Nasreddin Hoca bir Mevlevi dervişi olabilir mi?

"Prof. Dr. Selami Şimşek’e göre, Celvetiyye tarikatının piri Aziz Mahmud Hüdayi’nin şeyhi Muhyiddin Üftade’nin sohbetlerinde tuttuğu notlardan oluşan "Vakıat" isimli eserde yer alan bilgiler doğrultusunda Nasreddin Hoca Mevlevî olabilir." Metin Uygun yazdı.

Nasreddin Hoca bir Mevlevi dervişi olabilir mi?

Türk-İslam kültür tarihinin dünyaya mal olmuş değerlerinden birisi de Nasreddin Hoca’dır. Nasreddin Hoca, günlük hayatın içinden birçok konuyu, dini hakikatleri, tasavvufi meseleleri fıkra ve latifelerinde mizahi bir üslupla anlatmasıyla şöhret bulmuş bir şahsiyet. Nasreddin Hoca’nın fıkraları, latifeleri daha çok mizahi yönden ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Bunun yanında Hoca’nın bir de tasavvufi yönü vardır. Medreselerde ders okumuş, ders okutmuş, imamlık yapmış olan Hoca, 13. yüzyılın meşhur mutasavvıflarından olan ve Akşehir’de bulunan Seyyid Mahmud Hayrani’ye intisap etmek için memleketi olan Sivrihisar’dan Akşehir’e gelmiştir. Kendisinden feyz almış, tasavvufi terbiyeyi öğrenmiştir.

Mevlana için ney ve sema ne ise Nasreddin Hoca için de latife ve nükte odur

Prof. Dr. Selami Şimşek, Nasreddin Hoca ve Tasavvuf  (İnceleme ve Şerhi) isimli eserinde Nasreddin Hoca’nın tasavvufi yönünü kaynaklar ve belgeler ışığında inceler. İkinci baskısı 2011 yılında Buhara Yayınları tarafından yapılan çalışmada, Nasreddin Hoca’nın tasavvuf tarihi ve kitaplarında isminin geçmediğini belirterek bu konuda şunları söyler: “Tasavvuf kitaplarında, tasavvuf tarihlerinde adı geçmeyen Nasreddin Hoca, imamlığı ve kadılığının yanı sıra büyük bir gönül ustası, velidir de. O, latifeleriyle tasavvufi hakikat ve tasavvuf ahlakı telkin etmek ve öğretmek istemiştir. Bu görüş, gerçek Nasreddin Hoca nüktelerini, sahtelerinden ayırmak için şaşmaz bir düstur olsa gerektir.”  

Selami Şimşek çalışmasında, Nasreddin Hoca’nın biyografisi, yaşadığı dönem, bu dönemin siyasi, iktisadi, sosyal, dini, tasavvufi özellikleri ve yaşadığı şehir olan Akşehir’in o devirdeki siyasi, iktisadi ve kültürel hayatı hakkında bilgi verir. Şahsiyeti ve tasavvufla ilgisini belgelerle ortaya koyar. Latifelerini de, konuyla alakalı önemli kaynaklardan yararlanarak tasavvufi yönden şerh ve izah eder.

Yazar, “Yesevi için hikmetler, Mevlana için ney ve sema, Yunus için ilahiler ne ise Nasreddin Hoca için de latife ve nükte odur. Nasıl ki Yesevi’den hikmetleri, Mevlana’dan ney ve sema’yı, Yunus Emre’den ilahileri ayıramazsak Hocamızdan da nükteleri, latifeleri ayıramayız. Bu, büyük şahsiyetler adeta takip ettikleri yöntem ve teknikleriyle özdeşleşmişlerdir. Onlar hikmetleriyle, ilahilerle, ney ve sema ile hak ve hakikatleri insanlığa sunarken Nasreddin Hoca’da bunu nükteleriyle yapmaya çalışmıştır” sözleriyle, Nasreddin Hoca’nın nükte ve latifelerini, hak ve hakikatleri anlatmada yöntem olarak kullandığına dikkat çeker.

Nasreddin Hoca sağlam bir İslam inancına ve dini bilgiye sahiptir

Şimşek, Nasreddin Hoca’nın, o devirde Akşehir’de bulunan ve zamanının meşhur mutasavvıflarından olan Seyyid Mahmud Hayrani’ye intisap ettiğini ve ondan tasavvufi terbiye aldığını belirtir. Hoca Pir Ebi, Hoca Cihan, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Akşehirli Bilgin Sinaneddin vb. sûfîlerle aynı coğrafyada yaşadığını ve onlarla yakın temaslar kurduğunu, medrese hocalığı ve imamlık yaptığını, şeriata bağlı ve şeriat hadimi bir bilgin-sufi olduğunu açıklar. Bağdatlı İsmail Paşa’nın, Keşfü’z-Zünun Zeyli’nde, Nasreddin Hoca’yı sünni bir Müslüman olarak kaydettiğini nakleder.

Yazar, Nasreddin Hoca’yla ilgili olarak şu hususların özellikle bilinmesini ister: Nasreddin Hoca sağlam bir İslam inancına ve dini bilgiye sahiptir. Devrinin bütün atmosferik tasavvuf kültürüne tam manasıyla vakıftır. İnanışta kesinlikle taassuba kaçmamış, ibadeti ve duayı şahsi menfaatlerine alet olarak kullananlarla mücadele etmiş, böyleleriyle kendi üslubuyla eğlenmiştir. İslam inancına faziletli bir şekilde ve hassasiyetle bağlı kalmıştır.

