Mevlâna’nın şiirinde su imgesi: 'Çölde su arayanın denizlerde su olduğunu bilmesi...'

"Mevlâna’nın şairliği üzerinde ülkemizde yeterince durulmamış, şiirlerinin tahlili hemen hemen hiç yapılmamıştır. Divan-ı Kebir şiirsellik açısından irdelendiğinde görülecektir ki Mevlâna, dünyanın sayılı birkaç büyük şairinden biridir." Yusuf Turan Günaydın, Kültür dergisi için Mesnevi ve Divan-ı Kebir örnekleri üzerinden Mevlana'da su imgesini ve Mevlana'nın şairliğini yazdı.

Mevlâna’nın şiirinde su imgesi: 'Çölde su arayanın denizlerde su olduğunu bilmesi...'

Yusuf Turan Günaydın

Kültür dergisi

Manevi dünyamızı imar eden büyük şahsiyetlerden biri olan Mevlâna, büyük bir arif olmasının yanı sıra büyük bir şair, halkın içinde etkin bir öğretmen ve yol gösterici olarak da İslam coğrafyası için önemli bir değerdir. Bu nedenle Mevlâna’yı bu vasıflarından sadece biriyle anmak yanlış olacaktır. Onun arifliğinden söz edip şairliğini göz ardı etmek ya da şairliğinden söz edip arifliğini göz ardı etmek veya seçkin fikirlerin sahibi bir mutasavvıf olmakla birlikte halktan biri gibi yaşadığını vurgulamamak Mevlâna’ya haksızlık olacaktır.

Biz bu yazımızda Mevlâna’nın en önemli yönlerinden biri olan şairlik yönünü ilgilendiren bir konuyu ele almaya çalışacağız. Elbette onun hiçbir yönü diğer yönlerinden bağımsız olarak değerlendirilemez. Bu bakımdan Mevlâna’nın şiiri değerlendirilirken, onun diğer yönleri dikkate alınmalıdır. Zaten onun şiirine nüfuz edebilmek için bu zorunludur.

Mevlâna’nın şiiri iki bölüme ayrılarak değerlendirilmelidir. Birinci bölüme Mesnevi’yi, ikinci bölüme ise Divan-ı Kebir’i koymak gerekmektedir. Mesnevi, Mevlâna’nın büyük eserinin adı olmadan önce klasik şiirin esas kalıplarından biridir. Bir şiir kalıbı olarak mesneviye baktığımızda yapısı itibariyle mesnevinin daha çok uzun soluklu şiirler için kullanıldığını görürüz. Klasik şiirin uzun soluklu konuları arasında kahramanlık ve aşk hikâyeleri önemli bir yer tutmaktadır. Zaman içerisinde kimi tarih kitapları ile öğretim amaçlı kitapların (dilbilgisi, sözlük vs.) da manzum olarak ve mesnevi kalıbı içinde telif edildiğini belirtmeliyiz. Klasik edebiyatta kahramanlık ve aşk hikâyeleri mitolojik yanları da olan hikâyeler olup bu tür manzumelerin şiirsellik boyutu ayrı bir inceleme konusudur. Burada şu kadarını söyleyelim ki öğretim amaçlı manzumelerle tarih kitabı niteliğindeki manzumelerin şiirsellik yönü yok denecek kadar azdır.

Mevlâna’nın Mesnevi’si ise daha farklı bir yerde durmaktadır. Mevlâna’nın bu eseri, eğitim boyutu öne çıkmakla birlikte şiirselliği de bulunan bir eserdir. Yine de Mevlâna’nın asıl şairliğini Mesnevi’de değil Divan-ı Kebir’de aramak gerekir.

Divan-ı Kebir’de ağırlıklı olarak gazeller yer almaktadır. Klasik şiirde gerçek şiiri gazelde aramak gerekir. Bu bakımdan Mevlâna’nın şairliğini değerlendirirken Divan-ı Kebir’e öncelik vermek gerekmektedir. Mesnevi ise edebî açıdan değerlendirilirken daha ziyade vezin, kafiye ve redif gibi şiirin yapısı bakımından dikkate alınması gereken bir eserdir. Bu, Mesnevi’nin şiirsellik açısından değerlendirilmesine gerek olmadığı anlamına gelmez elbette. Çünkü Mesnevi’de de pek çok şiirsel öğeler ve birçok edebî sanatlar yer almaktadır.

