Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü kitabının özeti

Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü, zamanının sorunlarından biri olarak görülen yanlış Batılılaşmanın bir aileyi dağıtabildiği, en güvenilen insanların beklenmedik olayların kahramanları çıkabileceği ve bu durumun aile içindeki etkileri, gerçekçi bir dil ile okuyucuya aktarılır. Tamamına Hap Kitap uygulamasından ulaşabileceğiniz kitabın özet ve ses kayıtlarına dair bilgilendirme içeriğini istifadelerinize sunuyoruz.

Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü kitabının özeti

Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü kitabının özeti

Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü kitabının özetiReşat Nuri Güntekin’in kaleme aldığı “Yaprak Dökümü”, bulunduğu dönemin fikir yapısı, toplumun kendi içinde belirlemiş olduğu yaşam biçimi ve değişmekte olan aile yapısı ile toplumun yaşadığı dönüm noktaları hakkında önemli bilgiler vermektedir. Dönüşümün farkında olan halk, bunun özellikle yanlış Batılılaşmanın etkilerinden biri olduğunu düşünmektedir. Romanda bu toplumun bir ferdi olarak Ali Rıza Bey’in süregelen ahlak ve namus anlayışının bahsedilen bu değişimle çatışması görülmektedir. Ali Rıza Bey, Anadolu’dan İstanbul’a gelmiş emekli bir kaymakam ve hakka, doğruluğa ve vicdana her zaman sonuna kadar değer vermiş biri olarak kendisinden ve de özellikle çocukları için oluşturduğu ahlak kurallarını onlara yeteri kadar yansıtabildiğinden son derece emindir.

Çevresinde duyduğu veya şahit olduğu bozulmakta olan ahlak anlayışına dair olayları şaşkınlık ve endişe içerisinde karşılamaktadır. En güvendiği insan olan oğlundan başlayarak, ailesindeki herkes bu değişim rüzgarıyla farklı yerlere savrulacaktır. Ali Rıza Bey’in eşi de bu durumdan etkilenenler arasındadır, çocuklarının arzularını ve istedikleri hayat tarzlarını yaşamalarını olağan görerek destekleyen Hayriye Hanım, Ali Rıza Bey’in ahlak ve namus bakımından sorguladığı ve hoş görmediği olaylara karşı, onu yalnız bırakmıştır.

Toplumda önüne geçilemeyecek değişimlerin yaşanmasıyla birlikte Ali Rıza Bey’in namus anlayışı da günden güne değişerek yaşamak zorunda kaldığı her olayla farklı bir boyut kazanmıştır. Ahlaki dönüşüme tamamen karşı duran biri de olsa ailesini koruyamaz ve asla başına geleceğini düşünmediği türlü felaketlerle yüzleşmek, sindirmek ve affetmek zorunda kalır. Toplumdaki değişim rüzgarına kapılan ailesi, ona kendi deyimiyle bir “Yaprak Dökümü” yaşatacaktır.

Kitap özetinden bölümler:

Altın Yaprak Anonim Şirketi

“Altın Yaprak Anonim Şirketi’nden ayrılmamın nedeni aylığıyla hiçbir şekilde geçinemememdi. Annem ve kardeşlerim parasızlıktan sürekli şikâyet eder, ben elimden geldiğinin ancak bu olduğunu söylediğimde ise yumuşarlardı. Bazı akşamlar evime giderken lüks bir hayat içinde para harcayanları görür, “Bu insanlar benden değerli mi? Ben niye istediğimi yapamayayım?” diye düşünürdüm. Yıllarca bu iç çekmelerimden sonra babamın fazla namuslu biri olduğunu anladım. Babam daima bir babanın çocuğuna bırakacağı en önemli mirasın temiz bir isim olduğunu söylerdi. Tabi maddi imkânlarla birlikte olursa ne âlâ... Ama olsun, boş yere söylenmektense sen de kendi kaderini yaşayarak tecrübe edersin. Başaramazsan da suçu kadere atarsın...”

