Osmanlı döneminde bir mahalle inşa edilmeden önce bir cami yapılırdı. Mahalleler caminin planına göre, komşunun güneşini kapatmayacak şekilde kurulurdu. Ve haliyle bu evler ahşaptan yapılırdı. Ne kadar yangın olursa olsun evler yine ahşaptan yapılmaya devam ederdi. Bunun geleneksel bir kültür olduğunu kabul etmekle birlikte ahşabın insana pozitif enerji verdiği aşikar.
Modern zamanlar yaşıyoruz ve büyük şehirlerde nefes almaya, bir yerden bir yere bıkmadan usanmadan koşturmaya, bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz. Biz, bu modern zamanları modern binalarda inşa etmeye çalışıyoruz. Betonda. Dışarıdan bakıldığında insanı şaşırtan güzelliğe sahip binaların doğaya zarar verdiğini biliyoruz.
İlk çıktığında Mustafa Kutlu’nun Nur romanını okurken, yaşadığımız modern zamanların mimarisini düşünmüştüm. Mimar Sinan’ın estetik anlayışından günümüzdeki müteahhitlerin mimariye, evlere bakışına… Malum günümüzde çarpık kentleşme söz konusu, şehirlerimiz betonlaşıyor.
Nur romanında, romana adını veren idealist bir mimarımız vardı. Her şeye rağmen inandığı projeleri hayata geçirmeye çalışıyordu: Ahşaptan evler. Tek veya iki katlı. Önünde bahçesi olan… Bu romanda tıpkı, Osmanlı’da olduğu gibi mahalle kültürünün yaşatılması, nesiller arası ilişkinin kopmasına neden olan apartman hayatının yaygınlaşmasının sonuçları ve ahşap yapının sürdürülmesi gibi olgular ön plana çıkıyordu. Kültürel olarak geçmişten uzaklaştığımız gibi mimari anlamda da uzaklaştığımızın fotoğrafını çekmişti, bu romanda Mustafa Kutlu. Roman, hem mimari hem de geleneksel insan ilişkilerini ön plana çıkarıyordu.
Kerpiçten evler yaygınlaşmalı
Yakın zamanda okuduğum bir röportaj ve kitap bu mevzu üzerine yeniden düşünmemi sağladı. Röportaj mimar Serkan Duman ile yapılmış ve Kaknüs Yayınları Duman’a ait “Doğu Batı ayrımında; aslında mimarlık, şehircilik, sanat” başlıklı bir kitap yayımlamış.
Mimar Serkan Duman’ın bir derdi var: Kerpiçten evlerin yaygınlaşmasını sağlamak. Kendisi kerpiç gibi geleneksel bir malzemeyi hayata yeniden geçirebilmenin yollarını arıyor. Duman, kerpicin maddi olarak çok uygun olduğuna dikkat çekiyor. Betonun ise ülkemize çok hızlı ve ölçüsüz girdiğini vurguluyor. Verdiği şu bilgi kayda değer. “Yeryüzünde beton kullanan ilk üç ülke Çin, Hindistan ve Türkiye.”
Bugün kullanılan yalıtım malzemeleri kimyasal
Duman, bu konuda epey araştırmalar yapmış. Anadolu’nun ardından Asya ve Afrika’yı dolaşmış. Kerpicin en iyi yalıtım malzemesi olduğunu söylüyor. Günümüzde aktif olarak betonda kullanılan yalıtım maddelerinin ise kimyasal olduğuna dikkat çekiyor. Bu, hem doğaya hem de insana zarar veriyor.
Yazar ve mimar Serkan Duman, Gölcük depreminin ardından bölgede yaptığı gözlemlere dayanarak betonla inşa edilen evlerin çoğunun yıkıldığını ama geleneksel evlerin ise ayakta kaldığını belirtiyor. Duman’ın kerpiç evlerin dayanıklılığına dair gözlemlerinin önemli bir kısmı Hindistan’a dayanıyor. Duman, Hindistan’da Fransızların inşa ettiği kerpiç evlerin Muson yağmurlarına dayandığını aktarıyor. Bu da geleneksel mimari yapının sürdürülebirliliğini ispatlıyor.
Geleneksel yöntemler dururken…
Yazarın da belirttiği gibi kerpiç evlerin varlığı Osmanlı gibi köklü bir geçmişe dayanıyor. Fakat bu usulün unutulduğunu ne yazık ki belirtmek gerekiyor.
“Aslında mimarlık” adlı eserinde Serkan Duman, tarihsel olarak Müslüman evlerinde yapı malzemesi olarak çamur, ahşap ve taşın kullanıldığını ancak çoğunluk olarak kerpiç, tuğla ve ahşabın yer kapladığını belirtiyor. Mimara göre tamamen taşın kullanıldığı İslam şehirlerinin sayısı oldukça az. Yazar burada bize bir ayeti hatırlatıyor. “Siz ebedi kalacağınızı sanarak malikâneler mi yapıyorsunuz” (26/129)
Sonuç olarak, günümüzde bir yapı inşa ederken kullanılan teknolojik ürünlerin önemli bir kısmı mimari gereklilikten değil de kapitalizmin ve pazarlama kültürünün varlığına hizmet ettiğini söylemek mümkündür. Bu durum gerçekleşirken çevre tahrip edilmektedir. Kapitalizmin sanal büyüsünden kurtularak, yazarın da belirttiği gibi mimari inşalarda doğal malzemeler kullanarak geleneksel yöntemleri ön plana çıkarmalıyız. Bu hem topraklarımızdaki tarihi büyünün devamını sağlar hem de doğal dünyamızın ömrünü uzatır.
Bu sebeple Mustafa Kutlu’nun Nur romanı ve Serkan Duman’ın “Aslında Mimarlık” adlı çalışması gibi eserlerin ön plana çıkarılması, buna benzer eserlerinin sayısının artması ve betonlaşmaya karşı farkındalık oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.
Sedat Palut
sedat.palut @ gmail.com
Eskiden evler hep ahşaptan yapılırdı. Önce evin kurulacağı alan düzeltilir, ana taşıyıcı kolon(ahşap) direklerin altı kazılır, büyük, dayanıklı taşlar konurdu. İnşaat besmele ile başlar, kurban kesilirdi. Yandaki boş bir alanda çamur katılır, mayalanması için belli bir süre bırakılırdı. Evin karkası, sahibinin isteğine göre şekillenir ve bitirirdi. Karkas bitince en tepesine Türk bayrağı asılırdı. Sonra o bekleyen çamurdan kerpiç dökülür, kuruması beklenirdi. Bu arada kerpiçlerin konacağı bölmeler yapılırdı. Kerpiç örmek evin yapımında ince işlerdi. Sonra dış sıvadı ve iç sıvası yapılır, 10-15 gün kuruması beklenir, içine ve dışına kireç vurulur, içine girilir, yaşam başlardı. Yaptıran kişinin maddi durumuna göre evin içi, tavanı, dolapları, banyosu, tuvaleti, ahırı, bahçesi düzenlenirdi.Bu evler hem sağlıklı, hem dayanıklıdır. Selam ve saygılarımla.