Dostoyevski’nin acı dolu hayatındaki tek tesellisiydi Anna

Dostoyevski’nin çileli hayatındaki tek huzur kaynağı eşi Anna olmuş ve bunu “Şu ana kadar beni anlayan tek kadınsın” sözleriyle itiraf etmiştir. Elif Arpacı yazdı.

Dostoyevski’nin acı dolu hayatındaki tek tesellisiydi Anna

Çocukluğumuz hayatımıza ve düşüncelerimize büyük ölçüde yön verir. Kimisi bundan beslenir kimisi de bütün hayatını travmatik geçmişi ile yaşanılmaz kılar. “Cehennem acı çektiğimizi hiç kimsenin bilmediği yerdir” felsefesinin ışığında, Nihan Kaya çocukluğu bir cehenneme benzetir. Çünkü çocuk kendine yapılan eziyetin farkında olmaz. Bu anlamda sanırım kendi cehennemini yaşayan çocuklardan biri de dünyaca ünlü yazar Dostoyevski’dir: Hayatının aşkı ile evlenen ama yine de geçmişin hezeyanlarından bir türlü kendini kurtaramayan büyük yazar.

Sarhoş baba ve hasta anne ile geçen bir çocukluktan bahsediyoruz. Dostoyevski’nin babası Mihail çabuk öfkelenen, katı disiplinli, alkol problemi yaşayan bir asker ve cerrahtır. Annesini ise tüberküloz sebebi ile kaybettiğini biliyoruz. Üstelik babası annesine de mütemadiyen kötü davranmıştır. Bu ortamda filizlenen bir çocuk ise bütün dünyanın acılarını kalbinde barındırabilir, hatta çekmediklerini bile. Nitekim Dostoyevski yaşamı ve yazdıkları ile bize çekmediği acıları da çektiğini hissetmiştir. Sara nöbetleri çocukluk cehenneminin bir eseridir onda. Sevginin yeteri kadar besleyemediği bir çocuklukla birlikte hayatı istediği mutluluğu yakalamasına engel olmuş Dostoyevski’ye. İlk karısı Mariya ile bile acıdığı için evlendiği söylenir. Çünkü Mariya hem dul hem de veremlidir. Kim bilir belki de annesini görmüştür Mariya’nın dramında ve çocuklukta yardımcı olamadığı annesine yardımcı olmuştur onunla evlenerek.

Maddi sıkıntı, sara nöbetleri, kardeş acısı da derken bunalımlı bir hayat yaşayan Dostoyevski kendini kumara vermiştir aynı zamanda. Hani hepimizin bildiği “Kumarbaz’ı kumar borcunu ödemek için yirmi beş günde yazmış” dediğimiz dönemini yaşarken, hayatının mucizesi ile karşılaşabileceğini tahmin bile edemezdi muhtemelen. Aslında olaylar şöyle başlıyor:

Kardeşi öldükten sonra çıkardıkları dergiden kendisine kalan maddi sıkıntılar, kardeşinin ailesine bakmak zorunda kalması derken, kumar borçları da kapısına dayanınca zor günler geçirir Dostoyevski. Hapse girmekten de korkunca -ki nasıl bir yer olduğunu evvelden deneyimlemiştir- henüz yazmadığı yazıların telifini bile yayımcı Fyodor Stellovsky’ye devreder. Bu arada paranın parayı çektiği bir hayat süren Stellovsky aynı zamanda bir dolandırıcı ve tefecidir. Anlaşmayı imzaladıktan sonra bu durumun farkına varan Dostoyevski her şeye rağmen söz verdiği en az 175 sayfalık yeni bir romanı da yıl içinde yazmak zorundadır. Aynı yıl Suç ve Ceza romanına çok fazla zaman harcadığından, söz verdiği en az 175 sayfalık yeni roman için sadece dört haftası kalmıştır. Arkadaşları ortaklaşa yazmayı teklif eder ama bunu kendisine yakıştıramadığı için kabul etmez. Akabinde bir arkadaşının en iyi öğrencisi olan Anna’nın yardımı ile yola devam etme kararı alır.

25 günde yazılan roman

Anna bir stenograftır, diğer bir deyişle alfabe yerine semboller kullanarak hızlı yazar ve Dostoyevski romanı yazmak yerine dikte edecektir. Plan tam olarak şudur; Anna, kalan 25 günde Dostoyevski’nin ağzından romanı not alacak ve geceleri yazıya geçirerek romanın yetişmesini sağlayacaktır. Ve Anna o sırada, Dostoyevski’nin düşüncede bile aldatmadığını söylediği o kadın olacağını henüz bilmemektedir.

Anna oldukça heyecanlıdır çünkü henüz kaybettiği babası tam bir Dostoyevski hayranıdır. Bu sebeple Dostoyevski hikayeleri ile büyümüştür. İlk tanışma oldukça mesafeli ve ciddi geçer. Dostoyevski oldukça gergindir, buna karşılık Anna da ciddiyeti elden bırakmaz. Anlaşma dahilinde ertesi günden itibaren her gün öğlenden sonra saat 4’e kadar romanı yazmak için birlikte vakit geçirirler. Her gün çalışmak için baş başa geçirilen saatlere kısa çay araları da eklenince Anna ve Dostoyevski birbirlerini tanımaya başlarlar. Genç kız sonrasında yazdığı anısında şöyle diyecektir: “Her gün, benimle bir arkadaşı gibi sohbet ederken, geçmişindeki bazı mutsuz anlarını olduğu gibi benimle paylaşacaktı ve ben asla kurtulamamış olduğu -sonrasında da kurtulamayacağı- geçmiş hesaplaşmalarından derinden etkilenecektim…”

