Evrende iki büyük yol vardır: Gökyüzünde Samanyolu, yeryüzünde İpek Yolu

Kervansarayların kapıları akşam belli bir saatten sonra kapanır ve gün doğumunda da tekrardan açılırdı. Kervansaraylar bu yönleriyle “günümüzdeki sigortanın, kaskonun geçmişteki hâlidir” denebilir. Faruk Azmi yazdı.

Evrende iki büyük yol vardır: Gökyüzünde Samanyolu, yeryüzünde İpek Yolu

Mersin’den sonraki istikametimiz İpek Yolu’nun son noktalarından biri olan Denizli oldu. Mersin trafiğinden sıyrılıp Adana’ya doğru otobandan yol aldık. Otoban trafiği sakin olmakla beraber günlerdir yolda olmanın verdiği yorgunluk üzerimize çöktü. İyice yorulduğumuzu hissedince artık bir kenara çekilip dinlenmemiz vacip oldu. Adana Pozantı yoluna yaklaşınca Toroslar’da bir dinlenme tesisinde mola verdik. Saatler gece 23.00‘ü gösteriyordu. Üç saat kadar da arabada uyuduk.

Günümüz dinlenme tesisleri de geçmişteki kervansarayların modern hâli gibidir. Gün aydınlanmasına yakın yolların boş olmasını fırsat bilip yola koyulduk. Birkaç saat içinde de epeyce bir yol kat ettik. Yolun boş olması, en büyük tesellimiz oldu. Karapınar istikametinden Konya merkezine doğru ilerledik. Konya’nın girişindeki nüfus tabelasının önüne vardığımızda saatler sabah 05.30’u gösteriyordu. Tabeladan Konya nüfusunun 1.346.000 olduğunu öğreniyoruz. Salgın günlerinde sokağa çıkma yasağı olduğundan Konya’daki tarihî ve kültürel mekânları gezme imkânımız olmadı. Bizde Konya’daki önemli ziyaret yerlerini teğet geçerek ilerledik. Normal zamanlarda Konya şehir merkezinden bir buçuk saatte bile geçmek mümkün değildir. Yolların boş olmasından dolayı yarım saatte Konya’nın güneyinden, batısındaki Selçuk Üniversitesi civarına ulaştık. Kadınhanı, Ilgın, Akşehir ve Sultandağı ilçelerindeki tarihi mekânları da teğet geçtikten sonra Afyon’un Çay ilçesine ulaşıyoruz. İpek Yolu’nun önemli bir noktası olan Konya’da pek çok han vardır.

Tarihi İpek Yolu

İpek Yolu üzerindeki üç hanı anlatmadan önce İpek Yolu’nun tarihi geçmişine kısaca değinmek gerekir. İpek Yolu binlerce yıldır varlığını sürdüren önemli bir ticaret yoludur. İpek Yolu geçtiği ülkelere pek çok zenginlik katmıştır. Bu güzergâh üzerinde inşa edilen yapılarda kervanlar, yolcular konaklamıştır. Bu yolun hem kültürel hem de ekonomik olarak pek çok katkıları olmuştur. Çin’den başlayıp Avrupa’ya kadar devam eden İpek Yolu’nun uzunluğu yaklaşık 10.000 km’dir. Vaktiyle bu yolun kontrolünü elinde bulunduran devletler güç kazanmış hem bölgelerinde hem de dünyada söz sahibi olmuşlardır. İpek Yolu’nun ismini 19. yüzyılda yaşamış olan Alman Coğrafyacı Richthofen vermiştir.

