Tevrat metinlerinin Kur’an’a arzı ve 'Altın Buzağı' kıssası

"Eski Ahit, içerisinde yer alan olayları, detaylı bir şekilde bir tarih kitabı imişçesine anlatır. Öyle ki çoğu yerde tarihler, coğrafi bilgiler ve hatta dahi olaylarda yer alan kişilerin soy kütükleri dahi aktarılır. Oysa Kur’an bunun tam tersini yapar. Kur’an, kıssaları tarih gözetmeksizin surelerin içerisine serpiştirerek kısa kesitler halinde anlatır. Kur’an’ın amacı tarihsel bir olayı anlatmanın ötesinde, yaşanan olaydan gelecek nesillerin ders alması, kendine çeki düzen vermesidir." Enes Tarım yazdı.

Tevrat metinlerinin Kur’an’a arzı ve 'Altın Buzağı' kıssası

Tevrat ve Kur’an kıssaları metinsel olarak birbirine çok benzer. Ancak tarafsız bir okuyucu için Tevrat’ın muharrefliği çok belirgindir. Buna rağmen yine de Kur’an’ın anlaşılmasında bu eski kutsal kitabın rolünün tamamen reddedilmemesi gerektiği kanaatindeyiz. İslam zaten aynı kaynaktan geldiğini kabul ediyor ve çoğu yerde Tevrat’ın muharref kısımlarını tashih ediyor.

Bu noktada galiba bizim için yapılacak tek şey Tevrat metinlerinin değişmemiş orijinal kalmış tek kaynak olan Kur’an’a arzı olsa gerek… Ancak burada sorun, Tevrat’ın çok detaylı ve bol içerikli bir metin olması ve Kur’an’da yer almayan binlerce ayet içermesi. Bu, onun sahih/ ilahi olan kısımlarını ayırt edebilmeyi zorlaştırıyor. Gerçi Kur’an’da yer almayan konulardaki metinler, nesh edilmiş bir kutsal kitapla yüz yüze gelen biz Müslümanları çok da ilgilendirmiyor.

Eski Ahit, içerisinde yer alan olayları, detaylı bir şekilde bir tarih kitabı imişçesine anlatır. Öyle ki çoğu yerde tarihler, coğrafi bilgiler ve hatta dahi olaylarda yer alan kişilerin soy kütükleri dahi aktarılır. Özellikle kıssalar detaylara boğulur. Oysa Kur’an bunun tam tersini yapar. Kur’an, kıssaları tarih gözetmeksizin surelerin içerisine serpiştirerek kısa kesitler halinde anlatır. Bir özet aktarım tercih ederek ders mahiyetinde ibretamiz bir dil kullanır. Kur’an’ın amacı tarihsel bir olayı anlatmanın ötesinde, yaşanan olaydan gelecek nesillerin ders alması, kendine çeki düzen vermesidir.

Örneğin, Altın Buzağı kıssası…

Hem Tevrat hem de Kur’an’da İsrail oğullarının Hz. Musa’nın yokluğunda ziynet eşyalarından yapılan buzağı şeklindeki bir put olan buzağı heykeline tapmaya başlaması ortak tema... Ancak Kur’an buzağının ses çıkarma özelliğinden bahsederken Tevrat böyle bir şeye değinmez. Yine Kur’an buzağı heykelinin “Samirî” tarafından yapıldığını açık bir şekilde belirtirken, ilginçtir; Tevrat, Harun’u suçlar. Harun’u altın buzağı heykelini yapmakla itham eder. Bir nebi peygambere put yapmayı isnat etmek, putçu olarak sunmak nasıl bir ilahiyattır anlamak zor. Kavminin tapınması için ziynet eşyalarını eriterek puttan bir heykel yapıp ona tapınmaya çağıran bir peygamber tasviri yapmak, Tevrat’ın muharrefliğinin boyutunu anlamamız için yeter de artar bile.