Bu sözleri sarf eden adam, bir ay önce Altın Yaprak Anonim Şirketi muhasebe katipliğinden istifa etmiş bir gençti. O gün, eski şirketini ziyarete gelmişti. Ne kadar ay, yıl çabalasa da aylığının sadece birkaç kuruş artacağına üzülerek “Şimdilik büyük paralar kazanamasam da bir komisyoncunun yanında çalışıyorum, hâlimden memnunum.” dedi. Laflarına devam ederken bir anda gözleri yaşlı bir adama ilişti, utanarak sustu. Bu kişi, atmış yaşlarında eski bir Kaymakam olan Ali Rıza Bey’di. “Beyefendi, hoşunuza gitmiyordur anlattıklarım elbet. Ama gerçekler bunlar...” dedi. Ali Rıza Bey ise “Bu konuşmalarınızla insanlarda bazı istekler ve isyanlar uyandırmanız doğru mu?” diye sordu. Adam ise Büyük Muharebe’den sonra artık insanların gazetelerden bile bu gibi gerçekleri öğrenebileceğini söyledi. “Şimdiki insanlar eskisi gibi değil, hırsları arttı ve ahlak kuralları da değişti.” diyerek devam etti. Bunun üzerine Ali Rıza Bey, paradan başka şeylerle de memnun olunabileceğini düşündüğünü söyledi. Adam, Ali Rıza Bey’e acıyarak “İnsanlar farklı ilgi alanlarıyla meşgul olabilir evet, fakat bunun için de bir miktar para yine gerekecektir. Babasınız fakat paranız yok değil mi? Çocuklarınız size bu durumda yaprak dökümü manzarası seyrettirmek dışında bir mutluluk veremezler.” Bu sözler, Ali Rıza Bey’e çok dokunmuştu, beş çocuk babasıydı ve hepsine de iyi bir ahlak vermeye çalışmıştı. Fakat şimdi, adamın da dediği gibi bu yeni ortamdan etkilenmeyecekler miydi? Tehlikeyi çok yakından hissetmişti. Gerçekten de ömrünün son zamanlarında ona bir yaprak dökümü mü seyrettireceklerdi?

Ali Rıza Bey, mülkiye memuruydu. Dahiliye kalemlerinden birinde çalışmaktaydı, annesi ve kız kardeşlerinin ölümü üzerine İstanbul’dan ayrılmış ve yirmi beş sene boyunca Anadolu’da yaşamıştı. Bilgili ve çalışkandı, hak yemekten ve yasalara aykırı bir şey yapmaktan çok çekinirdi. Kırk yaşına doğru evlenmiş, art arda beş çocuğu olmuştu. Çocukları için durmadan çalışıyordu, planlarına göre yirmi sene daha aynı şekilde çalışırsa çocuklarını kimseye muhtaç olmadan büyütebilirdi. Fakat elli beş yaşında emekli oldu ve memuriyetinden çekilmek zorunda kaldı. O zamanlar Ali Rıza Bey Trabzon’da görev yapmaktaydı. İşinden ayrıldı, ailesi ile İstanbul’a gelerek burada babasından kalan evlerinde yaşamaya başladılar. Yeniden memuriyet almak için uğradığı valilik koridorunda bir gence rastladı. Bu genç, eski öğrencisi Muzaffer’di ve Altın Yaprak Anonim Şirketi’nin genel müdürü olmuştu. Muzaffer Bey, hocasına orada kendisiyle çalışmasını teklif etti, Arapça ve İngilizce bilen bir elemana ihtiyaçları vardı. Memnuniyetle teklifi kabul etti. Muzaffer Bey’i mahcup etmemek adına ve birinin hakkına girmek endişesinden dolayı sıkı bir şekilde çalışarak Altın Yaprak Anonim Şirketi’nin en iyi memuru oldu.