Aynı anda maddi sıkıntılarından bahsederken Dostoyevski’nin gayet iyi göründüğünden bahseden Anna, diğer taraftan konu çocukluğuna ve geçmişine geldiğinde onun oldukça kederli olduğunu söyler. Bunun nedenini sorarak mutlu anlarından bahsetmesi istendiğinde ise şu cevabı verecektir usta yazar: “Mutlu mu? Henüz hiçbir mutluluğu elde etmedim. En azından hayal ettiğim gibisini. Hala elde etmeyi bekliyorum.” Bahis evliliğe geldiğinde ise Anna müstakbel eşine zeki mi yoksa nazik bir eş mi tercih edeceğini sorar. Dostoyevski’nin cevabı nettir, nazik bir eş seçer. Ne de olsa sadece gerçek anlamda sevilmek istiyordur. Bu anlamda Dostoyevski’nin sevgiye aç büyümesi ve olgunlaşması bunun nedenini açıkça veriyor belki de. Kendini hiçbir şeye değer bulmayan anlayışı ise belli ki ta çocukluktan gelmektedir. Öz anne ve babasından yeterince sevgi görmeyen bir çocuk ne de olsa hayatı boyunca sevgiye değer olduğunu düşünmeyecektir.

Kısa çay sohbetleri arasında bir mucizeyi başarır ve 26 günde Kumarbaz romanını yazmayı bitirirler. Ödemesini alan Anna ise eski yaşamına geri döner. Ertesi gün aynı zamanda Dostoyevski’nin 45. yaş günüdür ve hem yeni yaşını hem de bu başarıyı kutlamak için bir restoranda davet verir. Tabii ki Anna da davetlidir. Tüm davet boyunca ise Dostoyevski’nin tüm nezaketi Anna üzerine olacaktır.

Evlilikle taçlanan bir aşk

Zaman geçtikçe birbirlerine ne kadar alıştıklarını ikisi de fark eder. Bir gün Dostoyevski dayanamaz ve Suç ve Ceza’yı bitirmek için Anna’yı yine yardıma çağırır, tabii Anna durumu böyle bilse de aslında evlilik teklifini alacağı nihai gün o gündür. Öncelikle 20 yaşındaki Anna’ya bunu sormaktan çekinen Dostoyevski -ne de olsa genç ve güzel bir kadının yaşlı ve hasta bir adam ile olmak istemeyeceğini düşünür- yeni bir roman yazdığını ve bu konudaki fikirlerini merak ettiğini söyler. Romanda kendilerini tarif eder aslında ve bunun mümkün olup olmadığını sorar: “Bu yaşlı, hasta ve borç içindeki adam; genç, hayat dolu ve ışıl ışıl kadına ne verebilir? Yaşlı adama duyacağı aşk, genç kadının açısından korkunç bir kurban edilişi içinde barındırmaz mı?” Anna’nın, yanıtı ile büyük yazarın midesinde kelebekler uçuşturduğu ise aşikâr: “Ne olmuş fakir ve hastaysa? Kadının kendini feda etmesi bunun neresinde? Eğer kadın adamı gerçekten seviyorsa, hiçbir şeyden asla pişmanlık duymayacaktır.” Bunun üzerine Dostoyevski, Anna’ya olan aşkını itiraf eder ve yıllar sonra Tolstoy’un bile imreneceği (“Biz Rus yazarların Dostoyevski’nin eşi gibi eşleri olsaydı sanırım olduğumuzdan daha mutlu olurduk” diyecektir) bir evlilikle taçlanır bu aşk.

Anna, çok farklı iki insanın bir araya geldiğini söylediği evliliklerinde Dostoyevski’nin kendisine her zaman büyük bir nezaketle ve aşkla yaklaştığını belirtmiştir. Farklılıkların aralarında ördüğü duvar, tepesine çıkıp soluklandıkları bir duvardır ona göre. Birbirlerini değiştirmeye çalışmaya hiç niyetlenmedikleri gibi bu farklılıklardan beslendikleri aşikâr. Yine de evdeki huzur Dostoyevski’nin hayatın kendisi ile ilgili serzenişlerinden kurtulmasına yetmez. İki evladını da yitirmesi ile birlikte yine bunalıma girer ve kumar oynar. Fakat ne olursa olsun “Şu ana kadar beni anlayan tek kadınsın” dediği Anna’ya tutku ile bağlı kalır.

Kaynak https://www.brainpickings.org/2016/02/15/anna-dostoyevsky-reminiscences-marriage/ erişim: 31/03/2020.

(Yukarıdaki makaleden hareketle yazılmıştır)

Elif Arpacı

YORUM EKLE
YORUMLAR
Rıdvan
Rıdvan - 3 yıl Önce

Magazin kısmında bile çile ızdırap..

Hüseyin İNANIR
Hüseyin İNANIR - 3 yıl Önce

Çok güzel bir yazı olmuş. Ağzınıza yüreğinize sağlık.

Münevver Em
Münevver Em - 3 yıl Önce

Kalemine sağlık , çok dokunaklı.Etkisinden kurtulamadığı çocukluğu, mutluluğu bulduğu bir anda ayağına takılan pranga gibi. Tam bir travmatik olaylar dizisi.

Candan
Candan - 3 yıl Önce

Emeğine, kalemine sağlık. Gerçekten çok beğendim. Yazılarının devamını bekliyoruz. :)

Esra ODABAŞ
Esra ODABAŞ - 3 yıl Önce

Kalemine sağlık harika bir yazıydı

Mnvvr
Mnvvr - 3 yıl Önce

Kalemine sağlık. Etkisinden kurtulamadığı çocukluğu mutluluğu bulduğu anda ayağına takılan pranga gibi.. Tam bir travmatik olaylar dizisi.

Yey
Yey - 2 ay Önce

Mihail abisi değil miydi

banner36