Nasreddin Hoca, Mevlana ve Sadreddin Konevi

Bazı tasavvuf kaynaklarının Nasreddin Hoca’yı sufi olarak tanıttıklarını ifade eden Şimşek, şu ana kadar bu konuda kaynaklarda pek rastlanmayan bir bilgiye tesadüf etmiş olduğunu ve bu malumatın Celvetiyye tarikatının piri Aziz Mahmud Hüdayi’nin şeyhi Muhyiddin Üftade’nin sohbetlerinde tuttuğu notlardan oluşan Vakıat isimli eserde yer aldığını bildirir. Belirtilen eserde Şeyh Muhyiddin Üftade şöyle bir hadise anlatır: “Merhum Hoca Nasreddin, Mevla Celal’in (Mevlana Celaleddin) ashabındandır. Mevla Celal ile birlikte Sadreddin Konevi ile ilk karşılaştıkları zaman akşam namazını kıldırır. Ancak Hoca, her iki rek’atta da Fatiha’dan sonra Kâfirun suresini okur. Namazdan sonra Mevla Celal, Hoca’ya “Bu her iki rekatta Kafirun suresini tekrar etmen, senin ve benim dinimin noksanlığına işarettir biliyor musun” der. İkisi de ağlar. Ardından Sadreddin Konevi her ikisini de irşad eder.”

Hoca’nın Mevlevi olabileceğine dair bir yaklaşım

Selami Şimşek, Hoca’nın Mevlevi yoluna mensup olabileceği bir yaklaşımdan söz eder. Bu yaklaşımı da Hoca’nın Mevlevilikle yakın alakası bulunduğunu işaret eden bazı ipuçlarına dayandırır ve bunları şu şekilde izah eder: Hoca, Konya medreselerinde fıkıh okumuştur. Mevlana ile tanışmıştır. Mürşidi olan Seyyid Mahmud Hayrani’de Mevlana’ya oldukça sevgi ve hürmet beslemektedir. Mevlana’nın torunlarından olan Seyyid Burhaneddin’in Hoca’nın latifelerini tasavvufi açıdan şerh etmesi de, Hoca’nın Mevlevilikle yakın alakasıyla açıklanabilir. Yazar, Vakıatda anlatılan bu hadisenin başka tarihi kayıt veya kaynaklarca doğrulanması halinde, Nasreddin Hoca’nın Mevlevilik yoluna mensup olduğuna dair bu yaklaşımın doğrulanacağı görüşündedir.  Ama her şeyden önce bu düşünce kesin olmayan bir yaklaşımdır. Yeni bilgiler ve deliller ortaya çıktıkça doğrulanacak veya çürütülecektir. Bu hususu özellikle belirtir.

Dünyadan yüz çevirmek

Kitabın ikinci bölümünde, mizah ve mizah-düşünce ilişkisi, İslam’da mizah, Nasreddin Hoca latifelerinin psikolojik, felsefi, sosyal, dini ve tasavvufi kaynakları hakkında bilgi verilir. Nasreddin Hoca’nın latifelerinde işlenen tasavvufi temalar şerhleriyle beraber anlatılır.  “Dünyadan Yüz Çevirmek” başlığını taşıyan bir latifesi ve şerhi de şu şekildedir.

Latife:

“Bir gün Hoca bir şehre gider. Herkesin damı üzerinde bir ya iki, ya beş, ya da daha çok bayraklar asılı olduğunu görür. Nedir, bu hal diye sorar. Aldığı cevap her bir bayrağın bir küp altının işareti olduğudur. Hoca, ertesi gün derhal on bayrak birden asar ve on küpü toprak ile doldurur. Bu ne hal Hoca diye gelip sorduklarında? Hoca da yenilip içilmedikten sonra ha altın olmuş, ha toprak ne fark eder diye cevap verir.”

Şerh:

Selami Şimşek bu latifeyi şu şekilde şerh eder: “Bu latifede Hoca’nın dünya ve dünya malına karşı aldığı tavır gözükmektedir. Hoca için bir şey ister altın, ister gümüş ve isterse toprak olsun fark etmez. Çünkü hepsi fani, hepsi aldatıcı dünyanın bir zineti, süsüdür ve Hakk’a vuslata birer engel, perdedir. O, “O günde, ne mal ne de evlat fayda verecektir, kalb-i selimden başka” (Şuara, 26/89) ayeti ve “İnsanın iki dere altını olsa üçüncüsünü ister. İnsanın gözünü ancak bir avuç toprak doyurur” (Buhara, Rikak 10; Müslim, Zekat 116) hadisini hatırlatmaktadır. Yine o, gözü ve gönlü masiva sevgisiyle dolup taşanları nükteli üslubuyla uyararak gelip geçici, fani şeylere bel bağlamamalarını, yegâne dayanılacak varlığın Cenab-ı Hak olduğunu ilan etmektedir.”

Hoca’nın latifelerinin çeşitli başlıklar altında şerh edildiği kitap, Hoca merhumun bir gönül sultanı, büyük bir tasavvuf erbabı olduğunu anlatıyor. Akşehirli olmam ve burada ikamet etmem de benim için bu konuyu daha bir anlamlı kılıyor.

Selami Şimşek, Nasreddin Hoca ve Tasavvuf  (İnceleme ve Şerhi), Buhara Yayınları.

Metin Uygun

YORUM EKLE