Koca Yûnus’un 17. yüzyıldaki cisimlenişi O. Halvetiyye’nin önemli simalarından, hayatı sürgünlerle geçmiş ulu sultan Hz. Pir Niyazi Mısrî. Kabına sığmayan, coşkun ve cezbeli bir zat-ı şerif. 1618 yılında Malatya’da doğmuş; Diyarbakır, Mardin, Kerbela, Mısır, İstanbul, Elmalı, Uşak, Kütahya ve Bursa’da yaşamış, ikinci kez sürüldüğü Limni Adası’nda Hakk’a yürümüş. Mısrî diye tanınması Mısır’da öğrenim görmüş olması hasebiyledir.
Hz. İbn Arabî, Hz. Mevlânâ ve Hz. Yûnus Emre düşüncesinin takipçilerinden olan Hz. Mısrî, bu üç büyük zatın düşüncelerinin bir terkipçisidir. Nutk-u şerifleri, aşk ve irfan hakikatlerinden damıtılarak dimağlara sunulmuş tevhid şerbetidir. Kendisini takip eden mutasavvıf ve ediplerin yürüdüğü Niyazi Mısrî okulunun da kurucusu olan Hz. Mısrî’nin birçok eseri hâlâ incelenmeyi beklemekte.
Bir sohbet meclisinde Hz. Pir’i anlatır gibi
Bütün bunlardan sonra diyeceğim o ki Hz. Niyazi Mısrî’ye karınca bakışıyla nazar ettim. Bu nazara vesile olan da Mustafa Tatcı Hoca’nın Burc-i Belada Bir Merd-i Hüda - Niyazi Mısrî isimli eseri. Hz. Niyazi Mısrî hakkında Türkiye’de söz sahibi birkaç kişinin en başında gelen Tatcı Hoca, bir sohbet meclisinde Hz. Pir’i anlatır gibi yalın ve samimi bir dille hazırlamış eserini. Ayrıca sayfa altlarına iliştirdiği “meraklısına notlar” kısmı ise konuya daha ziyade eğilmek isteyenler için.
Hz. Mısrî’yi, şeyhi Ümmi Sinan Hazretleri hilafetle Uşak’a göndermeye karar verir. Dervişlerden bazıları Ümmi Sinan’a, her yönden ehl-i kemal olan Mısrî’yi daha büyük vilayetlere göndermesinin daha doğru olup olmayacağını sual ederler. Hz. Ümmi Sinan da onlara, “Biz göremesek de sizler görürsünüz. Bizim Derviş Mısrî, ne Uşak, ne Bursa ne de dünyaya sığar” der. Bugün hepimizin bildiği gibi Hz. Mısrî’nin namı dünyayı tutmuştur, çağıldayan nefesleri âşıkların ciğerini o düşürmektedir.
Hayalimde cisimlenmiş Hz. Mısrî, Hz. Hüseyin Efendimizle çok benzeşir. Hak ve hakikatten bir adım geri atmaması ve dünya kaygısından soyunmuşluğun zirvelerini tutmuş olması ortak yanlarından ikisidir. Ve sorduğumda birçok kişide de aynı etkiyi uyandırmakta olduğuna şahit oldum. İmanıyla yiğit ve ameliyle yüce, Hakk’ın rızasını iki kaşı arasına almış ve o minval üzre seyr eden bir yıldız.
Ayağında bukağı ile defnedildi
Cihadın büyük olanının gazisi Hz. Mısrî, Sultan 2. Ahmed’in iktidarı döneminde Avusturya muharebesine davet edilir. O da dervişlerine, “Allah için cihad etmek isteyen benimle gelsin” der ve silahlarıyla beraber üç yüz kadar dervişini toplar. Hz. Mısrî’nin devlet içinde farklı yapılanma niyetleri olduğu dedikodularına aldanan padişah, bizzat savaşa katılmak yerine dergâhında ordunun muzaffer olmaklığı için dua buyurmasının daha uygun olacağını söyler. Hazret de “işittik, itaat ettik” deyip Bursa’ya dönerler. Bir hafta sonrasında tekrar çağrılırlar, “küffarla vuruşurken sen de bizimle ol, senden manevi kudret alalım” kabilinden sözlerle. Hz. Mısrî gene dervişlerini alır ve Edirne’ye gider. Edirne’ye yakın bir yerde konakladıkları sırada bir üçüncü ferman gelir ve Hz. Mısrî’nin tekkesine dönüp duada bulunması istenir.
Hz. Pir buna rağmen Bursa’ya dönmez, padişaha çevresindekilerin yanlış bilgi verdiklerini bildiren bir mektup yollar ve yola koyulur. Edirne’ye vardığında Sultan Selim Camii’nde vaaz ederken “sahib-i devlet seni ister” deyip derdest edilir, ayağına bukağı vurularak Limni’ye sürgün edilir. Ömrünün son demlerini burada, ekseri halvetle geçirir. Emr-i ilahî gelip Hakk’a yürüdüğünde vasiyeti gereği, ayağında bukağı ile defnedilir.
Bukağıların çıkarılmamasını şu cümlelerle vasiyet etmiş Hz.Mısrî; “Evladım, demirleri vermem. Bu fakire lazımdır. Yarın mahşer günü Hazret-i Resulullah’ın huzuruna bu demir ile çıkayım ve zalimler ile ayağımdaki bu demirler ile yüzleşeyim. ‘Evlad-ı Rasul’ü sevdim ve yoluna can u başımı kurban eyledim’ diye fakiri bu azaba giriftar eylediler.”
Ayağındaki bukağı bizim ikbalimize takıldı
O dönem iktidarı arasında bazı zevatın zulmüne uğrayan Hz. Mısrî, Selimiye Camii’nde vaaz ettiği sırada derdest edilip götürülürken, “Osmanlı’nın çöküşü için dördüncü kat semaya bir kazık çaktım, bunu benden başkası çıkaramaz” der. Ehl-i irfan, Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünün Allah dostlarının hatrının kırılmasına bağlarlar. Tatcı Hoca da kitabında devlet erkanına seslenip, Hz. Niyazi Mısrî’nin kabrinin Türkiye’ye naklinin, ruhaniyetine bir özür beyanı olabileceğini ve Hz. Pir’in ayağındaki bukağının aslında bizim ikbalimize takıldığını söylüyor. Bu özrün bizi ikbalimizdeki bu bukağıdan da kurtaracağının altını çiziyor.
Zuhuru İbn Arabî tarafından işaret olunan Hz. Niyazi Mısrî’yi, Mustafa Tatcı’nın cezbedici dilinden bir solukta okuyacaksınız. Ayrıca, Sadık Yalsızuçanlar’ın Anka ve Emine Işınsu’nun Bukağı isimli romanları da Hz. Mısrî’nin hayatını merak edenlere tavsiye olunur.
Ahmed Sadreddin hem okudu hem de yazdı
Yunus Emre hazretlerine en fazla yaklaşan şair Niyazi Mısri olsa gerektir. Ancak ona vefalı olmak için kabrinin taşınmasına gerek yoktur. Bu tür işlere kafa yormamak lazım. Zaten islam alimlerimiz de kabir taşımaya hoş bakmamışlardır....