Osmanlı'dan imtiyaz için ne oyunlar etmişler?

Osmanlı sultanına org göndermek ya da melodik bir fırsatçılığın öyküsü.. Şahin Torun yazdı..

Osmanlı'dan imtiyaz için ne oyunlar etmişler?

Yıl 1599… Osmanlı’nın altın çağı her geçen gün biraz daha soluklaşmaya başlasa da henüz devam etmektedir. Modern deyimle, yine de zamanın süper gücüdür Osmanlı. İhtişam derken, belki V.Woolf’ün ‘Orlando’sunda gördüğümüz, Sultan’ın elçisinin atının yularından tutmakla bile heyecanlanan Frenkleri şaşkınlığa düşüren bir ihtişam söz konusu değildir belki, ama soluklaşmış olsa da, az çok etkisini yitirse de, yine de bir ihtişamdır bu. Zira hâlâ Fransızlara tanınan kapitülasyonlar konuşulmaktadır Avrupa’da. Konuşulmakta ve imrenilmektedir. O kadar ki; Osmanlı’dan alınacak, koparılacak, elde edilecek başka ve yeni bir ayrıcalık olabilir mi diye düşünmeyen tek bir Avrupa milleti bile yoktur. Yani 17. yüzyıla bir adım kalmışken, Avrupalının kafası da hep aynı hesap uğrunda, daha işlek biçimde çalışmaya başlamıştır artık.

İşte böyle bir zamanda, kendilerinin deyimiyle “Sultan’ın Toprakları”ndan akıp gelecek ayrıcalık ve fırsatların peşine düşen Tudor İngiliteresinin akıllı kraliçesi I. Elizabeth, oldukça nazik ve bir o kadar da hesaplı tını ve melodilerle yüklü bir plan yapmaktadır. Devrin sultanı III. Murat Han’a bir org hediye ederek kalan birkaç parça imtiyazdan bir parça olsun elde etmektir düşüncesi.

I. Elizabeth’le başlayan Tudor dönemi İngilteresi, bütün küçüklüğüne rağmen bir garip hesap içinde gibidir. Sanki 1 asır sonrasının ‘Üzerinde güneş batmayan İmparatorluğu’nu hesap edercesine, beş milyonluk küçük bir ada oluşuna bakmadan türlü türlü planlar yapabilmekte, ajanlar yetiştirmekte, sistemler analiz edilmekte, içte ve dışta sadece kült bir iktidar için bitmez tükenmez çabalar sarf edilmektedir.

Gerçi bir kavram olarak henüz ortada değildir ama bir zaman sonra en büyük ‘izm’ olarak kadim Avrupa’nın merkezlerinde yuvalanan kapitalist tohumlanma da oldukça cezbedicidir. Sözgelimi; gelecekte kapital olarak yeni bir ad edinecek olan para kazanma yarışında hızla ilerleyen İspanyol ve Avusturya Habsburgları ile onların rakibi konumundaki Fransa kıskançlık oluşturacak kadar ilerleme sağlamış, karada ve denizde hemen hemen bütün ticaret yollarını elde etmişlerdir.Sultan'ın Orgu

Levant bildiğimiz gibi değil

Kelime kökeni olarak ‘Güneşin doğduğu yer’ anlamına gelen Levant; kökenindeki Doğulu özellikten dolayı Batılıların gözünde de ‘Doğu’ olarak Akdeniz’den sonraki yerler anlamında ötekidir. Lakin imrenilesi, kıskanılası bir ötekiliktir bu. Rahmetli Erol Güngör’ün tercümesiyle Paul Hazard’dan öğreneceğimiz gibi, büyük ölçüde de kendi aynasına baka baka kendi kendine hayran olan Batı düşüncesinin, bu topraklarla karşılaştıktan sonra kendi gerçeğini görerek, aslında kaç kuruş ettiğini daha iyi anladığı, Akdeniz’in doğusundaki yerlerdir.

