Aliya’nın Bosna ideali ve savaş sonrası ülkeye bakışı bu kitapta: Soğuk ve Acı Barış Günleri
Ketebe Yayınları, Bosna’nın efsanevi lideri Bilge Kral Aliye İzetbegoviç’in eserlerini orijinal dilinden çevirerek okurla buluşturmaya devam ediyor. Mayıs ayında raflardaki yerini alan “Soğuk ve Acı Barış Günleri”, Aliya’nın savaş sonrası 1996 ile 2003 yılları arasında yaptığı konuşmalardan oluşuyor. Aliya bu konuşmalarda ülkesini ve halkını, uluslararası arenada sonuna kadar savunurken yeri geldiğinde kendisine, partisine ve parti yetkililerine yönelik öz eleştiriden de kaçınmıyor. Kitabı okuduğunuzda Aliya İzetbegoviç’e neden Bilge Kral dendiğini çok daha iyi anlıyor, onun zamanı aşan sözlerinden ilham almaya devam ediyorsunuz.
Aliya İzetbegoviç’in eserleri Ketebe Yayınları etiketiyle okurla buluşmaya devam ediyor. Daha önce “Köle Olmayacağız”, “Tarihe Tanıklığım”, “Özgürlüğe Kaçışım”, “İslami Yeniden Doğuşun Meseleleri”, “Doğu Batı Arasında İslam” ile “İslam Deklarasyonu ve Tarihi Savunma” kitapları yayınlanan Aliya İzetbegoviç, bu defa “Soğuk ve Acı Barış Günleri” ile sadece Bosnalılara değil tüm insanlığa sesleniyor. Kitap, savaş sonrası Bosna Hersek’in yeniden inşa süreci için gerekli olan bakış açısına odaklanırken temel insani değerler ve İslam medeniyeti üzerine bir perspektif de sunuyor.
1996 ile 2003 yılları arasında Aliya İzetbegoviç’in kurucusu olduğu Demokratik Eylem Partisi ve diğer halk toplantılarında yaptığı konuşmaların yer aldığı çalışmada ayrıca aynı tarihler arasında yapılan BM Genel Kurulu, OSCE, Avrupa Konseyi, ISESCO, Bonn Konferansı, İslam Konferansı Teşkilatı, Avrupa Parlamentosu, Bosna Hersek Barış Uygulama Konferansı, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ve Bölgesel İstikrar Paktı Zirvesi gibi birçok uluslararası toplantıdaki önemli konuşmaları da yer alıyor.
Bilge Kral lakabıyla tanınan ve Bosna’nın efsane lideri olan Aliya İzetbegoviç, bu konuşmalarda savaştan, barıştan, Bosna’da savaş sonrası onarım sürecinden, mülteci meselesinden, uluslararası toplumun Bosna’ya bakışından bahsediyor. Avrupa’nın göbeğinde yaşanan soykırımı daha iyi anlamak ve farklı detaylara hakim olmak isteyenler için bir rehber olan kitap, Aliya’nın düşünce dünyasını da yakından tanıma fırsatı sunuyor.
Aliya İzetbegoviç yaptığı konuşmalarda Bosna’da savaş sonrası iki temel meselenin üzerine eğiliyor. Bunlardan ilki toprak bütünlüğüne sahip ve demokratik Bosna Hersek’in kurulması, ikincisi ise yerlerinden edilmiş Bosnalıların yeniden ülkelerine dönmeleri.
Aliya İzetbegoviç’in neden Bilge Kral olarak isimlendirildiğini daha iyi anlayacağınız “Soğuk ve Acı Barış Günleri”nde evrensel pek çok mesaj da yer alıyor.
“Düşmanlarımızdan daha iyi olursak, sahip olmamız gereken askeri güç ile birlikte aynı zamanda kanıtlanmış insani değerlerin taşıyıcısı olursak, tektipliliğin, barbarlığın, ayırımcılığın ve her türlü şiddetin karşısında durursak daha güçlü olacağız ve galip geleceğiz. Aksine, ‘Bize yapılanı biz de onlara yaparız’ mantığını izlersek mücadeleyi kaybederiz. Bu durumda ahlaki ve siyasi ayrıcalığımızı kaybederiz, geriye ise onların niceliksel ve maddi üstünlüğü kalır. Bu hataya düşmemeliyiz” diyen Aliya, Bosna idealini ise şöyle anlatıyor: “Pek çoğumuz için Bosna bir idealdir, dünyaların kesiştiği yerde, Doğu ile Batı’nın büyük sınırındaki bir ülkenin hayalidir. Bu, herkesin istediği gibi inanıp düşünebildiği, insana şiddetin olmadığı, haksızlığın olmadığı, çok dinli ve çok milletli bir ülkedir, dolayısıyla bir hoşgörü ülkesidir.”
