Sezai Karakoç’un örtünmeyle ilgili düşünceleri

"1967 yılında Ankara İlahiyat Fakültesi’nde bir kız öğrencinin derse başörtülü girmesi üzerine hem öğrenci okuldan atılır hem de fakülte, eğitimine bir ay ara verir. O sıralar Üstad Sezai Karakoç Babıali’de Sabah gazetesinde günlük yazı yazmaktadır." Nizamettin Yıldız alıntıladı.

Sezai Karakoç’un örtünmeyle ilgili düşünceleri

                   

Sıkça gündeme gelen ve tartışmalara neden olan konulardan biri de örtünme meselesidir. 1967 yılında Ankara İlahiyat Fakültesi’nde bir kız öğrencinin derse başörtülü girmesi üzerine hem öğrenci okuldan atılır hem de fakülte, eğitimine bir ay ara verir.  O sıralar Üstad Sezai Karakoç Babıali’de Sabah gazetesinde günlük yazı yazmaktadır. Üstad “İlahiyat Fakültesine Mersiye” başlıklı yazıyla fakültenin bu tavrını eleştirir ve örtünmenin 1400 yıldır ittifak hâlinde uygulanan kesin bir içtihat olduğunu dile getirerek şunları yazar:

“Örtünüş, İslâm’ın, kadına haysiyetini bağışlayan bir buyruğudur. Kadının, erkeğin bir iştiha konusu olmadığını, saygıya değer olduğunu telkin eden bir buyruk. Üniforma askerlikte nasıl saygının bir aracı ise örtü de kadının toplumda sayılmasını sağlayan bir araçtır. Örtü, kadına şehvetle bakışı kırar. Örtü, medeniyetin verimidir. Örtü, insanlar arasında etin etle olan maddi ilişkisini kırarak ruhun ruhla ilişki kurmasını sağlayan bir peygamber perdesidir. İdris peygamberin buluşu, daha doğrusu peygamberlik ödevinin bir unsurudur.

Örtü, bir haya vasıtasıdır. Haya da imanın psikolojik temellerinden biridir.

Örtü, mahremiyetin vasıtasıdır.

Örtü, estetiktir.

Örtüsüz insan, perdesiz evden farksızdır.” (Sütun, s.310)

90’lı yıllarda da bu konu günlerce tartışılmış, farklı görüşler ve yorumlar ortaya atılmıştır. Üstad Sezai Karakoç da haftalık Diriliş dergisinde “Örtünme Medeniyettir” başlıklı yazıyla düşüncelerini dile getirmiştir. Üstadın kitaplarına almadığı bu yazıyı da o günlerin bazı devlet adamlarının ve siyasi kişilerin isimlerinin geçtiği satırları atlayarak alıntıladık:

“Giyim, kuşam, dünyanın hiçbir yerinde problem değil, bizden başka. Her halk istediği gibi geleneklerine, örflerine bağlı olarak giyiniyor. Nizam-ı Cedid’in ortaya çıkışından bu yana Türkiye ise kıyafetle uğraşıyor. Çinliler, Japonlar, Hintliler, Araplar, hiçbir halk, milli kıyafetini terk etmedi, bizden başka.

Kıyafet, bir milletin kişiliğini, zevkini gösterir. Örtünme, medeniyettir. Kendi iklim, tarih, coğrafya, inanç, ahlak, kültür ve zevk ölçülerine göre giyinmek kişiliktir. Çıplaklıksa ilkelliktir. Hele bu, sırf taklit için olursa kat be kat felaket olarak, şifa bulmaz bir aşağılık duygusunun dışavurumu olur.

Acaba, kimse incelemiş midir ki Hindistan’daki Müslüman kızlar, üniversitede başları açık mı okuyorlar? Bu öğrenciler kıyafet bakımından açılmaya zorlanıyor mu? Hatta Londra’da bir üniversiteli kız, Müslüman kız başını örtse, açtırıyorlar mı? Kembriç’de ya da Oksford’da inançlı Müslüman kızlar bulunmuyorlar mı ve bu konuda İngilizler nasıl davranıyorlar?

(…)


 

Kıyafet ne kanun, ne tüzük, ne yönetmelik konusudur. Kıyafet, bir örf ve adet meselesidir. Örf ve adetlerde müeyyide, kanun vb. değil, toplumun kınamasıdır. Üniversitelerde kıyafet, dünyanın her yerinde, kanunla, yönetmelikle mi hallolunuyor? Kimsenin böyle bir sorunu yok bizden başka. Bu da gösteriyor ki asıl mesele, kıyafet meselesi değil. Onu şöyle ya da böyle halletseniz başka bir sorun çıkaracaklardır karşınıza.

Asıl mesele, bir kesimin kendileri gibi düşünüp inanmayanlara baskı yapma hakkını kendinde görmesi ve bu hakkı (!) kılık kıyafete karışmaya kadar genişletmesidir. Bunlar, halkla kendilerini eşit görmemektedirler. Bu sebeple de bize, istedikleri şekli vermeye kendilerini ehil ve yetkili bulmaktadırlar. Eşitsizlik bozuldu mu hemen bir bahaneyle fiili durumlarını tekrar kazanma çabasında bulunuyorlar.

Asıl mesele, toplumu toptan değiştirme ve bu radikal değişmeye karşı gösterilen tabii tepkilere bile tahammül edememektir.

İki yüz yıldır, toplum direniyor. Günlük politikacılar, birtakım ödünler verir görünmelerine rağmen Batı’ya göre yontulma olayı devam edip gitmektedir.
Gerçekte bu olay, bir kültür değişimi ve Batılılaşma olayı gibi görünüyorsa da o bile değil. Çünkü: Batı bizim Batılılaştığımızı kabul etmiyor ve Batılılaşmamızı da istemiyor. Bu, olsa olsa bir kültür yozlaşması ve Batı’ya göre yontulma olayıdır.

Bu durumda hâlâ direnen toplumu takdirle karşılamak mümkündür ama bu, yeterli değildir elbet ve yeterli olamaz. Sadece direnişle hiçbir zafer kazanılmaz. Direniş, dirilişe eklenip onun bir parçası olursa bir anlam ifade eder. Direniş, direniş olarak kalırsa ne kadar sürerse sürsün, ne kadar anlı şanlı olursa olsun sonuç yenilgidir.”

Kaynak: Diriliş dergisi, 12 Aralık 1988, Sayı: 21

Alıntılayan: Nizamettin Yıldız

         

YORUM EKLE
YORUMLAR
vural kaya
vural kaya - 12 ay Önce

Üstad Sezai Karakoç'a rahmet olsun. İnsan güzeli son direniş, diriliş ocağıydı. Yazının tekrar okura sunulması ne güzel bir iş, ne güzel bir endişe ve sızı.. Teşekkürler dostlar... Üstadın yazıdaki son final patlaması olan şu cümlesine ve söz buluşuna bayıldım.
"Direniş, direniş olarak kalırsa ne kadar sürerse sürsün, ne kadar anlı şanlı olursa olsun sonuç yenilgidir.”

Bir düşünen
Bir düşünen - 12 ay Önce

Güzel insanlar. Güzel düşünür ve güzel söylerler. Bir kez daha Allah rahmet eylesin. Direniş müdafaa diriliş karşı atağa geçişi temsil. Üstad ne güzel özetlemiş.