Tasavvufun dili zaten imgelerle yüklü bir dildir. Bir başka deyişle, tasavvuf, istiârî bir dil kullanır. Sufi şairler, genel geçer dilden ödünç aldığı kelimelere başka anlamlar yüklerler.

Bu kısa yazıda su imgesinin hem Mesnevi’de, hem de Divan-ı Kebir’de izi sürülecektir. Bu yazının çerçevesi içinde bir arif ve şair olarak Mevlâna’nın suya ne gibi anlamlar yüklediğine birkaç örnekle dikkat çekilmeye çalışılacaktır. Mevlâna’nın bütün şiirlerinin bu imge açısından irdelenip değerlendirilmesi ise daha kapsamlı çalışmalar içerisinde ele alınması gereken bir konudur.

Mesnevi’de ‘Su’ imgesi

Su imgesinin izini sürmeye, edebî bakımdan da değerli bir metin olmakla birlikte sanatsal kaygıdan uzak bir yaklaşımın ürünü olan Mesnevi’den başlayalım.

Mevlâna’nın en çok okunan eseri olan Mesnevi’de pek çok yerde "deniz" imgesine rastlarız. Mesnevi’nin daha ilk beyitlerinde şu veciz ifade oldukça dikkat çekicidir:

“Denizi bir testiye döksen ne kadar alır? Bir günlük kısmet ancak!” (Mesnevi, I. Defter, beyit: 20

Burada deniz ve su eş anlamlı olup mana âleminin yerine kullanılmıştır. Deniz imgesinin çok daha yaygın olarak kullanıldığı Mesnevi’de su imgesi de çeşitli anlamlar yüklenerek karşımıza çıkmaktadır.

Mesnevi’de su, her şeyden önce hakikat anlamına gelmektedir. Şu beyitleri bu gözle okumakta yarar var:

“Herkes kendi işini yapar, su ise çöp için berraklığından vazgeçmez.

Çöp suyun yüzünde çöp olarak giderken berrak su etkilenmeden yoluna devam eder.” (II. Defter, beyit: 416-417)

Mesnevi’nin III. Defterinin mensur mukaddimesindeki şu cümlelerde geçen “su” tabiri de hakikati işaret etmektedir:

“Kuşkusuz her okuyucu kendi anlayış gücü ölçüsünce anlar ve her ibadet eden, kendi kısmet ve gücü ölçüsünce ibadet eder. Her fetva verici, aklının yettiği ölçüde fetva verir. Her sadaka veren, gücü ölçüsünde sadaka verir, her bağışlayan kendi varlığı ölçüsünde bağışlar. Her ihsan gören de erdem sahibini tanıdığı ölçüde ihsan görür. Fakat çölde su arayanın denizlerde su olduğunu bilmesi onu aramaktan koymamalı ve kendisini geçim meşguliyeti engellemeden, hastalık ve ihtiyaçlar kuşatmadan ve arzular kendisiyle peşinde koştuğu şey arasına engeller koymadan önce çaba göstererek aramalıdır.”

Bir yerde Mesnevi Nil ırmağının suyuna benzetilir. Burada Nil bereket vesilesidir. Mesnevi de hakikatler âlemine ulaşmada bereketli bir kaynak olarak nitelenmektedir. Ayrıca burada Hz. Musa döneminde ilahi mucize sonucu Firavun ve adamları için suların kana dönüştüğü ve böylece büyük bir susuzluk sıkıntısına maruz kaldıklarına da telmihte bulunulmaktadır:

“(Mesnevi) Nil’in suyudur ve Kipti’ye kan görünmüştür. Fakat Musa kavmine kan değil, sudur!” (IV. Defter, beyit: 33)

Mesnevi’nin bir başka yerinde de “su” kelimesinin yine “hakikatler” anlamında kullanıldığını görürüz:

“Biliniz ki tümü anlaşılmayan şeyin, tümü terk edilmez.

Fırtınada buluttan [yağan suyu] içemiyorsun diye, su içmeyi nasıl terk edebilirsin?

Sırrı ortaya dökemiyorsun, hiç değilse kabuğuyla anlayışları tazele.” (V. Defter, beyit: 17-19)

Bir yerdeyse ruh suya benzetilir:

“Ruh su gibidir, bu bedenlerse ırmak. Eğer padişahın ruhunun suyu tatlıysa, bütün ırmaklar tatlı suyla dolar.” (V.Defter, beyit: 71)

“Suyun Bulandıktan Sonra Celâli Yüce Allah’tan Yardım Dilemesi” başlığı altında su kişileştirilir ve ardından da buradaki suyun ne anlama geldiği açıklanır:

“[Su]: ‘Ey Rabbim! Bana verdiğini (başkalarına verdim, yoksul kaldım" diye içten içe sızlanmaya başlar. Temize de pise de sermayemi döktüm; ey sermaye veren padişah, daha yok mu?’ [der].