Levant zengindir çünkü. Levant’ta yenilmekte, içilmekte, doyulmakta ve paylaşılmaktadır çünkü…

İşte bundan dolayı da Levant, devrin dünyasının da ticaret merkezi gibidir. Çok aranan nice kârlı ürünlerin satışı burada yapılmakta, ticarete göz koyan bütün tüccar devletler de hesaplarını yaparken Levant’ın bu gerçeğini akıllarından çıkarmamaktadırlar. Öyle bir ticarettir ki bu, sözgelimi Batılı ülkeler içinde bu gerçeği ilk fark eden İspanya’nın ve daha sonradan Avusturya’nın Avrupa’daki gücünün bir kısmı da bu ticarete hakimiyetlerinden kaynaklanmakta ve kıskançlık Batı’nın içinde sürüp gitmektedir.

Türkiye Tüccarları Levant Kumpanyası

İşte, Levant’ta olagelen bu karlı ticaretten pay almak isteyen Tudor İngilteresi de gözünü bu topraklara dikmiş, ihtişamının son demlerindeki Osmanlı’nın gücünden koparacağı izin ve imtiyazlarla İspanya’nın ve Avusturya'nın gerisinde kalmamaya uğraşmaktadır. İlkin Türkiye Tüccarları Levant Kumpanyası diye bir kumpanya kurulur ve İngiliz kapitalizminin gelişim tarihi de böylece başlar. İşbu, ‘Türkiye Tüccarları Levant Kumpanyası’ ki, I. Elizabeth’in kafasındaki "üzerinde güneş batmayan ülke"yi tutturmak üzere yeri geldiğinde sömürüden de beslenen acımasız, kanlı emperyal kanonun başlamasında da oldukça önemli bir yere sahiptir.

Levant’a yerleşen İngiliz tüccarlar sanki İngiltere Kraliçesinin ajanları gibi bir yandan ticaret yaparken bir yandan da büyük Sultan’ın gözüne girebilmek için türlü yollar araştırmaktadırlar. İngiliz ticaretinin ufku büyüktür büyük olmasına, lakin ne Sultan’ın ne de Sultan’ın topraklarında yaşayan Levant halkının ilgisini çekebilecek bir büyüklük değildir bu. İşte tam da böyle bir zamanda, bir rivayete göre kumpanyanın Kraliçe’ye tavsiyesi, bir başka rivayette ise Kraliçe’nin kumpanyaya tavsiyesi olarak; Osmanlı Sultanı III. Murat Han’a olağanüstü marifetleri olan bir org hediye edilmesine karar verilir. Hedef hem Sultan’ın ve tebaasının yüce ilgisini çekmek hem de Levant ticaretini ele geçirmek için imtiyazlar elde edebilmektir.

Dallam Ustanın orgu ile aranan imtiyazlar

Sultan’a giden bu pek bilinmeyen org hikâyesinin bundan sonrasını orgu yapan Dallam Usta’nın günlüğünden, devrin İngiliz ve Fransız elçilerinin raporlarından, daha da ötesi yine aynı zamanın gizli imtiyaz sahipleri Venedik balyoslarının mektuplarından ve Levant Kumpanyasının bir alt ticaret kolu olarak çalışan Fugger acentesinin yazışmalarından derlemiş Stanley Mayes.

Orgu yapan Dallam Usta, beş yardımcısı ile birlikte altı aylık bir deniz yolculuğundan sonra İstanbul'a gelebilmiş ama Sultan III. Murat da bu arada vefat etmiştir. Dallam Usta’nın bundan sonraki macerası ise hayli heyecanlı ve gerilimlidir. Onca yoldan gelen org yeni Sultan’a sunulacak mıdır, Sultan Murat'ın oğlu III. Mehmet Han orgu kabul edecek midir ve bundan da ötesi Türkiye Tüccarları Levant Kumpanyası, planlarını bu yeni duruma göre gözden geçirebilmiş midir?

