1981 yılı mayıs ayı olmalı. Göynük’le ilgili kitaplarda Diyar-ı Akşemseddin tabiri görmüş olsak gerek. Gerçi orada Hacı Bayram-ı Veli urefâsından ve melâmi büyüklerinden Dede Ömer Sekkinî (Bıçakçı Dede) ve Debbağ Dede ama en şöhretlisi Fatih’in de hocası olması münasebetiyle Ak Şeyh.
Fetih yıldönümüne denk gelen günlerde bir fetih ve Akşemseddin açıkoturumu yapılması düşünüldü. İstanbul’da ilim irfandan haberdar Göynüklüler delaletiyle davet edilen konuşmacılardan biri Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu Hoca (1934-1989) idi. Adını ilk defa işitmiştik. Mutâd olduğu üzere konuşmacılara 20 şer dk. süre verilmişti. Ama Âmil hoca 10 dk.’lık âlimâne ve âşıkâne öyle bir konuşma yaptı ki bize çok tesir etmişti. Bu hoca sabaha kadar konuşsa da dinlesek arzusu ve iştiyakı hasıl olmuştu. Ama o fazla konuşmadı ise de biz kendisinden haberdar olduk. Ve artık ismini taşıyan eserlere sahip olmaya çalıştık.
Âmil Hoca bir defineci veya antikacı gibi ecdadın çok değerli eserlerini Latinize edip neşretmeye başlamıştı. Bunlardan biri de her sınıf halkın ismen âşina olduğu Muhammediye idi. Keza Süleyman Nahifi’nin manzum Mesnevi-i Şerifi Hoca tarafından nesre çevrilerek aslı ile birlikte 2000’ li yıllarda MEB’nca neşredilmişti. Onları takip ve temin ederek göz atmaya çalışmıştık.
Bizim klasiklerden Ahmediye ve Muhammediye; Akşemseddin gibi Hacı Bayram-ı Veli tarafından irşat edilen Ahmed ve Mehmed Bican Hazretlerine ait idi. Çanakkale Gelibolu’da medfun idiler. Hüseyin Vassaf Hicaz Hatıratı’nda, gemilerinin arızalanması sebebiyle biraz uzunca kaldıkları Gelibolu’da hazretleri ve kitaplarını ziyaretini çok âşıkâne anlatır.
Bizim okullarda ders kitabı dışında Batı ve Rus klasiklerinden tavsiye edilir. Okuma anlama üzerinde yeterince durulmadığından, tavsiye edilen kitapların ancak adı hatırlanır ekseriyetle. Merhum Maarif Vekili Hasan Ali Yücel Şark Klasikleri adıyla Türk-İslam Klasiklerini de yayınlatmış ise de bizimkilere rağbet yabancı klasikler kadar olmamıştır. Hatta Sadi-i Şirazi’nin Bostan ve Gülistan’ı MEB tavsiyeli 100 kitaba dahil olduğu halde pek az hoca ve pek tabii olarak talebenin haberdar olduğu görülmüştür.
Bunun pek çok sebebi yanında, başta dilimizdeki -Yunus Türkçesindeki eksilme- zayıflama, mânâ zevki ve aşkımızdaki azalma zikredilebilir. Çünkü aşk olmayınca meşk (öğrenme-anlama) de olamıyor.
Biz de Muhammediye okumaya birkaç defa teşebbüs etmiş, devam edemeyip ertelemişiz. Tekrar okumaya niyetlenince sabırla uğraşılırsa zorlukların azalacağı ve zevkli bir iş olabileceğine kanaat getirdik.
Anadolu-Rumeli gibi Türkçe konuşulan her yerde Muhammediye’nin okunup anlaşıldığı ve halk irfanının kaynaklarından olduğu görülüyor. Bu kısa yazımızda yeniden bir hatırlatmayla çok zevkli üç nakaratın bir bölümünü takdim edelim dedik.
Sultan Abdülmecit Han’ın 19. yüzyılda (1839 – 1861) süren devri saltanatında pek çok güzel hizmete muvaffak olduğu ifade ediliyor. Bunlardan biri de Yazıcızâdeler türbe ve mescidinin tamir ve tecdididir. Ahmed Kuddusi Hazretleri Divanı’nda “Melek Haslet” Padişah olarak vasfeder ve pek çok hayırlı işinden bahseder.
“Sultan Abdülmecid’e ait güzel bir talikle yazılı 1256 /1840 tarihli şu tecdid kitabesi ne ârifâne ve kadirşinaslık delilidir:
Kutb-u velâyet menkıbet Abdülmecid Han’ın Hüdâ
Âlemde zât-ı pâkini kılsa sezâ sahib-i zaman
*
Ol Padişahta kuvveti var idi kırk velinin öyle kim
Buldu bir edna himmet-i şahanesiyle dehr aman
*
Yazıcızâde’nin türbesi ol şâh-ı tûbâ sâyenin
Mimarı eltafı ile yapıldı çün (bu kasr-ı han)
*
Ya Rab be câh-ı evliya ol Padişah-ı âleme
İmdad-ı kutb-u âzamı izhar eyle an be an
*
Ziver gelip bir ehl-i dil söylendi bu tarih-i tam
Yaptı Yazıcızâde’nin bu türbesin Şah-ı Cihân”
*
Yazıcızâde Mehmed’in türbesinin karşısındaki ve kardeşi Ahmed-i Bican’ın da bulunduğu geniş arsa, yakın zamanlara kadar şehir mezarlığı olup Yazıcıoğulları Mezarlığı diye anılıyor idiyse de Gelibolu Belediyesi tarafından tarihi vesika değeri de olabilecek birçok taş buradan naklettirilmiş ve bu saha ağaçlandırılıp Yazıcıoğlu Fidanlığı diye adlandırılmıştır. (Kaynak, Muhammediye C.1 S.42 MEB Yay. 1996)
Muhammediye şerhlerinden birisi de Bursalı İsmail Hakkı Hazretlerinin (v. 1137/1725-26) adı bile ferahlık veren Ferahu’r Ruh adlı şerhidir. Fetret devrinde bile çalışıp bize güzide eserler ulaştıran ecdatla irtibatımızı temin ve takviye eden Âmil Çelebioğlu gibi aziz hocalarımızın eserlerinden biz de zamanımız insanlarını haberdar edemezsek azim kusur işlemiş olmaz mıyız?