Konuşmalarında sık sık dağılan halkını yeniden toplamaktan bahseden Bilge Kral müzakere ve savaş denklemini şu sözlerle özetliyor: “Savaş, yalnızca hayatlarımızı ve evlerimizi değil, barış olmadan ayakta kalamayacak olan Bosna fikrinin kendisini de yok etmeye yeltenmiştir. Savaş, halkımızın dünyanın dört bir tarafına dağılmasına sebep olmuştur. Biz şimdi gurbette gezinip dolanarak halkımızı bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bu yüzden bizim daimi ülkümüz şu olmuştur: Mümkün olan her yerde müzakere edeceğiz, mecbur olduğumuz her zaman ve her yerde savaşacağız.”
Aliya İzetbegoviç’in zamanı aşan fikirleri bugün için de çok anlamlı. Savaşların, yıkımların, mülteci meselesinin gündemden hiç inmediği şu günlerde Aliya’nın bilgece söylenmiş sözleri hâlâ güncelliğini koruyor. Onun sesine kulak vermek ve dik duruşundan ilham almak isteyenler “Soğuk ve Acı Barış Günleri”nde çok şey bulacak.
Herman Broch’un başyapıtı Uyurgezerler ilk defa üç cilt halinde Türkçe’de!
20. yüzyıl romanına damga vuran Herman Broch’un başyapıtı “Uyurgezerler”, ilk kez üç cilt halinde dilimizde. Ketebe Modern serisinden çıkan Uyurgezerler, modern varoluştaki anlam krizini merkeze alarak, insanın dünya ve üzerindeki her şeyle kurduğu ilişkiye yeni bir düzen getirmenin mümkün olup olmadığını sorguluyor. “1888: Pasenow veya Romantizm”, “1903: Esch veya Anarşizm”, “1918: Huguenau veya Realizm” başlıklarından oluşan romanlar 20. yüzyıl romanının kitlesel fenomenlerinin arka planına da ışık tutuyor. Edebi bir şöleni vadeden Uyurgezerler, ilk iki romanda farklı karakterler etrafında şekillenip son kitapta hepsinin kesişen hayatlarını başarılı bir kurguyla okura sunuyor.
Hermann Broch, 1986’da dünyaya gözlerini açtı. Babasının ısrarıyla tekstil okudu ve bir süre babasının fabrikasında yöneticilik yaptı. 1913’te ilk edebi yayını Der Brenner dergisinde yayımlandı. Sadece zihinsel üretime zaman ayırmaya karar veren Broch, 1927’de tekstil fabrikasını sattı ve Viyana Üniversitesi’nde matematik, felsefe, psikoloji öğrenimi gördü. Viyana’nın kültür anlamında en parlak dönemini yaşadığı yıllarda aralarında Robert Musil, Rainer Maria Rilke, Elias Canetti gibi isimlerin de yer aldığı yazar ve entelektüel çevresiyle tanıştı ve ilk eseri “Romantikler”i yazmaya başladı. Nazilerin 1938’de Avusturya’yı ilhak etmesinden sonra tutuklandı, ancak aralarında James Joyce’un da bulunduğu arkadaşlarının girişimi sayesinde önce İngiltere’ye, ardından Amerika’ya iltica etti.
Herman Broch ilk romanı “Uyurgezerler” yayımlandığında 45 yaşındaydı. Yazdığı eserlerle 20. yüzyıl romanına damga vuran ve en büyük modernistlerden kabul edilen Broch, Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterildi. 30 Mayıs 1951’de New Haven’da hayata veda eden yazarın başyapıtı olan Uyurgezerler yaşadığı dönemde hak ettiği ilgiyi görmedi.
“Vergilius’un Ölümü”, “Bilinmeyen Değer” ve “Büyülenme” gibi eserlerle edebiyatın kült isimlerinden biri haline gelen Hermann Broch, Uyurgezerler’de modern insanın dünya ile kurduğu ilişkiye yakından baktı. Değerlerin dağıldığı bu çürüme ve çözülme zamanlarında “kurtuluş” mümkün mü ve nerede aranmalı, gibi sorularının peşine takılan yazar, eserlerini bir matematikçinin mantığı, bir filozofun anlatım derinliği ve bir sanatçının canlı anlatım gücüyle kaleme aldı. Kahramanlarının her birinde zamanın ruhunu somutlaştıran ve bu yeni modern insanın psikolojisini gün yüzüne çıkaran Hermann Broch, derin sorgulamaları ve anlatım biçimiyle öne çıktı.
“1888: Pasenow veya Romantizm”, “1903: Esch veya Anarşizm”, “1918: Huguenau veya Realizm” başlıklarından oluşan “Uyurgezerler” üçlemesi, modern insanın sıkışmışlığını ve çaresizliğini başarılı bir şekilde anlattığı için büyük romanlar arasında yerini aldı. Herkesin kendinden bir şey bulduğu eserler tarihsel ve toplumsal değişimleri yakalama becerisi üst düzeyde olsa da ancak sonraki yıllarda hak ettiği değeri gördü.
“1888: Pasenow veya Romantizm”, 1888’de geçen ve geleneksel değerlere tutunmaya çalışırken modern hayatın görüşlerini benimseyen bir dostunun peşinden savrulan Joachim von Pasenow adlı genç bir subayın hikâyesine odaklanıyor. Romantik edebiyat geleneğini yansıtan eserde, üniformasına bağlı Pesenow’un iki kadın arasında kalması ve kaderinin onu savurduğu seçenekler arasında bocalamasını okuyorsunuz.