[Allah] buluta: Onu güzel bir yere götür, güneşe de ey güneş onu yukarıya çek, der.

Onu çeşitli yollara sürer de nihayet uçsuz bucaksız denize ulaştırır.

Bu sudan maksat, velilerin canıdır. Sizin kirlerinizi bir güzel paklayıp arıtan odur.” (V. Defter, beyit: 217-221)

Bir yerde de su ve ateş ikilemi ele alınır:

“Sen de Hak Halil’i gibi anlayışlıysan [bil ki] ateş senin için sudur, sen de pervanesin.” (V. Defter, beyit: 438).

Mesnevi’nin daha pek çok yerinde "su" kelimesi kullanılmaktadır. Su, kimi yerlerde sözlük anlamıyla kullanılmakta ve kimi yerlerde de yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, hakikat, mana ve arınma gibi anlamlar yüklenilerek kullanılmaktadır.

Divan-ı Kebir’de ‘Su’

Divan-ı Kebir ise Mevlâna’nın şiirsel başyapıtıdır. Mevlâna’nın gazellerindeki “su” imgesi klasik şiirin klişe imgelerinden değildir. Mevlâna’nın gazelleri, örgün imgeler bakamından yeterince incelenip irdelenmemiştir. Bu bakımdan gazellerdeki “su” imgesi bu kısa yazının sınırları içerisinde üstesinden gelinemeyecek kadar geniş ve karmak bir konudur. Biz burada sadece bir iki örneğe işaret etmekle yetinecek, böylece bu konuya dikkat çekmiş olacağız. Gazellerde berrak su ve âb-ı hayat da bu kap samda değerlendirilmelidir. İşe, Ab-ı hayat ile ilgili bir örnekle başlayalım.

“Lütfunun ab-ı hayatı karanlıkta iki göz gibidir.” (Divan-Kebir, gazel:186)

Bu dizeye şöyle anlam verebiliriz: Maşukun aşığa ihsanı ve iltifatı onun yolunu aydınlatır. O’nun lütfu sayesinden karanlıklar aydınlanır, insanın gönül gözü açılır.

Bir gazelde ise “canlar suyu” tabirine rastlıyoruz:

“Testiyi, sürahiyi kır ey canlar suyunun sultanı

Kır da ağızlar huzurunda kâseler gibi açılsın” (Divan-ı Kebir, gazel: 192)

“Su ve çamur” tabiri, hem Mesnevi’de hem de Divan-ı Kebir’de aynı anlamda kullanılmıştır. “Su ve çamur” bazen maddi dünya, bazen de insanın maddi tarafı anlamına gelmektedir. Bu konuda Divan-ı Kebir’den bir örnek verelim:

“Canla aynı renge bürünen beden nerde?

Su ve çamur, ruhlara padişah olmuş.” (Divan-Kebir, gazel: 200)

Divan-ı Kebir’de “âb” (su) redifli bir gazel var. Bu gazelin her beytinin sonunda geçen "su" kelimesi, her defasında çok farklı anlamlar çağrıştırmaktadır. Bu gazelde durum böyle olduğuna göre bütün Divan için "su" imgesinin ne kadar zengin ve farklı anlamlar yüklü olduğunu belirtmemize gerek yoktur. İşte bu gazelden birkaç beyit:

            “Dünyanın bu ırmağından ayrıldı su

            Ey bahar geri dön de su getir

            Öyle bir sudan getir ki Hızır ve İlyas çeşmesi

            Böyle bir su görmemiştir, görmeyecek

            Nice çeşme vardır ki coşkuyla çağlar da

            Her an can pınarından kaynar

            Zaman olur sular ekmekler yeşertir

            Ama ekmekten asla su yeşermemiştir” (Divan-ı Kebir, gazel: 294)

Sonuç olarak belirtmeliyiz ki Mevlâna’nın şairliği üzerinde ülkemizde yeterince durulmamış, şiirlerinin tahlili hemen hemen hiç yapılmamıştır. Divan-ı Kebir şiirsellik açısından irdelendiğinde görülecektir ki Mevlâna, dünyanın sayılı birkaç büyük şairinden biridir.

YORUM EKLE