İsterseniz Tevrat metinlerini beraber okuyalım. İsrailoğullarının bir nebi /peygambere kutsal kitaplarında nasıl baktığına kendi kutsal kitaplarında şahit olalım.

Monoteist dinler öncesi geçmiş inançlarda boğa, öküz ya da inek gibi hayvan figürleri tapınma anlamında tercih edilen güçlü figürlerdi. Boğa ve öküz, güç sembolü iken inek ise verimlilik sembolü idi ve çağlar boyu birçok kavmin tapınma istemine neden oldu. Örneğin ilk çağlarda Mısırlılar ve sonrasında İbraniler de dahil olmak üzere Antik Yakın Doğu ve Ege’deki çoğu şehir devletlerinde sıkça boğa, yaban öküzü ve inek gibi hayvanlara tazim hürmet ve ibadet eğilimi görülür. Yine Yunan mitolojisinde “Girit Boğası” vardır ve ona ibadet edilir. Hindistan’da ise Nandi (kutsal bir boğa adı), Tanrı Şiva’nın aracıdır ve bu nedenle Hindular tarafından kutsal sayılır. Yine Mısırlılar arasında da kutsal öküz olarak Hathor vardır. Böylesi bir ortamda Mısır’dan çıkan İbranilerin sürgün günlerinde süreç içerisinde asimile olmaları sonucu Mısır mitolojisinden çokça esinlendikleri tarihçilerin ortak kanaati...

Yahudiliğin içerisine bu tarihten itibaren putperest inançların girdiği ve şirk dinlerinden etkilendikleri düşünülür. Tarihi kaynaklar MÖ 922’de I. Yarovam’ın İkinci İsrail Krallığını kurduğu ve iki tane altın buzağı yaptırıp onları “Betel ve Dan” şehirlerine yerleştirdiğini anlatır. Yahudi dindarların ibadet için Kudüs’e giderek Yehuda kralı Rehavam’a bağlanacaklarından korkan Yarovam’ın bu iki altın buzağıyı yaptırıp halkı Kudüs’ten uzaklaştırmayı amaçladığı anlatılır.[1] Hülasa tüm bunlara binaen bir nebiden tapınmak için bir put yapmasını istemek, Yahudilerin geçmiş tarihlerinde çok da yadsınacak bir şey olmasa gerek…

Eski Ahit’in Çıkış bölümünde söz konusu kıssa şöyle yer alır: “Musa, Sina Dağı’na On Emir’i almaya gittiğinde,[2] İsrailoğullarını kırk gün kırk gece yalnız başlarına bıraktı.[3] Ve dağdan inmek için Musa’nın geciktiğini kavmi görünce Harun’un yanına toplandı. Ona: ‘Kalk bizim için ilah yap, önümüzden gitsinler, çünkü Musa’ya, bizi Mısır’dan çıkaran bu adama ne oldu bilmiyoruz’ dediler. Harun onlara dedi: ‘Karılarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri kırıp çıkarın ve onları bana getirin. Ve bütün kavim kendi kulaklarındaki altın küpeleri kırıp çıkardılar, onları Harun’a getirdiler. Onu ellerinden aldı ve oymacı aletiyle biçim verdi ve onu dökme bir buzağı yaptı. Ve dediler: Ey İsrail, seni Mısır diyarından çıkarıp kurtaran ilahların bunlardır… Ertesi gün erken kalktılar ve yakılan takdimeleri arz ettiler, yemek ve içmek için oturdular ve oynamak için kalktılar. Ve Rab, Musa’ya dedi: ‘Git, aşağı in; çünkü Mısır diyarından çıkardığın kavmin bozuldu; onlara emrettiğim yoldan çabuk saptılar; kendileri için dökme bir buzağı yaptılar ve ona secde kıldılar ve ona kurban kestiler ve dediler: Ey İsrail seni Mısır diyarından çıkaran ilahların bunlardır…2 Ve Rab Musa’ya dedi: Bu kavmi gördüm, işte sert enseli bir kavimdir. Şimdi bırak, onlara karşı öfkem alevlensin ve onları telef edeyim ve seni büyük millet edeceğim… Musa döndü ve iki levha elinde olarak dağdan indi; levhaların iki tarafı yazılı idi. Ve levhalar Allah’ın işi idiler ve levhalar üzerine oyulmuş yazı, Allah’ın yazısı idi… Ve vaki oldu ki ordugâha yaklaşınca buzağıyı ve halayları gördü. Musa’nın öfkesi alevlendi ve elinden levhaları attı, dağın eteğinde onları kırdı. Yaptıkları buzağıyı aldı, ateşte yaktı, toz oluncaya kadar ezdi ve suyun yüzüne saçıp İsrailoğulları’na içirdi. Ve Musa Harun’a dedi: ‘Bu kavim sana ne yaptı ki, onun üzerine büyük suç getirdin?’ Harun dedi: ‘Efendimin öfkesi alevlenmesin; kavmimizi sen bilirsin, onlar kötülüğe meyyaldir.’ Bana, ‘Bizim için önümüzden gidecek ilah yap; çünkü Musa’ya, Mısır diyarından bizi çıkaran bu adama ne oldu bilmiyoruz.’ Ve onlara dedim: Kimlerde altın varsa kırıp çıkarsınlar ve bana verdiler ve onu ateşe attım ve şu buzağı çıktı. Musa halkın başıboş hale geldiğini gördü. Çünkü Harun onları dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu…”[4]

