Beke'den Bekke'ye ve kutlu şehir Mekke'ye

Mekke’nin tarihi bizde Mekke’nin fethi ile başlatılır. Ancak Martın Lings 'Mekke' kitabında hiç de öyle düşünmüyor: Mekke’nin tarihi, Hz. İbrahim ile başlar. Kamil Büyüker yazdı.

Beke'den Bekke'ye ve kutlu şehir Mekke'ye

Mekke, her Müslüman’ın hayatında farklı duygular çağrıştırır. Ama özünde Mekke, Kâbe demektir, Arafat demektir, hac, umre, teslimiyet ve arınma demektir… Bu listeyi uzatmak, oradaki mahşerî insan sayısınca mümkündür. Ancak Mekke, yaşanılan bütün bu güzelliği Hz. İbrahim’e ve tabii ki ona burayı davet merkezi yapan Allah’a borçludur. Bugünlerde Mekke’ye dair özgün bir eser yayınlandı. İsmi “Başlangıçtan Günümüze Mekke”. Yazarı ise büyük bir çoğunluğun Martin Lings olarak tanıdığı Ebu Bekir Siraceddin. Yazar küçük bir risalede Mekke’yi özetlemeye çalışmış. Elbette bu, küçük bir risaleye sığamayacak kadar büyük bir maziyi sinesinde barındıran bir şehir. O yüzden “Mekke, Hz. İbrahim’in şehridir” derken aynı zamanda bu kutsal şehrin Hz. Davut’a, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya ve de Hz. Muhammed (s.a.v.)’e de mesken olduğunu söylüyor. Bunu dile getirirken İncil’e, Tevrat’a ve Kur’an’a başvuruyor.

Beke Vadisi’nden kutlu şehir Mekke’ye…

Yazar, “Her din, düşen insanın sarılması için sarkıtılan ipe benziyor” der. Öyle ya diller de, şehirler de bu davetin bir parçalarıdır. Hz. İbrahim, oğlu İsmail ve eşi Hacer’i Beke Vadisi’nde Rabbine emanet ettiği demlerde nereden bilecekti Beke Bekke’ye, oradan Mekke’ye ve kutlu bir merkeze dönüşecek! Kitapta yazar der ki, “Eğer bir dil, Allah onunla kelam ettiği için mukaddes oluyorsa, bir şehir de, Allah’ın onu seçip bulunduğu yeri takdis ettiği için mukaddestir.” Mukaddes belde elbette ki, davetin yapılacağı bir merkez olması için adanmış bir mabede ihtiyaç duyacaktı. O da beraberce oğul İsmail ile birlikte harç karıp tuğla ören İbrahim’in inşa ettiği Kâbe’dir. Bu durumun ayetle de teyidini (Al-i İmran Suresi, 96. ayet) görüyoruz. İlk kurulan mabedin Kâbe olduğu zikrediliyor. Yazarın Kâbe’nin inşası ile ilgili tarih tahmini şudur. MÖ. 2030 ile 2000 başları arası. Dolayısıyla Hz. Süleyman zamanında, 1007 yılında tamamlanan Kudüs’teki mabetten 1000 yıl daha eskidir.

Bana ve Allah’a sevgili mekân

Hz. İbrahimî geleneği birebir yaşayan ve yaşatan isim elbette Efendimizdir. Mekke’yi anlamlı kılan, Efendimizin atası İbrahim’in izlerini taşıyan mirasıdır. Efendimiz o yüzden Mekke’den hicreti esnasında hüzünlüdür. Zira doğup büyüdüğü, İbrahim (a.s.)’e mesken olan ve ilk davetin bayraklaştığı mekân olan topraklardan hicret etmektedir. Hüznünü şehirle evet şehirle konuşarak dile getirir: “Ey Allah’ın arzı; sen, bana ve Allah’a sevgili bir mekânsın. Eğer halkım beni senden ayırmamış olsa, seni asla terk etmezdim.” Medine her ne kadar sevgilinin hayatında önemli bir yer edinse de Mekke, o kutlu Beke Vadisi, farklı iklimlere ve diriliş sahnesine gebedir. Nitekim Ebu Bekir Siraceddin bu sahneleri bizlere, geçişlerde kopukluk olmadan çok iyi naklediyor. Elbette bu eseri kaleme alan kişinin, Mekke ve Medine’yi görmeden kaleme sarılmaması gerekir.

İlk hac 1948 yılında…

1938 yılında Müslüman olan Martin Lings’in 1948’de yolu ilk kez Mekke’ye düşer. İkinci olarak da 1976 yılında bu kutlu seyahat gerçekleşir. İlk haccını yapmasının hemen akabinde duygularını bir dostuna yazarak paylaşır ve ona duygularını aktarır. Hac yolculuğunun mekânsal olarak sadece namaz kılınan yöne bir yolculuk olmadığını, Hz. Muhammed, Hz. İsa, Hz. Musa’nın misyonları ötesine bir yolculuk olduğunu; bu beldeyi anlamlı kılan Hz. İbrahim’e dönüşün, aslında haccın başlangıç noktası olduğunu dile getirir. Haccın sembolik anlamından hikmetine ve köklerine yolculuğu en sade, en özgün biçimde bu eserde görebilirsiniz. Ayrıca kitapta yer alan Kâbe’nin inşası ve sonrasında vadinin halini tasvir eden çizimler de dikkat çekiyor.

Kâmil Büyüker, Mekke’nin tarihine giriş yaptı

YORUM EKLE