Bütün bu heyecan ve gerilim içinde pek çok şey hesapladıkları gibi gitmemiş, bütün tedbirlere rağmen onca uzun yoldan sonra Sultan’a sunulacak org da tıpkı Dallam ve adamları gibi titrek bir dağınıklığa uğramıştır. Hiçbir parçası İngiltere’den gemiye yüklendiği gibi değildir ve yeniden yapılıp onarılması gerekmektedir. Bu gerilimli zaman içindeki Levant insanıyla olan karşılaşma ise oldukça gariptir. İkramların ve konukseverliğin hiç görmedikleri biçimleriyle karşılaşan Dallam Usta ve adamları, bir yandan bunun şaşkınlığını yaşarken, bir yandan da sadece ses çıkaran bir makine için onca uğraşan bu yabancılara bakan Osmanlı insanının şaşkınlığına şaşırmaktadırlar.

Sultan'ın OrguStanley Mayes'in, bir roman yazmaktan çok, yazılacak bir hikâyeden yola çıkarak, ciddi bir meraka dayalı incelemeleri sonucunda ulaşabildiği başta Dallam Usta olmak üzere diğer belge ve bilgilerle süslediği Sultan’ın Orgu kitabında, bir yandan zamanın İngiltere’sindeki hal ve durumu okurken bir yandan da Batı’nın hem kendine hem de Osmanlı’ya bakış açısıyla şekillenen güç, iktidar, ihtişam ve para karşısındaki tavırların değişik biçimlerini görme imkânını da buluyoruz.

İletişim Yayınları’ndan tek baskı olarak Ocak 2000’de yayınlanan ve Halim Spatar’ın takdir edilesi çevirisiyle okura sunulan bu yeterli ilgiyi görmemiş kitapta dikkati çekecek hususların başında; rastgele bir usta da olsa Dallam Usta’nın gözlemciliği ve zamanın Batılı insanının yaşadığı macerayı kaleme alabilme başarısı gelmektedir. Sözlü ve yazılı kültür ayrışmasında oldukça önemli bir detay niteliğindeki bu durum aynı zamanda Doğu ve Batı arasındaki bireyden başlayıp topluma ulaşan ‘kaydetme’ alışkanlığının da göstergesi niteliğindedir.

Stanley Mayes’in kitabında, sıkıntılı ve zorlu bir tamir sürecinden sonra yeni Sultan III. Mehmet Han’a sunulan org’un kabul töreni ise kitabın en önemli sahnelerinden biridir. Org’u sunan Dallam Usta adeta kendi ustalığını unutturmak istercesine Usta derken Kraliçe Elizabeth’i kastetmekte ve kendi elinden çıkmış bu mekanik aletle elde edilecek büyük kazanımları düşünmektedir.

Nihayet, Dallam Usta’nın korku ve endişeyle dolu günlerden sonra Sultan III.Mehmet Han’a sunduğu org kabul edilmiş, bir müddet daha İstanbul’da misafir edilen Dallam Usta ve adamları başarmış oldukları büyük işin gönenciyle İngiltere’ye doğru yola çıkmış ve Tudor İngiltere’si de alabildiği imtiyazların bir kısmını alarak Türkiye Tüccarları Levant Kumpanyası’nı İstanbul’un gözde tüccarları arasına yerleştirmiştir.

Heyhat ki; Dallam Usta’nın imal ettiği org ne Dallam Usta ne de Tudor İngilteresi kadar şanslı olmamış, III. Mehmet’ ten sonra tahta geçen Sultan I. Ahmet tarafından  “gavur icadı” denilerek parçalatılıp, yakılabilen ahşap kısımları da yakılmıştır.

Şahin Torun yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
Tophane'li
Tophane'li - 11 yıl Önce

El-Gazi Cennetmekan Sultan Ahmed Han hazretlerinin hal u harekatını tebrik eylemek, her namuslu Türk'ün vazife-i na-mühmeli olmalı.