Şirketten İstifa

Ali Rıza Bey, Leman isminde babasını kaybetmiş bir kızla tanışmış, ardından ona acıyarak şirkette işe girmesine vesile olmuştu. Leman’a bu iyiliği yapmasının en büyük nedeni sahip olduğu babalık duygusuydu. Kendi kızları da böyle zor bir durumda kalmış olabilirdi, bu yüzden ona yardım etmeliydi. Eğer etmezse onca zaman korumak için uğraştığı değerleri neye yarardı? Fakat kızın işe girdikten sonra işyerindeki laubali ve uygunsuz tavırları Ali Rıza Bey’i hoşnut etmemişti. Bir gün Leman’ın annesi, işyerine gelerek Müdür Muzaffer Bey’in kızını baştan çıkarttığını ve Leman’ın hastanede çocuk düşürdüğünü anlattı. Kadın ağlıyor ve Ali Rıza Bey’den akıl vermesini istiyordu. Ali Rıza Bey de kadını, “Ben elimden geleni yaparım, belki de Muzaffer Bey yaptığı işi düzeltmek adına kızınızla nikâhlanır.” diyerek teselli etti. Utana sıkıla Muzaffer Bey’le konuşabilmek için kendini hazırladı fakat konuya yeni başlamışken tavırlarından Muzaffer Bey’in artık o tanıdığı, bildiği öğrencisi olmadığını anladı. Müdür Bey, Ali Rıza Bey’e olayın bir hata olduğunu ancak kız ile evlenmek gibi bir ihtimal olmadığını söyledi. “Leman masum bir kız değil, bir sürü insanla birlikte olmuş biri, siz olsaydınız onu gelin olarak kabul eder miydiniz?” diyerek devam etti. Ali Rıza Bey, böyle bir şey oğlunun başına gelsin elbette istemezdi. Ancak bu olayın üzerine daha fazla burada çalışamazdı. Leman’ı buraya o getirmişti ve bu olaydan sonra ikisinin de yüzüne bakamazdı. Bu olay üzerine istifasını vererek şirketten ayrıldı.

Ali Rıza Bey, o akşam eve dönerken işsiz kalmış olduğuna hayıflandı fakat aynı zamanda içinde değişik bir güç de hissediyordu. Eve geldiğinde her zamankinden farklı bir neşe vardı, oğlu Şevket yüksek bir maaşla memur olarak bankada işe girmişti. Tam da işten çıktığı zamana denk gelmişti. Ağlayarak oğluna sarıldı, çocuklar o zamana kadar babalarını ağlarken hiç görmemişlerdi. Şevket, yirmi yaşına henüz girmişti. İyi bir öğrenim görmüştü ve Ali Rıza Bey şimdiye kadar oğlunun ahlakından en ufak bir şüphe dahi etmemişti.

Kutlama ziyafetinde evdeki herkesin payı vardı: Hayriye Hanım, büyük kızı Fikret, Leyla, Nejla ve küçük kızı Ayşe. O akşam Ali Rıza Bey, “Artık sen benim yerimde oturacaksın. Sen baba, ben de büyük çocuk olacağım.” diyerek Şevket’e büyük bir sorumluluk yüklemişti.