Kur’an’da ise Taha Suresinde yer alan aynı kıssada Tur Dağı’nda geçen diyalog şöyle yer alıyor: “(Allah buyurdu ki:) ‘Seni halkından aceleyle ayrılmaya sevk eden neydi ey Musa!’ Şöyle cevap verdi: ‘Onlar da benim izimdeler; benden hoşnut olasın diye Sana gelmekte acele ettim ey Rabbim.’ Allah, ‘Fakat’ dedi, ‘Biz senden sonra kavmini sınadık ve Samirî onları yoldan çıkardı.’ Bunun üzerine Musa öfkeli halde ve hayıflanarak kavmine döndü. Şöyle dedi: ‘Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Peki, size bu süre çok mu uzun geldi, yoksa Rabbinizin gazabına uğramak istediniz de onun için mi bana verdiğiniz sözden döndünüz!’

Şöyle cevap verdiler: ‘Sana verdiğimiz söze bilerek ve isteyerek aykırı davranmış değiliz; fakat şu kavmin (Mısır halkının) ziynet eşyalarından bir kısmını yüklenmiştik, onları (haram diye ateşe) attık; çünkü Sâmirî de aynı şekilde atmıştı.’ Derken onlara böğürebilen bir buzağı heykeli yaptı. (Ona uyanlar): ‘İşte bu sizin de tanrınız, Musa’nın da tanrısıdır, fakat o bunu unuttu.’ dediler. Peki, görmüyorlar mıydı ki o (heykel) kendilerine bir sözle karşılık veremiyordu, onlara zarar veremediği gibi fayda da sağlayamıyordu! Gerçek şu ki daha önce Harun onlara, ‘Ey kavmim! Siz bununla sınanmaktasınız; kuşkusuz sizin Rabbiniz Rahmandır. O halde bana uyun ve emrime itaat edin.’ demişti. Şöyle cevap verdiler: ‘Musa yanımıza dönünceye kadar ona tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.’ (Musa dönünce) dedi ki: ‘Ey Harun! Onların saptıklarını gördüğünde beni izlemekten seni alıkoyan neydi? Yoksa emrime isyan mı ettin?’ O şöyle cevap verdi: ‘Ey anamın oğlu! Sakalımı saçımı çekme. Emin ol ki ben senin, ‘Sözüme riayet etmedin de İsrailoğullarının arasına ayrılık soktun!’ diyeceğinden endişelenmiştim.’ Musa sordu: ‘Peki senin zorun neydi ey Samirî?’ ‘Ben onların görmediklerini gördüm, bu yüzden elçinin izinden bir avuç avuçladım ve onu attım. Nefsim beni böyle yapmaya itti.’ diye cevap verdi. (Musa) şöyle dedi: ‘Haydi git! Artık hayatın boyunca sana düşen ‘Bana dokunmak yok!’ demekten ibarettir. Ve bil ki asla kaçıp kurtulamayacağın bir hesap günü de seni beklemektedir. Şimdi şu tapıp durmakta olduğun tanrına bir bak; biz onu iyice yakacağız, sonra da küllerini denize savuracağız!”[5]

