10 Muharrem demek biraz da aşure demek

Annem, “Aşure gününde evde aşure pişirirsen ve komşularına da ikram edersen yıl boyunca o evden bereket eksik olmaz” der hep..

10 Muharrem demek biraz da aşure demek

Birçok konuda geçmişe bakıp “ahh keşke önceki gibi olsa” diye yakınırız ya hep. Aşure ve aşure günü de işte tam öyle bir mevzu. Aslında çok yakınmak, sürekli geçmişin özlemini çekmek hoş değil ama yine de dile getirelim bazı özlemleri. Haa yanlış anlaşılmasın: Geçmiş silinip atılsın gibi bir ideye sahip değilim. Geçmişi yakınmalarda değil, ibretlerde kullanmaktan yanayım. Hepsi bu.

Yemeklerin en hasıdır aşure

Annem, “aşure gününde evde aşure pişirirsen ve komşularına da ikram edersen yıl boyunca o evden bereket eksik olmaz” der hep. Sonra da Nuh Tufanı Hikâyesi’ne dalar. Tufan, 10 Muharrem Günü suların çekilmesiyle son bulmuştur. Hz. Nuh’un Gemisi ise Cudi Dağı eteklerinde buluşmuştur karayla. Gemidekiler kurtulduklarına şükretmek adına o günü oruçla eda etmişlerdir. Ellerindeki az az kalan yiyecekleri de birbirine karıştırıp bugün adına “aşure” dediğimiz, tadına doyamadığımız; bir zamanlar “çorba” olarak anılan, şimdilerde ise daha çok “tatlı” kategorisine konulan, şifa dolu, bana göre “yemeklerin en hası”nı yapmışlardır.

Kepçe kepçe aşure

“Aşure” deyince aklıma ilk gelen şey, çocukluğumda annemin, elime,  içerisine bir kepçe koyarak orta boy bir tencere tutuşturduğu ve kapı kapı dolaşıp komşularımıza kepçe kepçe aşure dağıttığım 10 Muharrem günleri… Aşure verdiğim evlerdeki teyzeler, ablalar, nineler, yengeler, amcalar da bana çikolata, şeker verir, anneme de dualar yağdırırlardı.

Bugün biraz daha farklı aşure ikramları. Dernekler, vakıflar, belediyeler vs. kazanlarla kaynatıyorlar aşureyi, belirli bölgelerde ve gelen geçene sunuyorlar. İyi de yapıyorlar. Özellikle biz garip öğrencilere yarıyor bu ikramlar. E tabi, komşunun küçük tencerede pişen aşuresini tutmasa da, aşure aşuredir ve afiyetle yenilir.

“Hamdım, piştim, yandım”

Peki, bilir misiniz, tasavvufta aşure pişirilmesi ibadettir. Ve hatta yemesi dahi. Mevlana’nın “hamdım, piştim, yandım” dediği minvalde, aşure içerisine konulan her malzeme, çiğ olarak tencereye girer, pişer, olgunlaşır ve sonrası teslimiyet. O sebepledir ki konulan herhangi bir tanenin zayi edilmesi hoş karşılanmaz. Kaşığa abanıp tıka basa yemek değildir aşure yemek; salavat-ı şerifeler eşliğinde tadını damakta, hikayesini gönülde hissederek yemektir, aşure yemek.

Hz. Hüseyin Hakk’a teslim oldu

Aşure Günü deyip de Kerbela’yı unutmak olmaz. Zamanın halifesi Yezid tarafından şehit edilen Hz. Hüseyin (r.a) bugün anılır, hem Sünni hem Alevi hem de Şii’ler tarafından… Hz. Hüseyin ne baskıya ne de zulme teslim oldu. O, yalnızca Hakk’a teslim oldu…

Yâd edelim hem eski aşureleri hem de Kerbela’yı…

Zeynep Doğan yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
captured
captured - 11 yıl Önce

Aşureye davet edilipte o davetten uzak tutulmak ve aşurenin tadına varmadan ayrılmak ne kadar acıydı...Rabbim aşurelerin menbaını nasip etsin inşallah ahirette cümle hakedenlere....