Ali Rıza Bey’in Emekliliği

Ertesi sabah Hayriye Hanım, her sabah olduğu gibi mutfaktaydı. Ali Rıza Bey, oğluna bir şey danışacağını söyleyerek işte yaşadığı olayı, Leman’ı, Muzaffer Bey’le ilişkisini ve sonunda olanlara tepkisiz kalamadığını Şevket’e anlatmaya başladı. Bazı yerlerde utanıyor, gözlerini kaçırıyordu. Şevket dinledikten sonra babasına hak verdi. Ali Rıza Bey, endişeliydi. Bu yaştan sonra iş bulamayabilir ve evin tüm yükü Şevket’in üzerine kalabilirdi. Şevket, “Ben kardeşlerime de size de bakabilirim. Hiç şüpheniz olmasın.” diyerek Ali Rıza Bey’in içini rahatlattı. Hayriye Hanım ise anlatılanlardan hoşnut olmamıştı. Eşini suçlu buluyor ve kıt kanaat geçindikleri için bundan sonra olacaklardan endişeleniyordu ancak Ali Rıza Bey için bu bir namus meselesiydi ve susarak orada çalışamazdı. Hayriye Hanım ise “Çocuklarımız için ben bu olaya ses çıkarmazdım, hem çocuklar gittikçe baş edilemez bir hâle geliyor, büyüyorlar.” dedi. Hayriye Hanım, bunca zaman sonra ilk kez isyan ediyordu. Ali Rıza Bey’in içine çocukları gerçekten de tehlikede mi diye bir şüphe düştü. İlk olarak Fikret’i düşündü, on dokuz yaşındaydı. Kardeşleri için neredeyse bir anne görevi görüyordu. Onu iyi yetiştirmişti, çok ahlaklıydı. Leyla ve Nejla, Fikret kadar akıllı değillerdi fakat güzellerdi. Onlar için eş bulmanın çok zor olmayacağını düşündü fakat Fikret’in iç güzelliğini kim görecekti? Küçük kızı Ayşe ise annesinde ziyade ablalarıyla vakit geçiriyordu.

Ali Rıza Bey, günlerini işsiz geçiriyordu. Eşinin tavrı ve siniri hâlâ geçmemişti. Hayriye Hanım’ın bu tavırlarına alınıyor, “Demek sen bana sadece para kazandığımdan dolayı değer veriyormuşsun Hayriye Hanım.” diye sitem ediyordu. Emeklilikle beraber, Ali Rıza Bey’in de hayatı diğer emekli memurlar gibi değişmeye başladı. Her gün uzun yürüyüşler yapıyordu. Önceden kahvelerin hepsine laf atar, kapatılmaları gerektiğini söylerdi. Fakat kahvelerin vakti bol olanlar için tek çare olduğunu gördükten sonra o da birkaç arkadaştan oluşan bir kahve grubuna dâhil olmuştu. Namuslu, iyi insanlardı fakat onlara içten içe acıyordu. Kahve müşterilerden biri eski Vali Sermet Bey’di. O, diğerleri gibi değildi, hâli, tavrından dolayı ona saygıyla yaklaşıyorlardı fakat onun hakkında anlatılanları duyduktan sonra Ali Rıza Bey en az diğerleri kadar ondan da soğumuştu. Evinde türlü türlü rezil olaylar olduğu anlatılıyordu. Bir insan evinin içinde böyle şeyler yaşandığı bilinip de bu duruma nasıl tahammül edebilirdi ki? Ali Rıza Bey bu zor zamanlarında çocuklarından destek bekliyordu fakat Fikret ona her zamankinden daha uzaktı. Leyla ve Nejla ise babalarıyla göz göze gelmekten bile çekiniyor, kaçıyorlardı.

Hayriye Hanım’ın ilk başta onları etkilediğini düşünmüştü ama durum öyle değildi. Eşi, evdeki hiçbir görevini aksatmıyordu fakat yine de soğuktu. Ali Rıza Bey’e teselli olabilecek bir tek Şevket kalmıştı. Evdeki nedensiz tartışmalar büyüyor, bir yanda Fikret diğer yanda Leyla ve Nejla sürekli kavga ediyorlardı. Ali Rıza Bey, sebeplerini bilmiyor, sormaya da çekiniyordu. Leyla ve Nejla diğerlerine göre daha şımarık, para harcamak ve gezmek konusunda ısrarcılardı. Hayriye Hanım’ın bu iki kızı tutması karşısında Fikret de “Ayşe ve ben ne oluyoruz, neden onları koruyorsun, bizim ne suçumuz var?” diyerek annesine karşı çıkıyordu. Şevket ise her zamankinden daha yorgun ve solgun görüyor, babası onun bu hâlini çok çalışmasına bağlıyordu.


Devamını okumak ve dinlemek için HAP KİTAP uygulamasını indirebilirsiniz.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Aleyna nur
Aleyna nur - 12 ay Önce

Cok guzel