İpek Yolu; Kırgızistan, Kazakistan, Moğolistan, Afganistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Gürcistan, İran, Irak ve Suriye üzerinden geçerek Anadolu’ya ulaşmıştır. Anadolu Selçuklu döneminde doğu-batı, kuzey-güney yönünde Anadolu’yu hiçbir ülkede olmadığı kadarıyla bir ağ gibi dolaşır, doğuda Erzurum, Sivas, Kayseri ve Konya'da düğüm oluşturan bu yollar kuzeyde Sinop, güneyde Antalya’ya kadar uzanırdı. XIII. yüzyılda Anadolu kervan yolları, önemli ticaret merkezlerini birbirine bağlarken, Başkent Konya’da düğümleniyor, böylece başkentin her yönle ilişkisini sağlıyordu. XI. yüzyıldan itibaren Anadolu’yu ziyaret eden Nasır-ı Hüsrev, Marco Polo, William de Rubruquis, Marco Polo, Mevlana, İbn Bibi, Rahip Odoric, Francesco Balducci Pegolotti, Hamd Allah Al- Mustavfi ve Ruy Gonzales de Clavijo gibi gezginler, Anadolu’nun İpek Yolu güzergâhı hakkında tafsilatlı bilgiler verir. İpek Yolu vasıtasıyla Çin’den kâğıt, porselen, baharat, ipek kumaş gibi değerli malzemeler Avrupa’ya kadar ulaşmıştır. Bu yolda seyahat edenler, yol boyunca öğrendiklerini, kültürlerini, yaşadıkları yerlerdeki hastalıkları gittikleri yerlere götürmüşlerdir.

15. yüzyılda gerçekleşen Coğrafi Keşifler’den sonra İpek Yolu yavaş yavaş önemini kaybetmiştir. Issızlaşan yollardaki yapıları daha az yolcu kullanmıştır. Kervanların yolculuk esnasındaki ilk amaçları gidilecek yerlere güvenli bir şekilde ulaşmaktır. Bu yüzden kervansaraylar, dağlık arazilere ve ıssız yerlere yapılmamıştır. XVII. yüzyılda yaşayan Evliya Çelebi de Seyahatnamesi’nde İpek Yolu ile ilgili bilgiler vermiştir. Özbekler; İpek Yolu’nun önemini şu sözlerle vurgulamışlardır: “Evrende iki büyük yol vardır. Gökyüzünde Samanyolu, yeryüzünde İpek Yolu.” Kervansaraylar, konaklama özelliğinin yanında, tüccarların mallarını ve canlarını güvenle muhafaza ettikleri yerlerdir. Kervansarayların kapıları akşam belli bir saatten sonra kapanır ve gün doğumunda da tekrardan açılırdı. Kervansaraylar bu yönleriyle “günümüzdeki sigortanın, kaskonun geçmişteki hâlidir” denebilir.

Afyon Çay’da tarihi bir kervansaray

Güzergâhımızda uğradığımız ilk tarihi yapı, Çay'daki Aleaddin Kervansarayı oldu. Çay ilçesindeki tarihi Selçuklu kervansarayı ile Alâeddin Cami yola yakın mesafede olduğundan Çay ilçesine giriş yapıyoruz. İlçe girişinde kolluk kuvvetlerinin kimlik kontrolünde de bir süre bekledikten sonra ilçe merkezine doğru ilerliyoruz. Burası şirin bir ilçedir. Ağaçlar arasında kurulmuştur. Çay’ın en önemli, belki tek önemli yanı İpek Yolu üzerinde kurulmuş olmasıdır. Kervansaraya varmadan önce ilçe merkezinde üç katlı bir saat kulesi görüyoruz. Burada meşhur bir pastanede vardır. Salgından dolayı kapalı idi. Saat kulesinden sağa döndükten sonra 300 metre ilerledik. Sonrasında ilk olarak Sultan Alâeddin Camisi’ni gördük. Caminin hemen yanında bir han vardır. Taş hanın restorasyonu 2016 yılında bitmiştir. Selçuklu dönemi eseridir. Taş malzemeden yapılmıştır. Yapının açık avlusu vardır. Kervansarayın beden duvarlarında sekiz destek kulesi vardır. Yapı bu hâliyle koruma yapısı statüsündedir. III. Gıyasettin Keyhüsrev dönemi eseridir. Miladi 1278 yılında Mimar Mehmed Oğlu Oğul Bey’e yaptırılmıştır. Günümüzde aile çay bahçesi olarak kullanılır. Avlusu yemyeşildir. İnsanların istirahat edip dinleneceği bir yer hâline getirilmiştir. Kervansaray kare planlıdır. Üst örtüsü düz tonozdur. Damın orta kısmında bir kubbe vardır. Taç kapısı dikdörtgendir. Yukarıya ve dışarıya taşıntı yapmıştır. Selçuklu kapı geleneği aynen uygulanmıştır.  Dikdörtgen formlu kapının alınlığı üst kısmındaki kemerin ortası yuvarlak bir güneş gibi açılmıştır. Onun altında pars motifi vardır. Basık kemerli kapıda iki renkli taş işçiliğiyle inşa edilmiştir. Kervansaray bahçesi botanik park gibidir. Etrafını yüksek katlı binaların işgal etmesi üzüntü vericidir. Afyonkarahisar’a 45 km uzaklıktadır. Bu külliyeye ait olan tarihi hamam, geçmiş tarihlerde yıkılmıştır. Caminin karşısındaki alanda yeni bir hamam yapılmıştır. Yine caminin doğu köşesinde bir de çeşme vardır.


