Önce tarikatın temel ilkesini söyleyelim: ‘Yataylık esastır, dikeylik istisna!’ Burada bahsedilen dikeyliğin metafizikle bir ilgisi yok efendim. Ayakta durmak kastediliyor. Çünkü bu tarikatın ismi Ranzaviyye. Diğer bir söyleyişle Ranzavilik. Yani kavramın kökeni ranza. Şu üzerinde yattığımız ve uyuduğumuz ranza. Zannediyorum yataylık ve dikeyliğin ne anlama geldiği aşikar hale gelmiştir artık.
Silsile Ashab-ı Kehf'e dayanıyor
Ashab-ı Kehf’i bilirsiniz canım. Şu yedi uyuyanları. Tarikatın ulu pirleri onlar. Allah’ın üç yüz yıldan fazla bir mağarada uyuttuğu mümin kişiler. Tabii insan ilk duyduğunda işkilleniyor ister istemez. “Nedir bu, kimdir bunlar?” diye. Değil mi ama, tarikatta silsile çok önemlidir. Bunlar Ranzaviyye silsilesinin ta Ashab-ı Kehf’e dayandığını iddia ettiklerine göre; nasıl bir zincirleme ile oraya ulaşıyorlar? Sormak lazım.
Tasavvuf ve tarikatların tarihini ve kavramlarını bilenler için söyleyeceklerim çok yadırgatıcı değil oysa. Çünkü bazı tarikatlarda ‘Üveysi olmak’ veya ‘Hızır’dan el almak’ diye bir durum var. Kendileri de arada başka isimler olduğunu ama bunların melami bir tavır icabı gizli tutulduğunu söylüyorlar.
Müridler bu çağda çoğalıyor
Türkiye’de ilk defa Ranzavilerle ilgili bir haber yapıyor olmak dunyabizim.com’un bir muhabirine düştüğü için kendini talihli sayıyor. Bu kısa haberde onların bütün özelliklerini, ilkelerini anlatmak epey zor. Ama elimden geldiğince doğru bir şekilde Ranzavilik’i anlatmaya çalışacağım.
Efendim ben kendilerini ilk olarak Cape Town’da tanıma bahtiyarlığına eriştim. Şeyh Şerif er-Ranzavi ile yaptığım kısa muhaverelerde tarikatın müridlerinin bu çağda çoğalmakta olduklarını öğrendim. Tabii hemen aklınıza gelebilir. Niçin en çok bu çağda müridânı çoğalıyor? İzah etmeye çalışayım. Bu çağ biz müminlerin inancına göre ahir zamandır. Ve ahir zamanda bir müslüman olarak yaşamak, elimizde bir kor taşıyor olmak demektir. İmanî anlamda sınanmak ve dört bir taraftan günahlarla kuşatılmış olmak bizleri umutsuzluğa düşürüyor.
Antidepresanlardan daha evladır bizim uykumuz
İşte burada Ranzavilik elimizden tutuyor ve bizi ölümün güzel kardeşi uykuya davet ediyor. Özellikle çağın tuzaklarının şeytanın pabucunu dama attığı böyle bir zaman diliminde dinlenebileceğimiz en iyi limanlardan biri uykudur. Uykuya sığınmanın bir kaçış olduğunu kabul eden Şeyh Şerif, gene de bu tarikatın, bir gönüllüler tarikatı olması hasebiyle mühim olduğunu ifade ediyor.
Salik, farzları yerine getirdikten sonra kendini modern tehlikelerden muhafaza etmek için bir çeşit arınma biçimi olan uykuyu tercih edebilir. “Anti-depresanlarla, televizyonla, saçma sapan medyatik zart zurtlarla kendini uyuşturmaktan daha evladır bizim uykumuz” diyor. Bu yüzden müptedilerin, yani yeni başlayanların insanı aşırı uyaracak ürünlerden uzak durması gerektiğini bilhassa belirtiyor. ‘Seyr fi-nevm’de kişinin bazı güzelliklere kavuşabilmesinin konsantre bir uykuyla mümkün olduğunu da ekliyor. Mesela güzel ve sahih rüyalar Rabbimizin bize bağışlarıdır.
Dün ne yediğini hatırlıyor musun?
Ranzavilik’in bu çağ için fazla 'geberik' göründüğünü söyleyenler çıkabilir aramızdan. Haklı olabilirler. Nitekim bu çağ hız çağıdır. Nerdeyse insanın dün söylediklerini, yaptıklarını, yediklerini unuttuğu bir sanal zaman. Kendi varlığımızdan bile şüpheye düşürüyor bizi. Her şeyi senin değiştirebileceğine inandırıyor ilkin seni. Sonra kendi gerçekliğini boca edip seni ezip geçiyor. Yok ediyor seni. Hiç bir şeyi değiştiremeyeceğini, her şeyin planlandığı şekilde yürüdüğünü, en sinsi ve karmaşık kurgularıyla devam ettiğini kabul ettiriyor sana.
Su uyur düşman uyumaz. Sen düşman mısın?
Öyleyse zaten bizi uyutuyorlar kardeşim. Çok azımız hariç hepimiz ister istemez onların zokasını yemiş durumdayız. Yani bizi istedikleri zaman uyutuyorlar, istedikleri zaman uyandırdıklarını söylüyorlar. Aslında zihnin ve kalbin bu kadar bulanık olması uyanık olmadığına bir işaret değil mi? Uyku içinde uyku. Hem de düşmanın istediği bir uyku bu. En azından kendi uyku zamanımızı kendimiz belirleyelim.
![]() |
(+) |
Bakın mesela ne deniyor: “Su uyur, düşman uyumaz.” O güzelim su uyuyor, pis düşman, kötü olanlar uyumuyor. Şeytan uyumuyor. Sen sudan yaratıldın ey salik! Uyumalısın. Eğer seyr-i sülukunu devam ettirebilirsen, uykun bile sana sevap kazandırabilir. Ebedî uyanıklığa varmadan evvel geçici bir süre olsa da uykunun letafet ve güzelliğini tatmalısın ki uyanabilesin. Uyumadan nasıl uyanacaksın ki?
Hepiniz uykudasınız...
Ranzavilik’in kendini nasıl konumlandırdığını kısa bir şekilde izah etmeye çalıştım. Elbette ‘tatmayan bilmez’ prensibi bu tarikat için de geçerlidir. Bu yüzden dışardan anlamaya çalışan bir muhib olarak söylediklerim bazılarını ikna etmeyebilir. Ama bu mesleğin de incelikleri ve sır olan yönleri var. Bunlar da ancak ‘fena’ ve ‘beka’ makamlarına nail olanların izah edebilecekleri şeyler. Ama şu kadarını ifade etmekle yetineyim: ‘Fena’ makamında söylenenler sarhoşluk -uykunun verdiği zevk- halinde dile getirildiği için anlaşılması ve takip edilmesi zordur. Fakat ‘beka’ makamına erişen kişi, eğer konuşursa, sözlerine kulak kesilmek gerekiyor. Çünkü o hakikatle uyanıktır. Artık üzerimizden yorganımızı atmanın ve dinlemenin zamanı gelmiştir.
Mustafa Nezihi Pesen 'biraz daha uyusam mı?' dedi
farklı bir açıdan, espirili ama lafı gediğine koyan cinsten bir yazı olmuş.