Kanuni'yi kim hicvetmişti?

Divan Edebiyatı ile iktidar ilişkisi çok tartışılan bir konu olmuştur edebiyat dünyasında...

Kanuni'yi kim  hicvetmişti?

Taşlıcalı Yahya Bey saraya yaklaşmaya başladığı ve hasretle beklediği itibarı tam görmeye hazırlandığı bir sırada, şehzade Mustafa'nın uğradığı haksızlık karşısında sus(a)mamış, hayatını tehlikeye atma ve bütün ömrü boyunca sıkıntısını çekme pahasına, şehzade için gözyaşı döken binlerce insanın hislerine tercüman olmayı, ikbal içinde yaşamaya tercih etmiştir.

 

Kanuni'yi kim  hicvetmişti?Divan Edebiyatı ile iktidar ilişkisi çok tartışılan bir konu olmuştur edebiyat dünyasında. Hele Halil İnalcık'ın Şair ve Patron kitabı yayınlandıktan sonra bu konu daha da çetrefilleşmiştir. Bu çetrefil duruma ışık tutacak bir eser Timaş yayınlarınca yayımlandı. Kanunî Hicviyesi adlı bir inceleme bu. Çalışma yalnızca uzmanlar için değil, özellikle Divan şiiri, kültür tarihi ve biyografi meraklıları için de çok önemli kaynak durumunda. Taşlıcalı Yahya Bey'in Şehzade Mustafa'nın idam edilmesi üzerine kaleme aldığı bir mersiye bu. Kitabı genel çizgileriyle tanıtmakla ve kitap hakkında birkaç görüşümü vermekle yetineceğim. Önce şair Taşlıcalı Yahya Bey'den söz edeceğim.

 

Mülkün Sultanı'nı Eleştiren Sözün Sultanı

Taşlıcalı Yahya Bey XVI. asır Osmanlı şiirinin önde gelen temsilcilerinden olup divan ve hamse sahibi, mesnevi sanatkârı birinci sınıf bir şairdir. Fuzûlî'den sonra yüzyılın en üstün mesnevi sanatkarı sayılır. Dîvân'ında ve Hamse'sinin çeşitli yerlerinde Arnavutluk asıllı olmasından dolayı "sengistandan, taşlı yerden, taşlıktan" koptuğunu söyler. Taşlıcalı Yahya Bey genç yaşta, belki de tek kelime Türkçe bilmezken, devşirme usulü ile İstanbul'a, Acemi Oğlanlar Ocağı'na getirilmiş, yeniçeri olmak üzere eğitilirken kendisinde zekâ ve kabiliyet parıltıları sezilince ocak içinden himaye görerek hem asker hem de bir şair olarak eğitilmiştir. Edebiyat ve şairliğin bugün olduğu gibi herkesin üstesinden gelebileceği kadar harcıâlem bir meslek olmadığı zamanlarda devletin mutlak egemeni hükümdarı eleştirerek bir anlamda veli nimetine yani hâmisine kafa tutabilmiştir Taşlıcalı Yahya Bey. Yahya Bey saray çevresindeki  diğer şairlerden farklıydı. Kendisine verilen hediyeleri şairlik ve kahramanlığının doğal bir karşılığı olarak görüyordu.

 

Kanûnî'nin Nahcivan seferi sırasında Konya Ereğlisi yakınlarında oğlu şehzade Mustafa'yı katletmesi üzerine Yahya Bey'in yazdığı meşhur mersiye sadrazam Rüstem Paşa ile aralarındaki bağı koparmakla kalmadı onu kendisine düşman yaptı. Padişah isyan çıkmaması için Rüstem Paşa'yı görevden aldı fakat askerin hislerine tercüman olan Yahya Bey'e dokunmadı. Ahmet Atillâ Şentürk onun müstesna yönünü şöyle anlatır: “Dil ve edebiyatın o devirde eriştiği incelikler sayesinde Yahyâ Beğ, en hür fikirli ve demokratik ülkelerde dahi, bırakınız devlet başkanı, eşi ve başbakanına, alelade halktan kimselere dahi söylenemeyecek itham ve hakaretleri, efendisi konumundaki padişaha, onun eşine ve sadrazamına bir öfke sonucu ustalıkla yöneltebilmiştir. Kendisinin ordu mensubu ve padişahın kulu bir asker; itham ettiği şahısların ise o sırada dünyanın en güçlü hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman ve onun sadrazamı Rüstem Paşa oldukları düşünülürse şairin cüret ettiği hareketin tehlike ve boyutları daha iyi anlaşılabilir. Kendisi de söz ustası bir şair olan Kanunî başta olmak üzere, yetiştikleri kültür çevresi ve mevkileri itibarıyla, Türkçe'nin ve edebiyatın inceliklerine biraz olsun vakıf olmaları gereken Hurrem Sultan ve Rüstem Paşa, bütün bu hakaretleri çok iyi sezip idrak etmelerine rağmen, ifadeler öylesine dikkatle sarfedilmiştir ki ortada şairi mahkûm ettirebilecek hiçbir hukukî delil bırakılmamıştır.”

 

Taşlıcalı Yahya Bey saraya yaklaşmaya başladığı ve hasretle beklediği itibarı tam görmeye hazırlandığı bir sırada, şehzade Mustafa'nın uğradığı haksızlık karşısında sus(a)mamış, hayatını tehlikeye atma ve bütün ömrü boyunca sıkıntısını çekme pahasına, şehzade için gözyaşı döken binlerce insanın hislerine tercüman olmayı, ikbal içinde yaşamaya tercih etmiştir.  