 

Afyon Çay Alâeddin Cami

Alâeddin Cami, tarihi kervansarayın yanında inşa edilmiştir. Yapının etrafında bir süre incelemede bulunduk. Yapı cami olarak kullanılsa da geçmişte medrese olarak yapılmıştır. Salgın günlerinde olduğumuzdan kapalı olan camiye giriş yapamadık. Medresenin banisi Ebu’l Mücahid Yusuf Bin Yakup’tur. Mimarı, Oğul Bek Bin Muhammed'dir. III. Gıyaseddin Keyhüsrev dönemi eseridir. Hicri tarihi 677, Miladi tarihi ise 1278’dir.

Medrese; revaksız avlulu ve tek katlıdır. Kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Taç kapısı önemlidir. Taç kapı üzerindeki kitabeden başka mukarnas altındaki iki bölümde mimarın adı yazılıdır. Kapısı üzerinde pars kabartmasından vardır. Yukarıya taşıntı yapmıştır. Kapı üzerinde iki kitabe vardır. Dikdörtgen formlu kapı dıştan içe doğru silme ve bordürlerle çevrelenmiştir. Yuvarlak kemerli kapı mukarnas kavsara ile örtülmüştür. Kapının yanlarında oturma basamakları vardır. Medresenin geçmişteki onarımlarında çinileri tahrip olmuştur. Çeşme yuvarlak kemerlidir.

Restorasyonu tamamlanmış bir Selçuklu yapısı: Denizli’de Çardak Han

Çay’da çalışmalarımızı bitirdikten sonra Dinar istikametine doğru yola koyuluyoruz. Çay’dan çıktıktan dört saat sonra Denizli Çardak Han'a ulaştık. İpek Yolu’nun Batı Anadolu’daki uç noktasına giderken göreceğimiz son hanlardan ikincisidir. Denizli-Eğridir kervan yolu üzerinde, Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad’ın mîrâhuru ve Honaz vilâyeti hâkimi Esedüddin Ayaz b. Abdullah eş-Şehâbî tarafından 627 (1230) yılında yaptırılmıştır.

Bu tarihi hana 2017 yılı Aralık ayında da uğramıştık. O zamanlar restorasyon çalışmaları yeni başlamıştı. Han'ın duvarları yıkık, taç kapısı harap olmuş, iç mekânda yılların getirdiği tahribat açıkça görülmekteydi. Biz de ilerleyen yıllarda, restorasyon sonrasında karşılaştırırız diye fotoğraf ve video çekmiştik. Üç yıl sonra aynı noktadan geçtiğimizde tarihi Han’a tekrardan uğruyoruz. “Han-ı Aba’d” tabelasını gördükten sonra Çardak ilçesinin içine doğru ilerledik. Han, Ankara yoluna 500 metre mesafededir. Han'a ulaştığımızda 27 Haziran 2020 tarihi itibariyle restorasyon çalışmalarının bittiğini görüyoruz. Muhtemelen resmi açılışı yapılana kadar yapı ziyaretçilere kapalı olacaktır. Hanın restorasyonunun bittiğini gördüğümüz için biz de mutlu oluyoruz. Bu güzel gelişmeyi fotoğraf ve video çekerek internet ortamında paylaşıyoruz. Bir yapı daha ayağa kaldırılmış, darısı öbür eserlerin başına. Yapı Selçuklu yapıları formunda yapılmıştır. Dikdörtgen formludur. Avlu kısmı vardır. Avlu duvarlarla çevrelenmiştir. Hanın taç kapısı ise sivri kemerlidir. Taç kapı üzerinde 7 satırlık bir kitabe vardır. Kitabe harap durumdadır. Yazıları okunamamaktadır. Kitabenin iki yanında aslan başı motifleri vardır. Yapının kapalı kısmı beş neflidir. Kapı hizasındaki orta nef daha geniştir. İç mekân karanlık ve basıktır. Orta nef kısmındaki paye başlıklarında boğa, balık başı kabartmaları dikkat çekmektedir. Dışarıdan gördüğümüz kadarıyla yapı, restorasyon sonrası daha iyi bir hâle gelmiştir. Yapı açıldığında ilk işimiz, yapının restorasyon sonrasında göremediğimiz iç kısımlarını fotoğraflamak olacaktır.