“Dünyeviliğin mutlaklığa yükseltilmesi daima romantizm olduğundan bu çağın katı ve asıl romantizmi üniforma romantizmidir, adeta dünya üstü ve çağlar üstü bir üniforma kavramı varmış da var olmayan, yine de insanları herhangi bir dünyevi mesleğin yapabileceğinden daha kuvvetli yakalayacak kadar çetin olan bu kavram; evet, mevcut olmayıp yine de bu kadar çetin olan bu kavram üniformalıyı üniforma tutkununa döndürmekte, ama onu asla sivillik manasında bir meslek insanına çevirmemektedir, bunun sebebi belki de üniforma giyen kişinin çağının asıl yaşam biçimini, dolayısıyla da öz yaşamının güvenliğini doldurduğu bilinciyle dolup taşmasıdır.”
İkinci kitap “1903: Esch veya Anarşizm”, 1903’te geçen ve Ren kıyılarındaki gelişmiş bir sanayi kentinde görev yapan August Esch adlı bir muhasebeciyi merkeze alıyor. Çalışma hayatı ve toplumdaki orta sınıf değerlerin nasıl dönüştüğünü anlatan roman, August Esch’in anarşizm düşüncelerine savruluşunun hikâyesini çarpıcı bir şekilde veriyor.
“1918: Huguenau veya Realizm” ise, 1918’de geçen ve asker kaçağı Huguneau üzerinden ilerleyen bir roman. Savaşın getirdiği karmaşayla yeni fırsatların insanları nerelere sürüklediğini aktaran eser, ilk iki romanın karakterlerinin de yer aldığı modernist ve felsefi bir kurgu olarak karşımızda duruyor.
“Uykusuz, cin gibi olan, hepsinin ölümünü işitir, görmemek için gözkapaklarını ne kadar sıksa da ölümün hep cinayet olduğunu bilir” diyen Herman Broch, bu üçlemede yaşadığı çağa tanıklık etmemek için gözkapaklarını sıkanlara bunun bir kurtuluş olmadığını fısıldarken “Uyurgezerler Çağı”nın tüm yönlerini çarpıcı bir şekilde resmediyor.
Ketebe Çocuk iki yeni kitapla minik okurlarını selamlıyor
Eve Dönüş Yolu ve Kulübünüze Üye Olabilir miyim?
Ketebe Çocuk Mayıs ayında farklı yaş gruplarından okurlara iki yeni kitapla merhaba diyor. Fil ailesinin en küçük ve en büyük üyeleri olan Otto ve Nanu’nun keşif macerasını konu alan “Eve Dönüş Yolu” ve yalnızlık çeken ördeğin kendine arkadaş aradığı “Kulübünüze Üye Olabilir miyim?” kitapları, minik okurlara duygusal farkındalık yaratan hikâyeleri eğlenceli bir dille ve birbirinden güzel çizimlerle aktarıyor.
Eve Dönüş Yolu
Corinne Averiss’in kaleme aldığı Kristyna Litten’in resimlediği “Eve Dönüş Yolu”, minik fil Otto ve büyükannesi Nanu’nun sıcak hikâyesini anlatıyor. Uzun ömrüne büyük keşifler sığdıran Nanu torunu Otto’ya bildiği her şeyi öğretmeye kararlı.
Otto ve büyükannesi Nanu, Aslan Dağı'nın zirvesine tırmanmak için bir maceraya atılıyor. Fakat bu keşif öncekilerden biraz daha zor. Çünkü büyükanne unutkan bir gününde olduğu için Otto'ya önceki yolculuklarından daha büyük bir sorumluluk düşüyor. Otto’nun, büyükannesinden öğrendikleriyle cesur bir kaşif olmaya adım atışını anlatan hikâye, çocuklara anıların canlı tutulmasının önemini, evin büyüklerinden öğrenilen şeylerin değerini ve zor zamanlarda cesur adımlar atmanın kaçınılmazlığını öğretiyor.
7 yaş ve üstü için uygun olan kitap, hatırlamak ve unutmak kavramları etrafında çocukların ve yaşlıların birbirini tamamlayan yönlerine dikkat çekiyor.
Kulübünüze Üye Olabilir miyim?
John Kelly’nin yazdığı, Steph Laberis’in eğlenceli çizimleriyle renklendirdiği “Kulübünüze Üye Olabilir miyim?”, dostluğun ve arkadaşlığın birbirini farklılıklarla kabullenmek manasına geldiğini gösteren bir kitap.
Kitabın kahramanı ördek, yeni arkadaşlar edinmek için bir kulübe üye olmaya karar veriyor. Fakat gittiği her yerde belirlenen standartlara uymadığı için reddediliyor. Kendi kulübünü kuran ördeğin hikayesi, çocuklara kimseyi ötekileştirmeden bir arada olmanın ne kadar eğlenceli olduğunu gösteriyor.
Satır aralarında akran zorbalığına karşı önemli mesajlar veren kitap 3 yaş ve üstü için uygun.