. Lütfü Hoca o zaman çocuk yaşlarda olmasına rağmen Hanefi Hoca’ya namazdan çıkanlarla çıkmayanların durumunu sorar, Hoca şu cevabı verir: “Deprem sebebiyle farz namazdan ayrılanlara bir şey denemez. Çıkmayanlara gelince, farz namazda iken ölen bahtiyar insanlardan olabilsek keşke…” Bu cevabı üzerinden 60 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hatırladığını ifade etmiş Lütfü Hoca.

Yine Büyük Belen köyünde imamlık yıllarında Hanefi Hoca’yı ziyarete gelen tarihin canlı tanıklarından Hacı Abdurrahman Efendi, Menemen hadisesi ile ilgili önemli şeyler anlatırmış. Bunlara kitabın yazarı Yahya Kutluoğlu da şahitlik etmiş. Şunları söylemiş: “O zaman millet çok korkmuştu. Herkes elindeki Mushafları, dini kitapları gece karanlığında caminin avlusuna atıp kaçıyordu. Camiye kimse uğramazdı. Evlerimizi basıp ararlardı. Birçoğumuz hiçbir suçumuz yokken mahkemelerde süründük, aylarca mevkuf kaldık. Mahkemede bildiğimiz, tanıdığımız Müslüman kardeşlerimiz yemin ederek hiç namaz kılmadıklarını, caminin semtine uğramadıklarını hâkimlere söylüyorlardı. Ondan sonra da seneler geçti, daha önce beş vakit namazlarını camide kılan bu kardeşlerimiz bu hadiseden sonra bir daha caminin çevresinden geçmez oldular.” (s.69) 

Erzurum merkez Gürcükapı Camii’nde imamlık yapan, kısa bir süre Divriği merkez vaizi olarak görev yapan Hanefi Hoca, her görev yaptığı yerde hoş sada bırakmış, güzel talebeler yetiştirmiş. Kendi gibi Kur’an eğitimi konusunda iz bırakmış bir isim olan oğlu Yahya Kutluoğlu ise –Allah hayırlı ömürler versin- bugün aramızdadır. Belki gönülden isteyenler kendisini bulur ve hikâyenin kalan kısmını ondan dinleyebilirler, kimbilir.

Mehmet Hanefi Hocanın ruhu şâd olsun.

Kâmil Büyüker

YORUM EKLE