İpek Yolu’nun Batı Anadolu’daki son yapısı: Denizli Akhan

Denizli’deki ikinci önemli Selçuklu eseri Akhan’dır. Akhan, Batı Anadolu’daki son Selçuklu Han yapısıdır. Bu hanı ilk olarak 2002 yılında görmüştük. Tabi o zamanlar bu yapının öneminden bihaberdik. Han geçmişten günümüze 1973, 2003 ve 2008’li yıllarda birkaç kez restore edilmiştir. Hanın yanından geçen Ankara-İzmir yolu geçmişteki gibi hala aktif olarak kullanılmaktadır.

Tarihi Akhan bulunduğu semte ismini vermiştir. Han'ın taç kapısı, Selçuklu taç kapıları formundadır. Hanın etrafında gayet bakımlı palmiye ağaçları vardır. Bu han yapısı günümüzde bir özel firma tarafından işletilmektedir.  Akhan, Goncalı Han, Bozhan ismiyle de bilinir. Han açık avluludur. Mescit, hamam ve türbe kısımları vardır. Avlu kısmındaki kafeteryada oturup çay içiyoruz. Hana gruplar halinde gelen yerli ve yabancı turistlerin rağbet ettiğini görüyoruz. Hanın üst katında Türk devletlerine ait bayraklar vardır.

Hanın yapım aşamasına bakacak olursak yapıya ait iki kitabe vardır. İlk kitabeye göre Sultan II. İzzettin Keykavus devrinde [M. 1238-1278], Karasungur Bin Abdullah tarafından Miladi 1252’de yaptırılmaya başlanmıştır. İkinci kitabedeki tarih ifadelerinden hareketle Hicri 652, Miladi 1254 tarihinde ise tamamlanmış olduğu belirtilir. Akhan’a Pocacke, Arundell, Hamilton, Sarre gibi gezginlerde uğramış, bu han ile ilgili bilgiler vermişlerdir. Geçmişte Sarayköy ilçesi civarında da bir han yapısının olduğu rivayet edilse de böyle bir yapı günümüze ulaşmamıştır.

Hanın taç kapısı ve beden duvarlarının inşasında devşirme malzemeler kullanılmıştır. Yapıda Laodikya ve Hierapolis antik kentlerinden getirilen devşirme malzemeler kullanılmış olmalıdır.    Burada Pamukkale travertenleri, Laodikya ve Hierapolis antik kentlerine de uğrayıp incelemelerde bulunarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Başka bir yazıda da buraları anlatmaya çalışacağız inşallah. Hoşça bakın zâtınıza efendim...

Faruk Azmi


Yararlanılan kaynaklar:

Arzu Ersöz Tüğen, Tarihi İpek Yolu’nda Bir Durak: Akhan hanı İsimli Araştırma Makalesi.

Semavi Eyice, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Akhan maddesi.

Gökçe Günel, İpek Yolu ve Anadolu'da Kervan Yolları, www.turkyurdu.com.tr.

Özkan Ertuğrul, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Çardak Han maddesi.

YORUM EKLE