O sebeple, adından da anlaşılacağı üzere manzum olarak Peygamberimizi anlatan bu eserden bazı nakaratlar ile, amcası Ebu Talip’le Şam’a ticaret yolculuğuna ve rahip Bahira ile mülâki oluşlarına dair kısımları teberrüken naklediyoruz:
Mutahhardı onun zâtı alâyıktan avâyıktan
Onunçün konmadı asla eteğine onun hâşâk
*
Cemîi ömrü içinde salibe kılmadı ta’zîm
Kıgırsalar da varmazdı ne yerdeki olur işrâk
*
Ne hamr etti ne zemr etti ne lehv etti ne lağv etti
Ne lub etti ne ka’b attı komazdı katma hettâk
*
Kemâlâtı ona erdi ki meşhur oldu fazl ile
Emanette hıyanette nazirin görmedi süllâk
*
Ki ta haddâ ki derlerdi Muhammed’dir Emin sadık
Şu resme kadri â’lâdı ki kemter kulları müllak
*
Çü yaşı on iki oldu meğer günlerde bir günde
Ebu Talib ona dedi gel edelim Şam’a istislâk
*
Erişti kafile Şam’a gelip Busra’ya kondular
Var idi onda bir rahip ki terk etmişti mal emlak
*
Onun adı Bahira idi çü gördü bunları kondu
Bulara karşı yükündü beline bağladı fıtrak
*
Erişti tiz geri rahip Muhammed katına geldi
Yapıştı eline onun çü buldu zahmına tiryak
*
Kureyş’e pes dedi bilin budur âlemlere seyyid
Resulullâh olısardır pes âmenna ve saddakna
*
Bunu âlemlere rahmet edüben gönderiserdir
Bula ümmetleri izzet çü budur nasr-ı erselnak
*
Kureyş’in dedi eşyahı neden bildin ki bu kimdir
Ne işten kıldın istidlal ki budur kadr-i erselnak
*
Dedi çün ettiniz ikbal nazar kıldım ki hep buna
Kılardı taş ağaç secde budur pes sırr-ı erselnak
*
Ki zira taş ağaç secde nebîden gayrıya etmez
Gelir Tevrat ı İncil’de doğısar bedr-i erselnak
*
Bakıp gördü bir ak bulut durup gölge eder ona
Dedi görün bu hâli kim budur ol tavr-ı erselnak
*
Dedi kimdir bunu zabit dediler kim Ebu Talib
Dedi kim tiz bunu gönder ere ta devr-i erselnak
*
Mebâzâ kim Yahudiler görüp mekr edeler buna
Buna haşa zeval ere budur çün sadr-i erselnak
*
Ebu Bekr anda bileydi ona koştu Bilal’i pes
Erişti Mekke’ye geri kamer veş nûr-ı erselnak *
*
“Ve ma erselnâke illa rahmeten lil’âlemin = Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik” ayet-i kerimesine atıf veya telmihler vardır.
Muhammediye’de birçok nakaratlar da mevcuttur. Aşağıdakiler örnektir:
Muhammed feyz-i hikmettir çün oldur ayet-i kübra
Muhammed mahzı rahmettir çün oldur gayet-i büşra
*
Ey kemâl-i kudret ıssı ey ilahı zü’l-celâl
Ey celâl-i hazret ıssı padişahı zü’l cemâl
*
Muhammed’dir Hak’ın sırrı mâarif şehrinin hânı
Şerâyi bahrine bahrî hakâyık dürrünün kânı
*
Başta Risâletpenâh Efendimiz olmak üzere, Abdülmecid Han, Somuncu Baba, Hacı Bayram-ı Veli, Yazıcızâdeler, Ahmed Kuddusi Hazretleri, Muhammediye’de ism-i şerifi geçenlerin, Hüseyin Vassaf, Şair Ziverbey, Âmil Çelebioğlu hocamız ve onları sevenlerden dâr-ı bekâya göçmüş olanlara rahmet ve mağfiret niyaz ederiz. Himmetleri hazır ola…
Lûgatçe: Küçük lûgat
alâyık: alakalar avâyık: maniler, engel dürr: inci eşyah: şeyhler, yaşlılar fıtrak: atın terkisi, kayışı hakâyık : Hakikatler hamr: sarhoşluk hâşâk: çer çöp hettâk: yırtıp parçalayan, edepsiz ıssı: sahibi istidlal: delil bulma istislâk: yola koyma işrak: şirk ka’b: tavla zarı, topuk, küp kân: hazine |
kamer veş: ay gibi kemter: kötü kığırmak: çağırmak lehv u lub : oyun, eğlence mebâzâ: olmaya ki, belki mekr: tuzak, hile mutâd: alışılmış mutahhar: tertemiz müllak: malikler, melikler nasr-ı erselnak: yardıma gönderilmek salib: Hristiyan, haçlı süllâk: yolcular şerayi: şeriatlar zahmına tiryak: yarasına merhem zemr: düdük çalma, savaşma |