Kur’an’a göre Musa, Tur’a Allah ile konuşmaya gittiğinde Samirî, İsrailoğullarının Mısırlılardan almış oldukları ziynet eşyalarından buzağı şeklinde bir put yapmış ve onları buna tapınmaya ikna etmiştir. Musa kavminin saptığını haber alınca geri dönüp altın buzağıyı neden ilâh edindiklerini sormuş, onlar da bu işin sorumlusu olarak Samirî’yi göstermiştir.

Yine Musa Samirî’ye amacının ne olduğunu sorduğunda da Samirî şu cevabı verir: “Ben onların görmediklerini gördüm, bu yüzden elçinin öğretilerinden bir tutam alıp fırlattım. Nefsim beni böyle yapmaya sevk etti.” Kur’an’da Harun altın buzağının yapımında rol almadığı gibi bunun bir imtihan olduğunu belirterek İsrailoğullarının ona tapmasına engel olmaya çalışmaktadır.

Yine Eski Ahit’e dönüp devam edersek: “Ve Musa ordugâhın kapısında durup dedi: Rab tarafında olan bana gelsin. Ve bütün Levi oğulları onun yanına toplandılar. Ve onlara dedi: İsrail’in Allah’ı Rab şöyle diyor: Herkes kılıcını beline kuşansın ve ordugâhta kapıdan kapıya dolaşsın ve herkes kendi kardeşini ve herkes kendi arkadaşını ve herkes kendi komşusunu öldürsün. Ve Levioğulları Musa’nın söylediği gibi yaptılar ve o gün kavimden üç bin adam kadar düştü. Ve Musa dedi: Bugün size bereket versin diye kendinizi Rabbe tahsis edin, çünkü herkes oğluna karşı ve kardeşine karşı kalktı. Ve ertesi gün vaki oldu ki Musa kavme dedi: Siz büyük suç yaptınız; şimdi ben Rabbin önüne çıkacağım; belki suçunuz için kefaret ederim.

Ve Musa Rabbe döndü ve dedi: Ah, bu kavim büyük suç ettiler ve kendilerine altın ilahlar yaptılar. Ve şimdi eğer suçlarını bağışlarsan- yoksa niyaz ederim, yazdığın kitabından beni sil. Ve Rab Musa’ya dedi: Bana karşı kim suç işledi ise kitabımdan onu sileceğim. Ve şimdi git, kavmi sana söylediğim yere götür; işte, meleğim senin önünde yürüyecek; fakat onları aradığım günde suçlarını üzerinden arayacağım. Rab halkı cezalandırdı. Çünkü Harun’a buzağı yaptırmışlardı…”[6]

Tevrat’ta geçen bu son kısım Kur’an’da yer almıyor. Ve Tevrat, Altın Buzağı’yı yapan kişi olarak Harun’u iki yerde zikretmekle bu konuda şüpheye mahal bırakmıyor. Oysa Kur’an kesin bir dille Harun’un suçsuz olduğunda ısrarcıdır. Onun kavminin buzağıya tapınmasına karşı çıktığını vurgular: “And olsun ki önceden Harun onlara: ‘Ey kavmim, siz bununla yalnızca bir fitneye tutuldunuz ve doğrusu sizin Rabbiniz esirgemesi çok Allah’tır; gelin bana uyun ve emrime itaat edin!’ demişti.”[7]