Kânunî Sultan Süleyman'ın, büyük oğlu Şehzade Mustafa'yı Konya Ereğlisi yakınında öldürtmesi sebep ve neticeleri bakımından Osmanlı tarihinin mühim meselesi olması yanında, şiir ve iktidar ilişkisinin tarihi açısından ve mersiye geleneği bakımından da oldukça önemli sonuçlar doğurmuştur. Şehzade Mustafa için yazılan mersiyelerin bugün ele geçenlerin sayısı, tüm şehzadeler için kaleme alınanlardan daha fazladır. 

 

Divan Şiiri mi, Osmanlı Şiiri mi?

Ahmet Atillâ Şentürk kendi alanında dikkat çekici bir akademisyen. Alanındaki bilgi birikimini bir öğretim üyesi için gerekli ve yeterli bilgilenme sınırlarının dışına taşıyarak zenginleştirdiği belli. Ahmet Atillâ Şentürk (d.1958) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirmiş ve şimdi aynı bölümde öğretim üyeliği yapmakta. Özellikle Divan şiiri alanında çalışmalar yapmış ve bu alanda yayınları var. Bu bilgileri kitabın hemen başındaki yaşam hikâyesinden öğreniyoruz. İncelemeyi yapan A. Atillâ Şentürk'ü Osmanlı Şiiri Antolojisi ile tanımıştım. Osmanlı Şiiri Antolojisi'nde 68 şair yer alıyor. Seçki, Süleyman Çelebi (1346 ya da 51-1422) ile başlıyor, Şems (Osman Şems) (1814-1893) ile bitiyor. Önce şairin yaşamöyküsü veriliyor; bu bölümlerin sonuna ilgili "kaynaklar" ekleniyor. Osmanlı Şiiri Antolojisi'nin eşik sözünde Şentürk Osmanlı şiiri ifadesini tercih edişini anlatır.Yabana atılır bir adlandırma değildir bu adlandırma.Divan şiirine nazaran daha kapsamlı.Ama yerleşik adın tahtını zorlayabileceğini düşünmüyorum.

 

Kanuni'yi kim  hicvetmişti?Önemli Bir Çalışma

Kimi uzmanların Divan şiiri yaşamdan uzaktır, taklitçidir, aktarmacıdır, özgün değildir... Yerli ve beşeri değildir... Hiç kimsenin anlamadığı karma (Arapça-Farsça-Türkçe) bir yapay dil oluşturmuştur. Soyuttur... Belirli kalıplara uyma zorunluluğu olduğu için sanatçılara özgürlük tanımaz... Klasik olduğu savlanamaz, biçimindeki görüşlerini de ıskartaya çıkarır Taşlıcalı Yahya Bey'in Kanunî Hicviyesi. Kitabının önemli yönlerinden biri de kaynakçası. İncelemenin kaynakçası, özellikle Divan şiiri üzerine araştırma yapacak olanların ilk elde başvurabilecekleri önemli bir kaynak.

 

Divan şiirini değerlendirme amaçlı çalışmaların yeni yorumlar getirip getirmediği de tartışılıyor zaman zaman. Uzmanlar ve ilgili okurlar yeni yorumları kolaylıkla fark edebilirler ve yeni yorumlarla zenginleşebileceklerini çok iyi bilirler. Şu gerçeğin altını çizelim öncelikle: Biz okurlar için A. Atillâ Şentürk'ün Kanunî Hicviyesi'ndeki değerlendirmeleri gerçekten de ufuk açıcı. Diline çoğu sözcük bakımından yabancı kalsak da, okunduğunda/okuduğumuzda bir şiir tadı, sesi, müziği duyabildiğimiz bu geleneğe ilişkin hayli bilgi devşirebilmekteyiz bu incelemeden.

 

Her kitapta eleştirilebilecek yönler bulunur. Yeni baskılarda, eleştiriler, hazırlayıcıları tarafından (bazen) değerlendirilip, gerekli düzeltmeler yapılır. Bu kitabın yeni baskısı yapılırken, belki yerinde bulunup değerlendirmeye alınabilecek birkaç eleştirimi ve önerimi de ilgili bir okur tutumuyla belirtmek istiyorum: Kaynakçanın kitabın başında yer almış olması alışıldık kaynakçanın kitap sonunda yer alması bakımından bir sıkıntıdır. Kaynakçada, kaynakça seçme olmasına karşın, alınmasının gerekli olduğunu düşündüğüm Halil İnalcık'ın Şair ve Patron'u unutulmamalıydı. Kitapta, bağlamına uygun görsel malzemenin(sözgelimi minyatürler) renkli olması, daha iyi olmaz mıydı?

İlgi ve Sevgi
Osmanlı klasik şiiri özel bir sevgiyi ve ilgiyi gerektirir kanımca. İlgi ve sevgi, okura bu şiirin dünyasına gidecek kapıları açabilir. Kimi eleştirilere haklılık tanısak, diliyle gurbette olduğu gerçeğini bilsek bile, geçmiş dönemleri insan tipi, sanat anlayışı, toplumsal ortam vb. yönlerden tanıyabilmek için Osmanlı klasik şiiri eşsiz bir kaynak bizler için. İşte, bunlardan birine odaklanan bu kitap, bize ayrıntıda yoğunlaşan, özgül söylemiyle varlık alanına çıkan Osmanlı klasik şiirini özellikle hicviye bağlamında daha iyi anlayabilmemiz için bir kılavuz görevi yapabilecek nitelikte. İncelemeyi yapan A. Atillâ Şentürk'e  pek çoğumuzun ulaşma olanağı bulamayacağı kaynaklardan hareketle bu kitabı hazırladığı için teşekkür borçluyuz.

 

Ahmet Yasin Sezer yazdı

YORUM EKLE