Kur’an, Harun’u Altın Buzağı’yı yapmak ve ona tapmak eylemine fiilen katılmış olarak suçlamaz; onun tek suçu iyi niyetli olup, aralarında ayrılık doğmasından korkarak halkın putperest eylemi karşısında pasif ve sessiz kalmasıdır. Yine Kur’an’da Yüce Allah’ın, kavminden acele ile ayrılmasından dolayı Hz. Musa’yı kınadığını görüyoruz. Şüphesiz Musa, Mısır’dan yeni çıkmış kavmin içerisinde, onların imanlarının pekişmesi ve istikrar bulmaları için daha uzun bir süre kalmalıydı. Kur’an bu olayın Yahudiler için bir imtihan olduğunu söylemektedir. Allah onları bir imtihana tabi tutmuş ve onlar da bunda başarısızlığa uğramışlardır. Tevrat metninde ise bu yaşanan olayın bir imtihan olduğuna dair en küçük bir ipucu bile yoktur.

Yine Kur’an da yapılan buzağı heykelinin yapımında kullanılan altınların Mısır’dan getirildiği zikredilirken; Tevrat ise bunların, Yahudi kavminin küpeleri ve altınları olduğunu söylemektedir. Dikkat çeken diğer bir husus da Tevrat’ta Samirî adına hiç rastlanmaması...

Tevrat metinlerde Harun’un Samirî ile aynı kişi olması kuvvetle muhtemel iken Kur’an bunu kesinlikle yalanlar. Hem Tevrat hem de Kur’an Hz. Harun’un, Risalet görevinde Hz. Musa’ya yardımcı olarak gönderilmiş bir peygamber olduğunda müttefik olduğu halde Kur’an’daki metnin doğru ve sahih, Tevrat’taki metnin muharref olduğu çok açık değil midir? Bir elçinin veya nebinin kavmini şirke bulaştırması, Allah’ın yerine başkasına kulluğa teşvik etmesi akla ve vicdana uygun düşer mi? İmanı zayıf bir kişiyi peygamber olarak seçmesi, yüce Allah’ın şanına yakışır mı? Kur’an’da Altın Buzağı karşısında Hz. Harun’un takındığı tavır peygamberi bir tavırdır. O, buzağıya değil de Allah’a tapmaları hususunda İsrail oğullarını uyarma görevini yerine getirmiş lakin onlara engel olamamıştır.

Sonuç

Hülasa Kur’an, kıssaları ibret alınması gereken olaylar olarak görür ve ayrıntıya boğmadan bir mesaj vermekle yetinir. Sadece hidayet unsuru ve ibret vesikası olacak kadarını nakleder. Zira Kur’an Tevrat gibi bir tarih kitabı niteliğinde değildir. Kur’an içeriğindeki ayetlerle yer yer Yahudilerin kutsal kitaplarını tahrif ettiklerini, kelimelerin yerini değiştirdiklerini anlatarak onları kınar. Yine her iki kutsal kitabın kıssaları anlatmaktaki amacı, anlatış üslubu, vardığı sonuç, peygamberlere bakış açısı birbirinden çok farklıdır. Kur’an genelinde tevhid merkezli bir anlatım vardır. Tevrat ise tanrının seçkin kavmi İsrailoğullarının şımarıklıklarını anlatır. Öyle ya da böyle, şüphesiz tüm kıssalar bize toplumların tarihi süreç içerisinde geçirdikleri değişiklikler beraberinde ilahiyatlarını ne derece tahrif ettikleri hakkında da ipuçları verir…

Selam ve dua ile…

Enes Tarım

İktibas Çizgisi dergisi, Sayı: 466


Dipnotlar:

[1] Krallar, 12: 26-30

[2] Çıkış, 19:3

[3] Çıkış 24:18

[4] Çıkış, 32: 1-25

[5] Taha Suresi, 83-97

[6] Çıkış, 32: 26-35

[7] Taha Suresi, 90

YORUM EKLE